Savaş ve Barış I. Cilt. Лев Толстой

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Savaş ve Barış I. Cilt - Лев Толстой страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Savaş ve Barış I. Cilt - Лев Толстой

Скачать книгу

hafifçe dayalı güzel koluna ve üzerinde bir elmas ırmağının ışıldadığı daha da güzel göğsüne bakacaktı. Arada bir de giysisinin kıvrımlarına çekidüzen vermiş, hikâyenin özellikle ilginçleştiği anlarda da Anna Pavlovna’ya dönerek nedimenin yüzünde beliren ifadeyi olduğu gibi kopya etmiş, sonra o parlak gülümseyişi içinde donuklaşmıştı yeniden…

      Helen’in ardından Küçük Prenses de kalkmıştı ayağa.

      “Attendezmoi, je vais prendre mon ouvrage.”49 dedi.

      Ve Prens Hippolyte’e dönüp ekledi:

      “Voyons, à quoi pensezvous donc? Apportezmoi mon réticule.”50

      Bu arada bütün herkese gülümseyerek çabucak yer değiştirmiş, oturduktan sonra da giysisini düzeltmişti neşeyle.

      “Şimdi rahatım.” dedi. “Artık başlayabilirsiniz.” Ve örgüsüne başladı.

      Genç kadının işliğini getiren Prens Hippolyte de onu izlemiş ve bir koltuk çekerek Prenses’in yanına oturmuştu.

      Le charmant Hippolyte;51 kız kardeşine olağanüstü bir şekilde benzeyişiyle ve işin garibi, bütün bu benzeyişe rağmen olağanüstü bir şekilde çirkin oluşuyla göze çarpıyordu. Aynı yüz hatlarına sahipti ikisi de. Gelgelelim Helen’de her şeye, genç, canlı, yaşama sevincini yansıtan gülümseyişi ve Antik Çağ insanlarınınkini andıran vücudunun ender güzelliğiyle ışıldarken; Hippolyte’de tam tersine, aynı yüz budalalıkla gölgelenmekte ve kendini beğenmişlikten kaynaklanan mızmız bir mizacı yansıtmaktaydı hep. Ayrıca vücudu güçsüz ve cılızdı. Yüzde ne varsa -gözler, burun, ağız, hepsi- bulanık ve sıkıcı bir somurtkanlığın bir ifadesi gibi kasılmakta; kollarla bacaklarsa doğallıktan yana hiç mi hiç nasibi olmayan şekillere bürünmekteydi daima.

      “Ce n’est pas une histoire de revenants?”52

      Bunu sorarken cebinden aceleyle çıkardığı kelebek gözlüğünü, bu şey olmadan konuşamazmış gibi gözlerine yerleştirmişti.

      Afallamıştı Vikont ama kendisini hemen toplayıp omuz silkerek cevap verdi:

      “Hayır, aziz dostum, hayır.”

      Prens Hippolyte; sözlerinin ne anlama geldiğini kavramadan önce konuşmuş olduğunu ispatlayan bir tonla “C’est que je déteste les histoires de revenants…”53 diye sürdürdü konuşmasını.

      Öylesine küstahça bir kendine güvenle konuşmuştu ki söylediklerinin çok zekice mi yoksa çok ahmakça mı bir şey olduğunu hiç kimse anlayamadı. Koyu yeşil bir elbise giymişti. Bacaklarını, kendi deyişiyle cuisse de nymphe effrayée54 rengi bir kısa pantolonla çoraplar örtüyordu. Ayaklarında iskarpinler vardı.

      Vikont, gerçekten çok hoş bir tarzda anlattı hikâyeyi: Buna göre Enghien Dükü, eski göz ağrısı Bayan George’u görmek üzere gizlice Paris’e gelmiş ve ünlü tiyatro yıldızının konağında Bonapart’la karşılaşmıştı; besbelliydi ki Napolyon da o sıralarda dilber yıldızın lütfuna mazhar olan talihli erkekler arasındaydı. Ne var ki karşılaşma sırasında bir talihsizlik olmuş ve Bonapart’ın korktuğu başına gelmişti; zaman zaman olduğu gibi bayılacağı tutmuştu. Kaderi Dük’ün ellerindeydi ama Dük, fırsattan yararlanmayı şerefsizlik saymıştı ve Bonapart, dükün bu cömertliğini çok geçmeden onu öldürterek ödüllendirme yoluna gidecekti.

      Hikâye, özellikle, iki rakibin birdenbire karşılaşıp birbirlerini tanıdıkları anda iyice gerginleşip büsbütün ilginç bir akışla devam etmişti. Nitekim burada, hanımlar iyice heyecanlandılar.

