Savaş ve Barış I. Cilt. Лев Толстой

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Savaş ve Barış I. Cilt - Лев Толстой страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Savaş ve Barış I. Cilt - Лев Толстой

Скачать книгу

durmuş ve kendi coşkunluğuna alaylı alaylı gülümsemişti. Prens de gülümsüyordu konuşurken:

      “Öyle sanıyorum ki bizim sevgili Vintsengerode’nin yerine Prusya’ya sizi göndermiş olsalardı, daha ilk hamlede kraldan eveti koparırdınız. Kırk yıllık hatip gibi konuşuyorsunuz. Bana bir fincan çay ikram edeceksiniz herhâlde?”

      “Derhâl.”

      Durulmuştu artık. Sakin bir sesle ekledi:

      “A propos, son derece ilginç iki konuğum var bu akşam: Biri, le Vicomte de Mortemart, il est allié aux Montmorency par les Rohans, Fransa’nın en büyük ailelerinden biri. En aklı başında mültecilerden biridir kendisi, gerçek bir mültecidir. Öbürü de l’abbé Morio.14 Çok derin düşünceli bir adamdır, tanıyorsunuzdur umarım? İmparator tarafından da huzura kabul edildi. Bilmiyor muydunuz yoksa?”

      “Yaa!” dedi Prens. “Tanışmaktan mutluluk duyacağım.”

      Sonra da ziyaretinin asıl nedeni olan konuya girmeden önce, söyleyeceği şeyi hemen o anda hatırlamış gibi özellikle rahat bir tavra bürünüp sordu:

      “Söyler misiniz kuzum, Baron Funke’nin Viyana’ya birinci kâtip olarak atanmasının l’impératrice mère15 tarafından arzu edildiği doğru mu? C’est un pauvre sire, ce baron, à ce qu’il paraît.”16

      Prens Vasili, İmparatoriçe Feodorovna aracılığıyla baronun atanmasına çalışılan mevkiye kendi oğlunu yerleştirmenin yollarını arıyordu.

      Anna Pavlovna gözlerini yummuş gibiydi. Ne kendisinin ne de bir başkasının İmparatoriçe’nin arzularını yargılamaya güç yetiremeyeceğini anlatmak istiyordu böylece.

      Üzgün ve cansız bir sesle “Monsieur le Baron de Funke a été recommandé à l’impératrice par sa soeur…”17 demekle yetindi.

      İmparatoriçe sözcüğünü telaffuz ederken Anna Pavlovna’nın yüzü, birdenbire derin ve içten bir bağlılık ve saygı ifadesine bürünmüştü. Büyük koruyucusundan her söz edişinde yüzünde beliren, hüzünle karışık bir ifadeydi bu. Majestelerinin, Baron Funke’ye beaucoup d’estime18 gösterme tenezzülünde bulunduklarını da ekledi. Yeniden hüzünle perdelenmişti bakışları.

      Prens kayıtsızlıkla sustu. Anna Pavlovna, zeki ve saray hayatına alışkın kadınlara özgü yerinde davranabilme becerisiyle Prens’i, hem İmparatoriçe’ye tavsiye edilmiş bir kimse hakkında bu tarzda konuşmaya cüret edebildiğinden dolayı iğnelemek hem de isteğini yerine getiremediğinden dolayı teselli etmek istemişti.

      “Mais à propos de votre famille, biliyor musunuz ki kızınız, ortaya çıkmaya başlayalı beri, fait les délices de tout le monde? On la trouve belle comme le jour.”19 dedi.

      Bir saygı ve minnet gösterisi olarak eğildi Prens.

      Anna Pavlovna, bir an sustuktan sonra siyasi konuların artık sona erdiğini ve şimdi yakın dostlar arası bir sohbetin başlamak üzere olduğunu belirtmek istercesine tatlı bir gülümseyişle Prens’e yaklaşıp devam etti:

      “Sık sık… Evet, sık sık aklıma takılan bir şey var. O da şansın, hayatta bazen pek adaletsizce dağıtılmış olduğu.”

      Hemen ardından da kaşlarını kaldırıp tartışma kabul etmez bir tonla ekledi:

      “Neden acaba kader size o kadar cici, güzel, ince, o kadar büyüleyici iki çocuk vermiş? (Küçük oğlunuz Anatol’u saymıyorum, çünkü sevmem onu!)? Ve siz onlara yeteri kadar kıymet vermekten çok uzaksınız, dolayısıyla da hak etmiyorsunuz o çocukları.”

      Ve yine coşkun bir gülümseyiş dalgalandı yüzünde.

      Prens “Que voulezvous? Lavater aurait dit que je n’ai pas la bosse de la paternité.”20 diye cevap verdi.

