Küçük Prenses. Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Küçük Prenses - Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт страница 11
“Bence ondan nefret ediyorsun.” dedi Jessie.
“Hayır. Hiç de bile.” diye çıkıştı Lavinia. “Ama elmaslarla dolu madenlere de inanmıyorum.”
“Eh, insanların bir yerden elmas çıkarması gerekiyor.” dedi Jessie. “Lavinia.” diyerek tekrar kıkırdadı. “Gertrude’nin söylediklerine ne diyorsun?”
“Bilmiyorum ve bu yine Sara’nın bitmek bilmeyen hikâyelerinden biriyse ilgilenmiyorum da.”
“Aynen öyle. Numaralarından biri, prensesmiş gibi davranmak. Sürekli bu oyunu oynuyor, okulda bile. Güya derslerini daha iyi anlamasını sağlıyormuş. Ermengarde’ın da prenses olmasını istiyor ama o, kendisinin bunun için çok şişman olduğunu söylüyor.”
“O çok şişman.” dedi Lavinia. “Sara da çok zayıf.”
Hâliyle Jessie yine kıkırdadı.
“Bunun neye benzediğinle veya sahip olduklarınla bir alakası olmadığını söylüyor. Ne DÜŞÜNDÜĞÜN ve ne YAPTIĞIN ile ilgiliymiş.”
“Herhâlde dilenci olsaydı da prenses olabileceğini düşünürdü.” dedi Lavinia. “En iyisi bundan sonra ona prenses hazretleri diyelim.”
O günkü dersler bitince sınıftaki şöminenin önünde oturup günün en sevdikleri zamanın tadını çıkarıyorlardı. Bu, Bayan Minchin ve Bayan Amelia’nın kendileri için kutsal olan oturma odasına çekilip birlikte çay içtikleri zamandı. Bu süre zarfında her telden konuşulur, kulaktan kulağa nice sırlar dolaşırdı; özellikle küçük öğrenciler uslu durup ağız dalaşına tutuşmazlarsa ve etrafta gürültü yaparak koşturmazlarsa. Ama itiraf etmek gerekirse çoğu zaman böyle olurdu. Gürültü çıkardıklarında büyük kızlar genelde onları azarlardı. Büyüklerin düzeni sağlamaları bekleniyordu ve bunu beceremezlerse Bayan Minchin veya Bayan Amelia’nın ortaya çıkıp şamataya bir son verme tehlikesi vardı. Tam da Lavinia konuşurken kapı açıldı ve Sara nereye gitse köpek yavrusu gibi peşinden koşturan Lottie ile birlikte içeri girdi.
“Hah, peşine şu korkunç çocuğu da takıp gelmiş!” dedi Lavinia fısıldayarak. “Madem onu bu kadar seviyor, odasında tutsa ya! Beş dakikaya kalmaz kesin ağlamaya başlar.”
Lottie’nin birden sınıfta oynayası gelmişti ve manevi annesine onunla gelmesi için yalvarmıştı. Köşede oyun oynayan küçük öğrencilere katıldı. Sara da pencerenin önündeki koltuğa kıvrılıp bir kitap açtı ve okumaya başladı. Kitap, Fransız Devrimi’ni anlatıyordu. Bastille’deki mahkûmların dehşet verici resimlerine bakarken kaybolup gitti. Adamlar o kadar uzun yıllardır zindanlardaydılar ki kurtarıcıları tarafından salıverildiklerinde uzun ve gri saçları, sakalları birbirine karışmıştı, dışarıda bir dünyanın var olduğunu neredeyse unutmuşlardı, hepsi rüyada gibiydi.
Kafası sınıftan o kadar uzaklara gitmişti ki Lottie’nin birden uluyarak ağlamasıyla kendine gelmesi hiç hoş olmamıştı. Bir kitaba dalmışken aniden rahatsız edilmek kadar onu çileden çıkaran bir şey yoktu. Kitapseverler böyle durumlarda nasıl bir rahatsızlık duyulduğunu çok iyi bilir. İnsan sert tepki gösterip hırçınlaşmamak için kendini zor tutar.
“Biri bana tokat atmış gibi hissediyorum.” diyerek bir sır verdi Sara bir keresinde Ermengarde’a. “Benim de tokat atasım geliyor. Kötü bir söz etmemek için hemen kendime gelmem gerekiyor.”
