Küçük Prenses. Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Küçük Prenses - Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт страница 10

Küçük Prenses - Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      “Kasten yapmadım hanımım.” diye açıklamaya çalıştı Becky. “Ateş sıcaktı ve ben de çok yorgun olunca… Ben… ben densizlik yapmak istemezdim!”

      Sara dostça bir kahkaha attı ve elini Becky’nin omzuna koydu.

      “Yorulmuştun.” dedi. “İçin geçmiş. Hâlâ uyanabilmiş değilsin.”

      Zavallı Becky ona nasıl da bakıyordu! Aslında, hiç kimseden böylesine tatlı ve dostça bir ses duymamıştı. Emir verilmesine, azarlanmaya ve tokatlanmaya alışıktı.

      Bu dans eden gül rengi akşamüstünün o görkemi, ona suçluymuş gibi değil de bırakın yorulmayı, uyuyakalmaya bile hakkı varmış gibi bakıyordu! Omzuna dokunan yumuşak ve ince küçük el, hayatındaki en muhteşem şeydi.

      “Kız… kızmadınız mı hanımım?” dedi güçlükle. “Müdirelere söylemeyecek misiniz?”

      “Hayır!” diye haykırdı Sara. “Tabii ki söylemeyeceğim.”

      Kömür lekeli surattaki keder dolu korku onu birden o kadar üzdü ki içi acıdı. Aklına o garip düşüncelerinden biri geldi. Elini Becky’nin yanağına koydu.

      “Biz seninle aynıyız, ben de senin gibi küçük bir kızım. Senin ben ve benim sen olmamam tamamen tesadüf!”

      Becky kızın laflarından hiçbir şey anlamamıştı. Aklı böylesine muhteşem düşünceleri kavrayamıyordu.

      “Tesadüf mü hanımım?” diye kekeledi saygıyla. “Öyle mi?”

      “Evet.” diye cevapladı Sara, bir anlığına ona rüyadaymış gibi bakarak. Fakat sonra farklı bir ses tonuyla konuşmaya başladı. Becky’nin onun ne demek istediğini anlamadığını fark etti.

      “İşini bitirdin mi?” diye sordu. “Biraz daha kalabilir misin?”

      Becky’nin soluğu kesildi.

      “Biraz daha kalmak mı? Ben mi?”

      Sara koşup kapıyı açtı ve dışarı bakıp bir ses var mı diye kulak kabarttı.

      “Görünürlerde kimse yok.” dedi. “Yatak odaları bittiyse belki burada birazcık daha kalabilirsin. Belki bir dilim kek istersin.”

      Sonraki on dakika Becky için akıl alır gibi değildi. Sara bir dolabı açtı ve ona kalın bir dilim kek verdi. Kekin bir çırpıda koca lokmalarla bitirildiğini görmek Sara’yı sevindirmişti. Becky’nin korkuları geçene kadar, Sara onunla konuşup sorular sordu ve güldü. Sonunda Becky ona bir iki soru soracak kadar cesaretini toplayabildi.

      “Bu…” diye başladı gül rengi elbiseye hayranlıkla bakarak. Neredeyse fısıldıyordu. “Bu en güzel elbiseniz mi?”

      “Bu dans elbiselerimden biri.” diye cevapladı Sara. “Benim hoşuma gidiyor, ya senin?”

      Becky hayranlıktan bir an için küçük dilini yuttu sanki. Sonra şaşkın bir sesle, “Bir keresinde bir prenses görmüştüm. Covent Garden’daki kalabalığın dışında sokakta dikiliyor, önemli kişilerin opera binasına girişini izliyordum. Kalabalık birine dikkatle bakıyordu. Birbirlerine, ‘İşte prenses!’ diyorlardı. Yetişkin, genç bir leydiydi fakat pespembe giyinmişti; elbisesi, pelerini, çiçekleri falan… Sizi masanın orada oturmuş görünce hemen aklıma o geldi, hanımım. Aynı ona benziyorsunuz.”

      Sara düşünceli düşünceli “Hep prenses olmak istemişimdir.” dedi. “Acaba nasıl bir histir? Sanırım prensesmişim gibi numara yapmaya başlayabilirim.”