      “Charmant.”55 dedi Anna Pavlovna.

      Ve soran bakışlarını Küçük Prenses’e çevirdi.

      “Charmant.” diye mırıldandı Küçük Prenses de. Aynı zamanda, hikâyenin ilgi çekiciliğinin örgüye devam etmesini engellediğini belirtmek istercesine iğneyi el işine saplayıp durmuştu.

      Vikont, bu sessiz saygı gösterisini minnet dolu bir gülümseyişle değerlendirdikten sonra devam etti anlatmaya.

      Bu arada Anna Pavlovna, kendisini endişeye sevk eden delikanlıyı gözlemekten geri durmuyordu. Nitekim çok geçmeden Piyer’in, Rahip’in karşısına dikilip yüksek sesle ve heyecanla bir şeyler söylemeye koyulduğunu görerek tehlike altındaki bölgeye yardıma koştu.

      Gerçekten de Piyer, Rahip’le siyasi denge konusunda sıkı bir tartışmaya girişmiş bulunuyordu ve genç adamın çocuksu coşkunluğu karşısında ilgisiz kalamayan Rahip Morio, en gözde tasarısını açıklamaktaydı şimdi. Her ikisi de konuya iyice kaptırmışlardı kendilerini. Gittikçe kızışıyor, kızıştıkça el kol hareketlerini de seferber ediyorlardı. Anna Pavlovna’nın hoşuna gitmeyen de bu oldu işte.

      Rahip şöyle diyordu:

      “Tek çare, Avrupa’da bir denge tesis edilmesi ve droit des gens’dır.56 Rusya gibi kudretli bir devletin, barbar olarak değerlendirilmesine aldırış etmeksizin ve hiç çıkar gözetmeksizin Avrupa dengesinin kurulmasını amaçlayan bir ittifakın başına geçmesi, bütün dünyayı kurtarmaya yeter de artar bile!”

      “Güzel ama bu dengeyi nasıl sağlayacaksınız?”

      Konuşmasını sürdüremedi Piyer; Anna Pavlovna’nın, yanında mantar gibi bittiğini görmüştü birdenbire. Nedime; delikanlıya sert bir bakış atarak İtalyan’a, Rusya’nın iklimine katlanmakta güçlük çekip çekmediğini sordu. Rahip’in yüzü bir anda değişti ve alabildiğine tatlı ama bir o kadar da ikiyüzlü bir ifadeye büründü. Kadınlarla konuşurken daima bu tavrı takındığı belli oluyordu sesinden:

      “Kabul edilmek mutluluğuna erdiğim topluluğun, özellikle kadınların, zekâsı ve kültür düzeyi beni öylesine hayran bıraktı ki iklimi düşünecek vakit bulamadım henüz.”

      Rahip’i ve Piyer’i başıboş bırakmamaya kararlıydı Anna Pavlovna. Nitekim her ikisini de daha kolay göz hapsinde tutmak için, genel gruba yöneltti.

      Yeni bir kişi daha girmişti tam o sırada salona. Bu kimse, Küçük Prenses’in kocası genç Prens Andrey Bolkonski’ydi.

      Orta boylu, net ve sert çizgili, çok yakışıklı bir delikanlıydı Prens Bolkonski. Bıkkın, sıkıntılı bakışlarından ağır ve ölçülü yürüyüşüne kadar ona kişilik özelliklerini veren her ne varsa hepsi; karısındaki canlılık ve atılganlıkla şiddetli bir karşıtlık içindeydi. “Bu salondaki herkes pek iyi, gelebilir miyim?”

      “Hayır, gelemezsin.” dedi Prens Andrey gülerek.

      Bunu söylerken Piyer’in izin almadan da ona gelebileceğini belirtmek için hafifçe elini sıktı. Bir şey daha söylemek istedi ama tam o sırada Prens Vasili ile kızı, gitmek üzere ayağa kalktılar.

Скачать книгу


<p>49</p>

“Beni bekleyin lütfen, işliğimi alıp geliyorum.”

<p>50</p>

“Ne düşünüyorsunuz kuzum öyle? İşliğimi getirin bana.”

<p>51</p>

Sevimli Hippolyte.

<p>52</p>

“Umarım, bu bir hayalet hikâyesi değildir?”

<p>53</p>

“Hayalet hikâyelerinden nefret ederim de…”

<p>54</p>

Ürkek bir orman perisinin bacağı.

<p>55</p>

“Enfes.”

<p>56</p>

Devletler hukuku.