Savaş ve Barış II. Cilt. Лев Толстой

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Savaş ve Barış II. Cilt - Лев Толстой страница 15

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Savaş ve Barış II. Cilt - Лев Толстой

Скачать книгу

ve kış hayatının tatlarıyla dolu ve daha önce bilmediği ama şimdi büyüsüne kapıldığı bir dünya açmıştı ona. Kusursuz bir eş, çocuklar, bir yığın av köpeği, on on iki çift rüzgâr gibi koşan tazı, toprakların yönetimi, komşular, belki de soyluların oyuyla yükleneceğim görevler… diye düşünüyordu. Ama savaş başlıyordu şimdi ve alayında kalmak zorundaydı. Ve böyle olduğu için de Nikolay Rostof, yaradılışı dolayısıyla, alaydaki hayatından daha az hoşnut değildi ve bu hayatı zevkli hâle getirmeyi bilmişti.

      İzinden gelince arkadaşları tarafından sevinçle karşılanan Nikolay, at tedarikiyle görevlendirilmiş ve Ukrayna’dan, kendisinin çok beğendiği ve komutanlarının kutlamalarına neden olan çok güzel atlar getirmişti. Bu arada yüzbaşılığa yükseltilmiş ve alay savaş durumuna getirilip mevcudu takviye edilince eski bölüğü yine kendisine verilmişti.

      Savaş başlayınca alay, Polonya’ya yöneldi; aylıklar iki katına yükseldi; yeni subaylar, yeni askerler, atlar geldi. Özellikle savaşın başlangıcında görülen neşe, her yanı kapladı ve alay içindeki durumunun avantajlarını bilen Rostof; er geç ayrılacağını bildiği hâlde askerliğin zevklerine ve ödevlerine bütün benliğiyle verdi kendini.

      Birlikler, çeşitli siyasal ve taktiksel nedenlerden ötürü Vilno’dan çekilmişlerdi. Çekilmenin her adımına, karargâhta; çıkarların, iddiaların, tutkuların karmakarışık çatışmaları eşlik ediyordu. Ama yazın ortasında bol erzakla gerçekleştirilen bu çekilme, Pavlograd hafif süvarileri için kolay ve tatlı bir işti. Korku, endişe ve entrikaya yalnızca genel karargâhta rastlanıyordu; orduda ise nereye ve niçin gidildiği bile sorulmuyordu. Geri çekilme, alışılmış bir yerden uzaklaşmaya ya da güzel bir Polonyalı kızdan ayrılmaya neden olduğu için esefle karşılanıyordu. İşlerin kötü gittiği düşünülecek olsa bile, iyi bir asker olarak neşe hiçbir zaman kaybolmuyor; genel durum üzerinde durulmuyor ve hemen yapılması gereken işle ilgileniliyordu. Başlangıçta, Polonyalı çiftlik sahipleriyle ahbaplık ederek resmigeçide hazırlanarak ve Çar ya da yüksek komutanlar tarafından teftiş edilerek Vilno kıyılarında tatlı bir zaman geçirmişlerdi. Daha sonra Sventsyanı’ya çekilme ve taşınamayacak erzakı yok etme emri geldi. Sventsyanı, bütün orduda sarhoşluk ordugâhı diye ün saldığından ve ayrıca, çevreden erzak toplamak emri bahanesiyle at, araba ve Polonyalı toprak sahiplerinden halılar toplandığı ve bu yüzden birliklerden çok yakınıldığı için unutulamayan bir yerdi. Rostof, Sventsyanı’yı, buraya ilk geldiği gün bölük eminini değiştirdiği ve kendisinin haberi olmadan beş fıçı eski birayı götüren zilzurna sarhoş olmuş bütün bir bölüğün hakkından gelemediği için hatırladı. Sventsyanı’dan çekile çekile Drissa’ya kadar geldiler. Sonra, Drissa’dan da çekildiler ve Rus sınırlarına yaklaştılar.

      13 Temmuz’da Pavlograd hafif süvarileri, ilk olarak ciddi bir durumla karşılaştılar.

      12 Temmuz gecesi, harekâttan önce şiddetli bir fırtına patladı; yağmur ve dolu yağdı. 1812 yaz mevsimi, genellikle fırtınalarla başlamıştı.

      İki Pavlograd Süvari Bölüğü, büyükbaş hayvanların ve atların çiğneyip ezdikleri başaklanmış bir çavdar tarlasında açık ordugâh kurmuştu. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu ve Rostof, himayesine aldığı Genç Subay İlin yanında olduğu hâlde, aceleyle kurulmuş bir barakadaydı. Kurmaylıktan dönerken yağmura tutulmuş sarkık bıyıklı bir subay, Rostof’un yanına geldi.

      “Kurmaylıktan geliyorum Kont. Rayevski’nin kahramanlığını duydunuz mu?” dedi.

      Ardından Saltanovka çarpışmasının ayrıntılarını anlatmaya koyuldu.