Kitabını koltuğa bırakıp rahat köşesinden yere atlamadan önce kendine gelmesi gerekiyordu.
Lottie zeminde bir oraya bir buraya kayarak çıkardığı seslerle Lavinia ve Jessie’yi rahatsız ettikten sonra düşüp tombul dizini incitmişti. Dostlarından ve düşmanlarından oluşan ve kimi tatlı dil dökerken kimi azarlayan iki gruba ayrılmış öğrencilerin ortasında çığlık atıp tepiniyordu.
“Kes artık, seni gidi sulu göz! Kes dedim!” diye bağırdı Lavinia.
“Ben sulu göz falan değilim! Değilim işte!” diye sızlandı Lottie. “Sara, Sa-ra!”
“Sesini kesmezse Bayan Minchin duyacak.” diye yakındı Jessie. “Lottie, tatlım. Bak sana bozuk para veririm!”
“Senin paranı falan istemiyorum.” diye içini çekti Lottie ve tombul bacağına bakıp da bir damla kan görünce yine yaygarayı kopardı.
Sara odanın diğer tarafından fırladı ve diz çökerek kollarını Lottie’ye doladı.
“Bak, Lottie.” dedi. “Şimdi, Lottie, sen Sara’ya SÖZ verdin.”
“Bana sulu göz dedi ama.” diye sızlandı Lottie.
Sara onun sırtını sıvazladı; Lottie’nin gayet iyi bildiği kararlı ses tonuyla konuşuyordu.
“Ama ağlarsan öyle olursun Lottie’ciğim. Bana SÖZ verdin.” Lottie söz verdiğini hatırladı ama sesini yükseltmeyi tercih etti.
“Benim annem yok!” dedi. “Benim… annem… falan… yok.”
“Evet, var.” dedi Sara neşeyle. “Unuttun mu? Sara’nın annen olduğunu bilmiyor musun? Sara annen olmasın mı?”
Lottie burnunu çekerek Sara’ya sokulup sarıldı.
“Haydi, birlikte pencerenin önündeki koltukta oturalım.” dedi Sara ve devam etti: “Sana bir hikâye anlatacağım.”
“Gerçekten mi?” diye mırıldandı Lottie. “Elmas madenlerini mi anlatacaksın?”
“Elmas madenleri mi?” dedi Lavinia. “Seni gidi yaramaz, şımarık şey! Bir tane PATLATASIM geliyor!”
Sara hemen ayağa kalktı. Ne de olsa Bastille ile ilgili bir kitaba dalıp gitmişken manevi çocuğu ile ilgilenmesi gerekmişti; derhâl aklını toparlamalıydı. O melek değildi ve Lavinia’ya bayılmıyordu.
“Pekâlâ!” dedi kendini tutarak sinirle. “Benim de SANA bir patlatasım geliyor ama sana tokat atmak istemiyorum! Aslında hem sana patlatabilirim, patlatmalıyım da, hem de patlatmayacağım. Küçük sokak çocukları değiliz sonuçta. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilecek yaştayız.”
Lavinia bu fırsatı kaçırmadı.
“Ah, evet, prenses hazretleri.” dedi. “Sanırım prensesiz. En azından birimiz öyle. Prenses bir öğrencisi olduğuna göre Bayan Minchin’in okulu büyük sükse yapmış olsa gerek.”
Sara ona yaklaştı. Bir tokat atacakmış gibi görünüyordu. Belki de bunu yapacaktı. Bir şeyler yapacakmış gibi numara yapmak onun için yaşam neşesiydi. Sevmediği kızlara “numara”larını asla anlatmazdı. Yeni prenses olma “numarası”nı çok sevmişti ve bu konuda son derece çekingen ve hassastı. Bunun sır kalmasını istemişti ve şimdi Lavinia kalkmış neredeyse tüm okulun önünde bununla alay ediyordu. Yüzüne kan hücum ettiğini ve kulaklarının uğuldadığını hissetti. Kendini tuttu. Bir prenses öfke nöbetlerine kapılmazdı. Eli aşağı indi ve bir süre sessiz kaldı. Konuşmaya