      Becky ona hayran hayran baktı ve yine dediklerinden tek bir kelime bile anlamadı. Onu bir çeşit hayranlıkla izledi. Sara hemen hayal âleminden çıktı ve ona yeni bir soru sordu.

      “Becky.” dedi. “Sen o hikâyeyi dinliyor muydun?”

      “Evet hanımım.” diye itiraf etti Becky, yine biraz panik olmuştu. “Hakkım olmadığını biliyorum ama o kadar güzeldi ki ben… ben engel olamadım.”

      “Dinlemeni isterim.” dedi Sara. “İnsan hikâye anlatırken onu dinlemek isteyen insanların duymasından başka bir şey istemez. Neden böyle bilmiyorum. Geri kalanını dinlemek ister misin?”

      Becky’nin yine nefesi kesildi.

      “Ben mi dinleyeceğim?” diye haykırdı. “Öğrenciymişim gibi mi hanımım? Prens ve saçlarında yıldızlarla, gülüşerek yüzen küçük, beyaz deniz bebeklerini mi?”

      Sara başıyla onayladı.

      “Korkarım, şu anda dinlemeye vaktin yok.” dedi. “Ama odamı düzeltmeye tam olarak kaçta geldiğini söylersen her gün o saatlerde burada olmaya çalışır ve hikâye bitene kadar her gün sana birazını anlatırım. Biraz uzun, güzel bir hikâye ve her seferinde bir şeyler ekliyorum.”

      “Öyleyse…” diye nefes aldı Becky samimiyetle, “kömür kovalarının NE KADAR ağır olduğu veya aşçının bana neler yaptığı umrumda bile olmaz. Hikâyeyi düşünürsem hiçbirini kafama takmam.”

      “Tabii ki.” dedi Sara. “Sana hikâyenin TAMAMINI anlatacağım.”

      Becky aşağı inince kömür sepetinin ağırlığı altında ezilen, yalpalayan o kız değildi artık. Cebinde fazladan bir dilim kek vardı, karnı doymuş ve ısınmıştı; fakat yalnızca kek ve şömine ateşinden değil. Başka bir şey onun doyurup ısıtmıştı ve o başka şey Sara idi.

      Becky gidince Sara masanın ucuna en sevdiği yere oturdu. Ayakları bir sandalyenin, dirsekleri dizlerinin üstünde ve çenesi avuçlarının içindeydi.

      “Prenses OLSAYDIM, GERÇEK bir prenses…” diye mırıldandı, “halka bağışta bulunurdum. Ama numaracıktan prenses olsam da insanlar için küçük şeyler yapabilirim. Bunun gibi şeyler. Becky, bağışta bulunmuşum gibi sevindi. İnsanlara bağışta bulunuyormuşum gibi davranacağım. Az önce bir bağışta bulundum.”

      6

      ELMAS MADENLERİ

      Bu olayın üstünden çok geçmeden heyecan verici bir şey oldu. Yalnızca Sara değil, tüm okul heyecana kapıldı ve ertesi hafta sırf bu konu konuşuldu. Yüzbaşı Crewe mektuplarının birinde çok ilginç bir hikâye anlatmıştı. Çocukluktan okul arkadaşı beklenmedik bir şekilde onu ziyaret etmek için Hindistan’a gelmişti. Bu arkadaşı, altında mücevherlerin bulunduğu geniş bir arazinin sahibiydi ve elmas madeni işletmekle meşguldü. Her şey beklediği gibi giderse insanın başını döndürecek kadar büyük bir servetin sahibi olabilirdi. Yüzbaşı, okul günlerinden sevdiği bir arkadaşı olduğu için bu projede ona ortaklık teklif ederek devasa serveti paylaşma fırsatı sunmuştu. En azından Sara mektuplardan bunu çıkarmıştı. Başka bir iş olsa -ne kadar büyük çaplı olursa olsun- o ve sınıfın geri kalanını o kadar da etkilemezdi ama “elmas madenleri” kulağa kimsenin kayıtsız kalamayacağı Binbir Gece Masalları gibi geliyordu. Sara onların büyüleyici olduklarını düşünürdü; Ermengarde ve Lottie için yer altının derinliklerindeki tavanı, zemini ve duvarları pırıltılı

Скачать книгу