      Rostof; içine yağmur damlaları sızan boynunu kısmış piposunu içiyor, söylenenleri ilgisizlikle dinliyor ve arada bir yanında oturan Genç Subay İlin’e bakıyordu. On altı yaşındaki bu Subay, alaya yeni gelmişti ve Nikolay’a olan ilgisi, yedi yıl önce Nikolay’ın Denisof’a olan ilgisinden farksızdı. İlin her şeyde onu taklit etmeye çalışıyordu ve ona sanki bir kadın gibi vurgundu.

      Uzun bıyıklı Subay Zdrjinski, Saltanof Bendi’nin Rusların Termopil’i durumuna geldiğini ve bu bentte General Rayevski’nin Antik Çağ’a yaraşır göz kamaştırıcı bir başarıyı nasıl gerçekleştirdiğini üzerine basa basa anlatıyordu. General, iki oğluyla korkunç bir ateş altında bentte ilerlemiş ve onlarla birlikte saldırıya kalkmıştı. Rostof bu öyküyü dinlerken Zdrjinski’nin coşkusunu paylaşmak için bir şey söylemiyordu ve ters bir şey söylemek de istemiyordu. Anlatılanlardan utanç duymuş gibi görünüyordu. Savaş olayları anlatılırken kendisinin de yaptığı gibi insanların her zaman yalan söylediklerini, Austerlitz’den ve 1807 savaşlarından bu yana kişisel tecrübelerinden biliyordu Rostof. Ayrıca savaşta her şeyin, hayal edildiği ve anlatıldığından bambaşka bir şekilde olup bittiğini bilecek kadar da tecrübesi vardı. Bundan ötürü her zamanki gibi karşısındakinin burnunun dibine sokulup konuşan ve bu daracık barakada onları rahatsız eden koca bıyıklı Zdrjinski de öyküsü de Rostof’un hoşuna gitmemişti. Rostof bir şey demeden bakıyordu ona.

      Önce saldırılan bent üzerinde korkunç bir kargaşa vardı şüphesiz ve Rayevski oğullarıyla ileri atılmış bile olsa bu davranış ancak en yakınındaki beş on kişi üzerinde etkili olabilirdi. Ötekiler nasıl ve kiminle ileri atıldığını görmezlerdi. Görselerdi bile, coşkuya kapılmazlardı. Çünkü kendi canlarını kurtarmak söz konusuyken Rayevski’nin şefkatli babalık duyguları onlar için ne anlam taşıyabilirdi ki? Sonra bize öğrettiklerine göre Termopil’de olduğu gibi yurdumuzun alın yazısı, Saltanof Bendi’nin alınıp alınmamasına bağlı değildi. Öyleyse neye yarardı böyle bir fedakârlık? Sonra çocukları savaşa bulaştırmak niye? Değil kardeşim Petya’yı, yabancım olan şu efendi çocuğu, İlin’i, bile karıştırmak istemezdim savaşa; güvenlik içinde olacağı bir yere gönderirdim onu… diye düşünüyordu Rostof, Zdrjinski’yi dinlerken.

      Ama düşüncelerini açıklamıyordu, bu konuda çok tecrübesi vardı. Bu öykünün, silahlı birliklerimizin onurunu yükselteceğini ve bundan ötürü ona inanıyormuş gibi görünmek gerektiğini biliyordu. Yaptığı da buydu.

      Zdrjinski’nin sözlerinin Rostof’un hoşuna gitmediğini fark eden İlin, “Dayanılacak gibi değil…” dedi. “Çoraplar da gömlek de üstümde ne varsa sırılsıklam. Sığınacak bir yer arayayım. Daha az yağıyor galiba.”

      İlin çıktı ve Zdrjinski de yola koyuldu.

      Beş dakika geçmemişti ki ayaklarını çamurda şaplatarak İlin barakaya koştu.

      “Hurra! Hemen gel Rostof. Buldum! İki yüz adım ötede bir han var, bizimkiler yerleşmişler bile. Hiç olmazsa üstümüzü kuruturuz, Mariya Genrihovna da orada.”

      Mariya Genrihovna, alay doktorunun karısıydı. Doktor, bu genç ve güzel Alman kadınıyla Polonya’da evlenmişti. Başka bir çaresi olmadığı ya da evliliğinin başlarında genç karısından ayrılmak istemediği için alayla birlikte gittiği her yere onu da götürüyordu ve kıskançlığı, hafif süvari subaylarının her zamanki şaka ve alaylarının konusu oluyordu.

      Rostof pelerinini sırtına attı, eşyalarını alıp arkalarından gelmesi için Lavruşka’ya seslendi ve İlin’le birlikte çamurlarda kayarak, sulara batıp çıkarak hafifleyen yağmur altında, kimi zaman uzaklarda çakan şimşeklerle yırtılan gecenin karanlığında yola koyuldu.

      “Rostof,

Скачать книгу