      “Şaka bir yana, sizinle ciddi olarak konuşmak istiyordum. Küçük oğlunuzdan hiç de hoşnut olmadığımı biliyorsunuz sanırım. Laf aramızda, Majeste İmparatoriçe’nin meclisinde ondan söz açıldı geçenlerde ve herkes size acıdı.”

      Prens cevap vermedi ilkin ama Anna Pavlovna, ona anlamlı bir şekilde bakarak karşılık beklemekteydi. Yüzünü buruşturdu Prens Vasili ve en sonunda konuştu:

      “Elimden ne gelir ki? Onların eğitimi için bir babanın yapabileceği ne varsa fazlasıyla yapmış olduğumu siz gayet iyi bilirsiniz. Ama her ikisi de birer imbécile.21 Hippolyte, hiç değilse kendi hâlinde bir ahmak; oysa Anatol, yaygaracı ve cıvık aynı zamanda. Aralarındaki tek fark da bu zaten.”

      Son sözlerini, can sıkkınlığını iyice ortaya koyan zoraki bir tebessümle söylemişti; ağzının çevresinde oluşan kıvrımlar, her zamankinden daha tatsız duygular içinde olduğunu açıkça ortaya koyuyordu.

      Anna Pavlovna; dalgın bir edayla gözlerini yukarı kaldırarak “Niçin hep sizin gibi insanların çocuğu olur kuzum?” dedi. “Baba olmuş olmasaydınız, size en ufak bir sitemde bulunamaz; hiçbir şekilde sizi kınayamazdım.”

      “Je suis votre sadık hizmetkâr et â vous seule je puis l’avouer. Çocuklarım, ce sont les entraves de mon existence. Benim çilem de bu. Durumumu böyle görüyorum işte. Que voulez vous?”22

      Acı kadere boyun eğmekten başka yapacak şeyi olmadığını belirten bir el hareketinden sonra susmuştu.

      Bir süre dalıp gitti Anna Pavlovna. Ama çok geçmeden yeniden konuşmaya başladı:

      “Savurgan oğlunuzu, Anatol’u evlendirmeyi düşünmediniz mi hiç? Öteden beri denir ki evde kalmış kızlar ont la manie des mariages.23 Ben o yönden kendimde öyle bir hastalık olduğunu sanmam ama babası tarafından pek hırpalanan bir petite personne24 tanıyorum: Une parente à nous, une Princesse Bolkonski.25

      Cevap vermedi Prens Vasili. Ama yüksek sosyete mensuplarına özgü zihin tazeliği ve hafıza gücüyle verilen bilgileri kafasına yerleştirdiğini bir baş işaretiyle belirtmeyi de ihmal etmemişti. Düşüncelerinin hazin akışını zapt edemeyip konuştu nihayet:

      “Bilir misiniz ki o Anatol, bana yılda kırk bin rubleye mal olmaktadır?”

      Ve sustu.

      Sonra dayanamayıp devam etti yeniden:

      “Bu böyle sürüp gittiği takdirde, beş yıl sonra hâlimiz neye varır diye düşünüyorum hep. Voilà l’avantage d’être père!26 Zengin midir sözünü ettiğiniz o prenses?”

      “Babası çok zengindir, bir o kadar da

Скачать книгу


<p>14</p>

“Sırası gelmişken (söyleyeyim), son derece ilginç iki konuğum var bu akşam: Biri, Mortemart Vikontu, Fransa’nın en büyük ailelerinden biri (olan) Rohanlar tarafından Montmorencylerle akrabadır. (…) Öbürü de Rahip Morio.”

<p>15</p>

Ana İmparatoriçe.

<p>16</p>

“Söylendiğine göre zavallının biriymiş o baron.”

<p>17</p>

“Sayın Funke Baronu, İmparatoriçe’ye kız kardeş; tarafından tavsiye edilmiş bulunuyor…”

<p>18</p>

Yakın ilgi.

<p>19</p>

“Gelelim sizinkilere, biliyor musunuz ki kızınız ortaya çıkmaya başlayalı beri, bütün yüksek sosyetenin hayranlığını kazanmış durumda? Gün ışığı kadar güzel buluyorlar onu.”

<p>20</p>

“N’eylersiniz? Lavater (bu durumu) bilse bende babalık yeteneği olmadığını söylerdi.”

<p>21</p>

Budala.

<p>22</p>

“Sadık hizmetkârınızım ben sizin ve bunları ancak size itiraf edebilirim. Çocuklarım, hayatım boyunca bana köstek oldular. Benim çilem de bu. Durumumu böyle görüyorum işte. N’eylersiniz?”

<p>23</p>

“Evlilik hastasıdırlar.”

<p>24</p>

Genç kız.

<p>25</p>

“Bizim akrabalarımızdan biri, bir Bolkonski Prensesi.”

<p>26</p>

“İşte baba olmanın keyfi!”