Aşk Batağı (Bir Muadele-i Sevda). Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Aşk Batağı (Bir Muadele-i Sevda) - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 9

Жанр:
Серия:
Издательство:
Aşk Batağı (Bir Muadele-i Sevda) - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

artık dayanamadı. Bağırarak:

      “Gelin misin avukat mısın, nesin?! Sus artık! Gayen, maksadın nedir? Onu söyle… Oğlumun bıraktığı iki kadının biyografilerine varıncaya kadar araştırmış, her şeyi öğrenmişsin de bile bile ona neye vardın?”

      Bedia ses tonunu yükselterek mağrurca:

      “Affedersiniz efendi hazretleri, maksat karşılıklı konuşma ise azarlamaya hakkınız yoktur. Gerçeği anlatmak gücünde olan her konuşmacı avukat mı sayılır? Ben size adalet kanunlarının gizli inceliklerinden söz etmiyorum. Hukukun bu belirttiğim sade yönlerini herkes bilir. Bundan söz edenlere toptan avukat denmek gerekseydi dünyada her ferdin o unvana nisbeti icap ederdi. Bu iş benim hayatımın felaketine taalluk ediyor. Sizin için bir kızı kapı dışarı atıvermek yeter. Her sorumluluğu da onunla beraber üzerinizden atmış oluyorsunuz. Benim için durum öyle değildir. Sözlerimi sonuna kadar dinlemek zorundasınız.

      Söz, gerçeği bile bile oğlunuza niçin varmış olduğum meselesine gelince, bunda da açıklanmasına ihtiyaç gösteren önemli bir iki nokta vardır.

      Babam benim eğitim ve öğrenimime çok özen gösterdi. Fikirlerimin aydınlanmasına uğraştı. Fakat bundaki maksadı, özel fikri ne idi? Ne olacak? Falan efendinin kızı ne güzel okuyup yazıyor. Ne mükemmel söz söylüyor desinlerden başka bir maksadı yoktu. Bana düşünme gücü verecek şeyler öğretirdi. Fakat düşündüklerimi hayatta uygulamamak kararıyla…

      Ben her şeyi bileyim. Ama yine onların baskısı altında kalıp yargıları dışına çıkmayayım, işte bu iddiamın en korkunç bir misali oğlunuzla evlenmem konusunda görüldü. Ben bu evliliğe razı değilim. İsteyip istemediğimi dikkate almadılar. Bunu gerekli bulmadılar. Beni zorla buraya gönderdiler. Onlar nasıl inatlarında direndilerse ben de öyle maksadımı elde etmeye, yani geldiğim gece buradan kendimi kovdurmaya yemin ettim.

      Bu işte namusa, şerefe dokunur bir şey yoktur. Ben ne size gelinlik ne de oğlunuza karılık edebilirim. Beni bu gece evime gönderiniz. Yalnız baba isteğiyle yapılan düğün böyle olur. İşte bu olay babama da size de bir ders olsun…”

      Babam öfkesinden morardı. Fakat öfkesini yenmeye uğraşarak sordu ki:

      “İsteğiniz bundan ibaret mi?”

      “Evet efendim.”

      “Öyleyse şimdi sizi dadınızla, halayığınızla, matmazelinizle bir arabaya koyup babanızın konağına götürsünler. Yarın da eşyanızı göndeririz. Fakat bu davranışınızın size karşı ne kötü zanlara ve ne dedikodulara yol açacağını da düşününüz. Artık sizin için yeniden kocaya varmak bitmiş demektir.”

      “Beğenmeyen oğluna almasın! Zaten ben bakir kalmak fikrindeyim.”

      Babam: “Susunuz, yetişir!”

      Bedia’yı o gece kendi konaklarından öteki üç kadınla birlikte bir arabaya koyup babasının konağına galdır gıldır gönderdiler.

      Ailemiz fertlerinin hepsine olağanüstü bir şaşkınlık geldi. Henüz hepimizin kulaklarında yankısı kaybolmayan o sözlerin bir kızın ağzından nasıl çıkabildiğine bir türlü inanamıyorduk.

      O gece gelin odasında tek başıma kaldım. Yaldızlı sütunlar arasında kuşu uçmuş yuva gibi boş duran çiçeklerle süslü gelin kanepesine baktım. Bu gördüğüm acayip rüya ne idi? Bir kızdan böylesine atılganlık umulur mu? Bedia’yı bu biçimde harekete zorlayan gerçek sebep acaba nedir? Gerçekten ilk karılarımın hatıralarından ürkerek mi bu kurtuluş yolunu göze aldı?

