Küçük Prenses. Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Küçük Prenses - Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт страница 7
“Harika!” demişti Lavinia. “Ne de güzel hesap yaparmış!” Elbette, on altı ile dördü toplayınca yirmi edeceği inkâr edilemezdi ve yirmi yaş en cesurlarının bile hayal etmeye cesaret edemediği bir yaştı.
Böylece küçük çocuklar Sara’ya hayran oldular. Kendi odasında, bu küçümsenen kızlar için birkaç defa çay partisi verdiği biliniyordu. Hatta birlikte Emily ile oynamışlar ve onun çay takımlarını kullanmışlardı; içine bol şekerli açık çay koydukları mavi çiçekli takımları… Hiçbiri daha önce bu kadar gerçeğine bu kadar benzeyen bir oyuncak çay takımı görmemişti. O akşamdan itibaren Sara tüm ana sınıfı tarafından bir tanrıçaymış, bir kraliçeymiş gibi görülmeye başladı.
Lottie Legh ona o kadar hayrandı ki, Sara anaç bir yapıya sahip olmasaydı Lottie’den bunalabilirdi. Lottie, onunla ne yapacağını bilemeyen oldukça sorumsuz ve genç bir baba tarafından okula gönderilmişti. Annesi genç yaşta vefat etmişti ve ona doğduğu andan itibaren oyuncak bir bebek, şımartılan evcil bir maymun veya süs köpeği gibi davranıldığı için çok zor bir çocuktu. Bir şey istediğinde veya istemediğinde ağlayıp sızlıyor yahut bağırıp çağırıyordu; sahip olmaması gereken şeyleri istediği ve kendisi için iyi olan şeyleri istemediği için cırtlak sesi sürekli binanın bir o yanında bir bu yanında yankılanıyordu.
Annesini kaybeden küçük bir kıza acınması ve onun hoşnut tutulması gerektiğini öğrenmesi, onun gizemli bir şekilde elde ettiği en güçlü silahı olmuştu. Muhtemelen yetişkin birileri annesinin vefatından birkaç gün sonra kendi aralarında konuşurlarken duymuştu bunu. Böylece bu bilgiyi kendi çıkarına kullanmayı alışkanlık hâline getirmişti.
Sara’nın Lottie’nin sorumluluğunu üstüne alması, bir sabah, oturma odasının önünden geçerken Bayan Minchin ve Bayan Amelia’nın susmayı reddeden bir çocuğu susturmaya çalıştıklarını görmesiyle oldu. Öyle bir inatla direniyordu ki Bayan Minchin sesini duyurabilmek için neredeyse -ciddi ve sert bir tavırla- bağırmak zorunda kalmıştı.
“Ne diye ağlıyor ki?” diye bağırdı.
“Ah! Ah! Ah!” dediğini duydu Sara. “Benim a… anne… annem yok!”
“Ah, Lottie!” diye bağırdı Bayan Amelia. “Yeter artık, canım! Ağlama! Lütfen ağlama!”
“Ah! Ah! Ah! Ah! Ah!” diye inledi Lottie şiddetle. “Benim… anne… annem… yok!”
“Tam dayaklık.” dedi Bayan Minchin. “Seni evire çevir dövmek LAZIM, seni gidi yaramaz çocuk seni!”
Lottie eskisinden de yüksek sesle ağladı. Bayan Amelia da ağlamaya başladı. Bayan Minchin’in sesi gök gürültüsü kadar yükseldi, sonra birden sandalyesinden aciz bir öfkeyle fırladı ve konuyu halletmesi için Bayan Amelia’yı yalnız bırakarak odadan bir hışımla dışarı çıktı.
Sara koridorda durmuş, odaya girsem mi girmesem mi diye düşünüyordu çünkü Lottie ile dostça bir ilişki kurmuştu, belki onu susturabilirdi. Bayan Minchin odadan çıkıp onu görünce son derece rahatsız oldu. Dışarından duyulan sesinin pek asil ve hoş olmayacağını fark etti.
“Ah, Sara!” dedi sahte bir gülümsemeyle.
“Burada durmamın sebebi…” diye açıkladı, “onun Lottie olduğunu tahmin etmem ve ben düşündüm ki, belki… belki de onu susturabilirim. Deneyebilir miyim Bayan Minchin?”
