Savaş ve Barış I. Cilt. Лев Толстой
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Savaş ve Barış I. Cilt - Лев Толстой страница 7
Ve bu, Piyer’in ters bir görgü hatasına düşmesine yol açacaktı: Gerçekten de biraz önce karşısında konuşan kadının yanından sözü bitmeden ayrılan genç adam, bu sefer de kendisinin yanından ayrılmak zorunda bulunan bir başka kadını lafa tutarak yolundan alıkoyuyordu. Nitekim Piyer, başını ileri uzatıp uzun bacaklarını iyice açarak Rahip’in tasarısının niçin bir ham hayalden ibaret olduğunu ispata girişmişti.
Gülümsedi Anna Pavlovna.
“Birazdan bu konuya yeniden döneriz.” dedi.
Görgüsüz delikanlıdan böylece kurtulup ev sahibesi, görevlerine döndü yeniden. Sohbetin canlılığını yitirir gibi olduğu yerlere yardıma koşmaya hazır, tepeden tırnağa dikkat kesilmiş bir hâlde dört bir yanı gözlüyor; bütün konuşmalara kulak kabartıyordu. Anna Pavlovna’nın, salonunda böyle oradan oraya gidip geldiğini görenler; kendilerini bir dokuma atölyesinin patronu karşısında sanırlardı. O da tıpkı; işçilerini yerlerine oturttuktan sonra kulağı kirişte, dört bir yanı kolaçan eden ve tezgâhlardan birinin teklediğini görünce ya da alışılmadık bir gıcırtı işitince hemen fırlayıp makinaya gerekli hızı yeniden kazandıran ustabaşı gibi susan ya da çok yüksek sesle konuşan bir topluluğa yaklaşıp uygun bir söz ederek ya da yeni bir topluluk oluşturarak konuşma tezgâhlarının yolu yordamınca işlemesini sağlıyordu yeniden. Ama bunca uğraşın arasında bile Piyer konusunda duyduğu kaygının ağır bastığı görülmekteydi. Nitekim genç adamın önce Mortemart’ın çevresinde oluşan topluluğa, sonra da Rahip Morio’yu dinleyenlere yöneldiğini gözleyince bakışlarındaki kaygı daha da belirginleşti.
Anna Pavlovna tarafından tertiplenen bu gece toplantısı; yurt dışında yetişip öğrenim görmüş olan Piyer’in, Rusya’ya döndüğünden bu yana katıldığı ilk toplantıydı.
Petersburg’daki en önde gelen, en seçkin ve en kültürlü kişilerin bu gece burada bulunduğunu biliyordu Piyer ve gözleri, bir oyuncak dükkânının ortasında duraklamış bir çocuğun gözleri gibi oradan oraya dolaşıyordu insanların üzerinde…
Gerçekten de delikanlı, hiçbir ilginç konuşmayı kaçırmamak istiyor; bu da onu enikonu telaşlandırıyordu. Çevresinde toplanmış olan kişilerin seçkin, kibar tavırlarını ve kendilerine duydukları güvenle dolu davranışlarını gördükçe heyecanlanmakta ve her an zekice söylenmiş bir şeyler işitmeyi beklemekteydi. Morio’nun bulunduğu topluluğa doğru ilerledi sonunda. Buradaki konuşma ona ilginç gelmişti. Durdu ve bütün gençler gibi o da kendi görüşünü açıklayabilmek için fırsat kollamaya koyuldu.
III
Anna Pavlovna’nın suaresi artık iyice hararetlenmiş, kıvamını bulmuştu. Düzenli ve kesintisiz işleyen tezgâhların mırıltısı yükseliyordu her yandan; “ma tante”nin yanında duran oldukça yaşlı, derin çizgilerle dolu zayıf bir yüze sahip ve bu parlak topluluk içinde biraz yabancı ve silik kalan bir hanım hariç tutulursa bütün davetliler üç gruba ayrılmıştı şimdi: Daha çok erkeklerden oluşan birinci grubun merkezinde Rahip Morio vardı. İkinci grupta, genç erkeklerin yanı sıra Prens Vasili’nin kızı güzel Prenses Helen’le pespembe şirin ve yaşına göre bir hayli toplu gösteren küçük Bolkonski Prensesi seçilmekteydi. Üçüncü gruptaysa Mortemart ve Anna Pavlovna göze çarpıyordu.