      Başımı ellerimin arasına aldım, uzun bir düşünceye daldım. Kızın her sözünün kulağımdaki yankısını arayarak, her hâlini, bütün jestlerini hayalimde, gözlerimin önünde yeniden canlandırmaya uğraşarak beni istediğim gerçeğe ulaştıracak bir ipucu arıyordum.

      Ara sıra süzük bakışları ne kadar manalıydı. Fakat bu konuşur gibi canlı bakışlardan ben niçin bir mana çıkaramıyorum? Gelin odasından çıkarken fırlattığı bakışları âdeta hem kaçıyor hem davul çalıyor gibiydi.

      Yok, yok… Onlar sadece öfkeli bakışlardı. Onlarda bana karşı bir zerre okşayış yoktu. Fakat ben niçin bu bakışların ta canevime kadar işlediğini hâlâ hisseder gibi oluyorum? Kızın hep bu hareketleri ciddi miydi? Yoksa bazılarında yapmacık eseri mi vardı? O gözler parladığı zaman binbir renkli yanardöner kumaşlara benziyordu. Onların her pırıltılı renginden bir mana çıkarabilmek mümkün müdür?

      Babamın huzurunda artık temyizi gereksiz bir savunmada bulundu. “Buraya gelmeden böyle yemin ettim, işte yeminime uyarak hareket ediyorum.” dedi. Hem öyle bir söyleyişle maksadını anlattı ki bir daha buraya gelin niteliğiyle geri gelmesine ihtimal bırakmadı. Demek öncesinden düzenlenmiş bir planı varmış? Onu uyguladı. Kimse ile evlenmemek fikrinde olduğunu da anlattı. Kendini yalnızlığa mahkûm edecek bir kız mı o? Bunda bir sır var. Anneme söylediğim bir sözü hatırlayarak birdenbire dimağımı bir gerçek ışığı aydınlattı. Acınıp sızlanarak elimi dizime vurdum. Eyvah, bu gece ne çocukça daha doğrusu ne delice bir davranışta bulunmuşum, dedim. Bunda anlaşılmayacak ne var? Bu kız kesin başka bir delikanlıyı seviyor. Ailesi her ne sebeple ise kızlarını bu delikanlıya vermeyi uygun görmemişler, işi örtbas etmek için o aralık tarafımızdan gelen isteği cana minnet bilerek zorla kızı bize göndermişler.

      Kız çok hırçın, şımarık bir şey… O da her türlü rezalete meydan okuyarak velilerinden bu suretle intikam aldı. Anası babası gerçekten intikama hak kazanmışlarsa da bu işte benim ne kabahatim var? Talihe bakınız. Ah ben bu gece çok yanlış hareket etmişim. Kız bana ne kadar hakaret ederse etsin ben bunların hiçbirine hiddet göstermemeliydim. İş konağın içinde böyle açığa vurulmamalıydı. Babamla annemin durumdan haberleri olmamalıydı. O zaman ben ona, benim gibi bir kocaya karşı daha ilk gecede böyle planlı bir komedya oynamayı gösterirdim!

      Ama iş bütün bütün çıkmaza girmedi ki… Daha kızı boşamadım. Şu anda nikâhımın altında bulunuyor. Sonuna kadar boşamam vesselam… Ben o telin duvağın haracını ondan almazsam insanlıktan istifa ederim. Dur bakalım Bedia Hanımefendi, ben de bir komedya planı düzenleyeyim de eğer oyunun ikinci perdesi oynadığınız birinci perdeden daha parlak olmazsa sen de beni kocalığa layık görme…

      Şimdi bir plan… Mükemmel bir plan… Bilmem ki tiyatro yazarları planlarını nasıl düzenlerler? Hazırlanmış bir plana göre olayları yaratmak kolay… Olay kahramanlarını istediğin yaratılışta icat edebilir, bütün olayları gönül isteğiyle durdurup kalemin ucuna takar, sürükler götürürsün. Fakat gerçek dünyasında iş bu kadar sade mi? Olaylar sana değil, sen olayların gereğine tabisin.

      Hanımefendi bize oyununu oynadı gitti. Şimdi efendim nerede, ben nerede? Aramızda bu kadar mesafe var. Komedya mukabelesi öyle pek kolay olmayacak. Ne ise… Olayların akışına bakıp ilk fırsatlardan yararlanmaktan başka çare yok.

      Planımın esası şunlar olmalı:

      Önce Bedia’yı boşamamak. İkincisi karım hanımefendinin sevdasını çektiği delikanlıyı bulmak… İşte burada mesele olağanüstü bir önem kazanıyor. O herifi bulmayı başarırsam karımla olan sevişme maceralarını

Скачать книгу