“Bunu becerebilirsen bayağı akıllı bir çocuksun demektir.” diye cevapladı Bayan Minchin, ağzını büzerek. Sonra Sara’nın sert tutumundan ürktüğünü görerek tavrını değiştirdi: “Ama sen her konuda akıllısındır.” dedi onaylayıcı bir tavırla. “Eminim onu susturmayı becerebilirsin. Haydi, gir içeri.” Ve oradan uzaklaştı.
Sara odaya girdiğinde Lottie yere yatmış, bağırıp çağırıyor, küçük tombul bacaklarıyla çılgın gibi tekmeler savuruyordu. Bayan Amelia şaşkınlık ve umutsuz bir hâlde, kıpkırmızı bir suratla ve kan ter içinde ona doğru eğilmişti. Lottie kendi çocuk yuvasında ve evinde, tekmeler savurup bağırarak istediği her şeyi daima elde etmeye alışmıştı. Zavallı, tombul Bayan Amelia onu susturmak için bir o yöntemi, bir bu yöntemi deniyordu.
Önce “Zavallıcık!” diyordu. “Annenin olmadığını biliyorum, zavallım…” Sonra da ses tonunu değiştiriyordu. “Eğer sesini kesmezsen Lottie, seni silkelerim. Zavallı küçük melek! Al bakalım! Seni gidi cadaloz, yaramaz, iğrenç çocuk seni, seni pataklayacağım! Yaparım bak!”
Sara sessizce yanlarına yanaştı. Ne yapacağını bilmiyordu fakat bu kadar çaresizlikle ve telaşla birbirinden böylesine farklı şeyler söylememesi gerektiğinin de içten içe farkındaydı.
“Bayan Amelia.” dedi kısık bir sesle. “Bayan Minchin onu susturmayı deneyebileceğimi söyledi. Deneyebilir miyim?”
Bayan Amelia ona doğru dönüp umutsuzca baktı. “Ah, SENCE yapabilir misin?” diye sordu.
“Bilemiyorum.” diye cevapladı Sara, hâlâ fısıldar gibi konuşarak. “Ama deneyeceğim.”
Bayan Amelia derin bir iç çekişle dizlerini yerden kaldırdı ve Lottie’nin tombul küçük bacakları daha da kuvvetli tekmeler savurmaya başladı.
“Siz odadan çıkabilirseniz…” dedi Sara, “ben onunla kalabilirim.”
“Ah, Sara!” diye sızlandı Bayan Amelia. “Hiç böyle beter bir çocuk görmedik. Onu burada tutmaya devam edebileceğimizi sanmıyorum.”
Fakat odadan çıktı ve çıkarken bir bahanesi olduğu için çok rahatlamıştı.
Sara uluyan öfkeli çocuğun başında birkaç dakika bekledi ve tek bir kelime etmeden onu izledi. Sonra yanına oturdu ve bekledi. Lottie’nin öfke çığlıkları dışında, oda oldukça sessizdi. Bağırıp çağırdığında insanların bir karşı çıkıp, bir yalvarıp yakarmasına, bir emirler yağdırıp, bir tatlı dil dökmesine alışkın olan Bayan Legh için bu alışılmışın dışında bir durumdu. Yere yatıp tepinirken ve çığlık atarken yanındaki tek insanın hiç dikkatini çekmiyor olmak onun ilgisini cezbetmişti. Yanındakini görmek için sımsıkı kapadığı gözlerini açtı. Orada duran yalnızca başka bir küçük kızdı. Fakat o Emily ve diğer tüm güzel şeylere sahip olan kızdı. Ona sabit bir şekilde, bir şeyler düşünüyormuş gibi bakıyordu. Ona bakmak için birkaç saniye ara veren Lottie yeniden başlaması gerektiğini düşündü ama sessiz oda ve Sara’nın tuhaf, ilginç suratından dolayı ilk feryadı gönülsüz çıkmıştı.
“Benim… benim… bir… an… anne… annem… yok!” dedi fakat sesi pek güçlü çıkmadı.
Sara ona gözlerini iyice sabitleyerek baktı; ancak bakışlarında onu anladığını gösteren bir ifade vardı.
“Benim