İnce hatları ve zarif hareketleriyle hoş bir genç adamdı Vikont, görüldüğü kadarıyla kendisini büyük bir şöhret sanmaktaydı ve terbiyesi gereği alçak gönüllü davranarak katıldığı toplantıyı varlığıyla süslemekteydi. Anna Pavlovna, hiç şüphesiz, onu güzel bir yemek olarak sunuyordu konuklarına; pis bir mutfakta görülse katiyen el sürülmeyecek bir et parçasını, tadına doyulmaz bir yemek olarak sofraya getiren işinin ehli bir metrdotel gibiydi; Anna Pavlovna, Vikont’la Rahip’i üstün bir incelikle tepsiye yerleştirmişti.
Mortemart’ın bulunduğu grupta, Enghien Dükü’nün öldürülmesinden açılmıştı konu ve Vikont; aslında Dük’ün kendi ruh asaletinin kurbanı olduğunu, Bonapart’ın tamamıyla özel nedenlerden dolayı düke kin beslediğini ileri sürmüştü. Vikont’un bu sözünden à la Louis XV40 bir gönül macerası kokusu alan Anna Pavlovna, sevinç içinde atılmıştı hemen:
“Ah! Voyons. Conteznous cela, vicomte.”41
Sonra da dayanamayıp tekrarlamıştı:
“Conteznous cela.”42
Nazik bir gülümseyişle, isteğini yerine getirmeye hazır olduğunu belirtir gibi hafifçe eğildi Vikont. Anna Pavlovna, Fransız asilzadesinin çevresinde hemen bir çember oluşturup herkesi hikâyeyi dinlemeye çağırdı. Bir yandan da konuşmaktaydı:
“Le vicomte a été personnellement connu de monseigneur.”43 dedi birisine.
Bir başkasına dönüp açıkladı:
“Le vicomte est un parfait conteur.”44
En son olarak da bir üçüncüsüne şunları fısıldadı:
“Comme on voit l’homme de la bonne compagnie.”45
Böylece Vikont, en elverişli bir biçimde sunulmuş oluyordu topluluğa; ısıtılmış ve maydanozla süslenmiş bir tabakta sunulan bir rozbif gibi…
Hikâyeye başlamaya hazır bulunduğunu belirten zarif bir gülümseyiş dalgalandı yüzünde Vikont’un. Tam o sırada Anna Pavlovna, biraz ötedeki grubun ortasında oturan güzel Prenses’e seslendi:
“Buraya gelsenize, chère46 Helen.”
Prenses gülümsüyordu. Kusursuz güzellere özgü o her zamanki gülümseyişle doğruldu yerinden, salona girerken de yüzünde bu gülümseyiş dalgalanıyordu. Pelüş ve tüylerle süslü beyaz balo giysisinden yükselen hafif hışırtının eşliğinde ve süt beyazı omuzlarının olanca göz kamaştırıcılığı, saçlarının ve elmas takılarının eşsiz parıldayışı içinde kendisine yol açan erkeklerin ortasından geçti ve dimdik, hiç kimseye bakmaksızın ama herkese gülümseyerek ve yine herkese silüetinin, günün modasına uygun olarak cömertçe açık bıraktığı dolgun omuzlarının, gerdanının ve sırtının güzelliğini doya doya seyredip hayran olma hakkını tanıyarak Anna Pavlovna’ya doğru ilerledi. Tek başına, bütün bir balonun görkemli parlaklığını ardından sürükleyip getiriyordu âdeta.
Gerçekten de öyle güzeldi ki Helen, bir nebze dahi işveli olmak şöyle dursun; tam tersine, tartışma kabul etmez güzelliğinden ve bu güzelliğin sınırsız etkileme gücünden rahatsızlık duyuyor izlenimini uyandırıyordu karşısındakilerde. Dahası, Helen bu etkileme gücünü sanki azaltmaya çalışmaktaydı.
40
XV. Louis’ninkine benzer.
41
“Ah, ne olur, anlatın bize bunu Vikont!”
42
“Anlatın bize bunu.”
43
“Aziz İmparator’umuz tarafından huzura da kabul edildi Vikont.”
44
“Kusursuz bir hikâye anlatışı vardır Vikont’un.”
45
“Göreceksiniz, ne kadar hoşsohbet bir insan.”
46
Sevgili.