Savaş ve Barış II. Cilt. Лев Толстой

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Savaş ve Barış II. Cilt - Лев Толстой страница 13

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Savaş ve Barış II. Cilt - Лев Толстой

Скачать книгу

başında hemen çalışmaya başlamak istediği belliydi. Çernişef’in söylediklerine hemen başını sallayarak cevap verdi ve İmparator’un, kendisi yani Pfuhl tarafından kuramlarına uygun olarak tahkim edilmiş mevkisini gözden geçirmeye gittiğini öğrenince alaycı bir şekilde gülümsedi. Kendinden emin Almanlara özgü sert bas sesiyle, tek başına konuşuyormuş gibi “dummkopf”33 ya da “zu Grunde die ganze Geschichte”34 ya da “S’wird was gescheites d’raus werden.”35 cinsinden sözler etti. Prens Andrey, söylediklerini iyi duymadı ve oradan uzaklaşmak istedi. Ama Çernişef, savaşın başarılı bir şekilde sona ermiş olduğu Türkiye’den geldiğini belirterek onu, Prens Pfuhl’la tanıştırdı. Pfuhl, Prens’e değil de ötelere bir göz atarak güldü ve “Da muss ein schöner tactischer Krieg gewesen sein.”36 dedi.

      Sonra hor gören bir tavırla bıyık altından gülerek yüksek sesli konuşmaların geldiği salona girdi.

      Her zaman acı acı alay etmekten hoşlanan Pfuhl’un, düzenlediği ordugâhın, kendisi olmadan gezilmesine ve hakkında karar verilmesine kalkışılmasından ötürü bugün özellikle çok sinirli olduğu görülüyordu. Pfuhl ile bu çok kısa görüşmesi, Austerlitz anıları sayesinde Prens Andrey’in bu insan hakkında çok net bir fikir edinmesine yetti. Almanlar; kendilerine duydukları güveni sadece soyut bir fikir, yani bilim, yani mutlak hakikatin sözde bilgisi üzerinde temellendirdikleri için sadece onlar gibi kendisine ölesiye güven duyan bir kimseydi Pfuhl. Fransız; kendine güven duyar çünkü hem fiziğiyle hem de kafasıyla, kadınlar üzerinde olduğu gibi erkekler üzerinde de karşı konulamaz bir etki gösterdiğine inanır. İngiliz; dünyanın en iyi örgütlenmiş devletinin vatandaşı olduğu, ne yapmak gerektiğini İngiliz olarak her zaman bildiği ve İngiliz olarak yaptığı her şey tartışılmaz bir şekilde iyi olduğu için güven duyar kendine. İtalyan; heyecanlı olduğu, hem kendini hem başkalarını hemen unuttuğu için güvenle doludur. Rus da hiçbir şey bilmediği ve hiçbir şey bilmek istemediği ve bir şeyin tamamıyla bilinebileceğine inanmadığı için kendine güven duyar. Alman’ın güveni; en kötüsü, en inatçısı, en tiksindiricisidir. Çünkü hakikati, yani kendisinin icat ettiği ama bir mutlak hakikat olarak kabul ettiği bilimi kavradığını hayal eder. Pfuhl da böyle bir kimseydi şüphesiz. Büyük Frederik’in savaşlarından çıkarılmış yanlama hareket kuramına, bu bilime sahipti o ve son zamanlarda yapılan savaşlar hakkında edinebileceği bilgiler, saçma şeyler olarak geliyordu ona. Bunlar, çarpışan tarafların sayısız hata işlediği karmakarışık bir kör dövüşüydü ve savaş adına bile layık değillerdi; kurama uymuyorlardı ve bundan ötürü bilimin konusu olamazlardı.

      1806’da Pfuhl, Jena ve Aurstaedt’le sonuçlanan savaş planının düzenleyicilerinden biriydi. Ama ona göre savaşın böyle sonuçlanması, kuramının yanlış olduğunu hiçbir şekilde göstermiyordu. Tam tersine kuramına aykırı olarak yapılan hareketler, başarısızlığın biricik nedenleriydi ve her zamanki alaycılığıyla “Ich sagte ja dass die ganze Geschichte zum Teufel gehen werde.”37 diyordu.

      Pfuhl, kuramına; amacını, pratik uygulanmasını unutacak kadar dalmış kuramcılardan biriydi ve kuram aşkı yüzünden her uygulamadan nefret ediyor ve hepsini alaya alıyordu. Başarısızlıklara bile seviniyordu çünkü kuramın uygulamadaki çiğnenmesinden doğan bir başarısızlık, kuramının doğruluğunu ispatlıyordu ona.

      Prens Andrey ve Çernişef’e her şeyin kötü gideceğini önceden bilen ve bundan hiç de hoşnutluk duymayan bir adam tavrıyla birkaç kelime etmişti. Ensesinde dikilip duran saç tutamları ve acele taranmış şakakları, çok güzel bir şekilde dile getiriyordu bunu.

      Öteki odaya geçti ve bas sesinin gürleyişi o saat duyuldu.

      XI

      Prens Andrey, bakışlarını Pfuhl’dan henüz çevirmişti ki Kont Bennigsen telaşla içeri girdi ve Bolkonski’ye başıyla selam vererek ve yaverine emirler yağdırarak öteki salona geçti. Arkasından İmparator geliyordu ve Bennigsen, bazı önlemler alıp onu karşılayabilmek için önden gelmişti. Çernişef ve Prens Andrey perona çıktılar. İmparator, yorgun bir tavırla atından indi. Marki Paulucci, bir şeyler söylüyordu ona. İmparator; Paulucci’nin heyecanlı bir şekilde söylediklerini, başı sola eğik ve sıkıntılı bir hâlde dinliyordu. Konuşmayı kesmek istediği belli olacak bir şekilde ileriye doğru birkaç adım attı. Ama kıpkırmızı kesilmiş ve çok heyecanlanmış olan İtalyan, bütün kuralları unutarak sözüne devam edip peşinden geldi.

      “Quant à celui qui a conseille ce camp, le camp de Drissa…”38 diyordu.

      O sırada İmparator, merdivenlerden çıkıp Andrey’i görmüş ve kendisi için yeni olan bu yüzü incelemeye başlamıştı.

      “Quant a celui, Sire.”39 dedi Paulucci, her şeye hazır ve kendisini tutamayan bir adam tavrıyla. “Qui a conseille le camp de Drissa je ne vois pas d’autre alternative que la maison jaunc ou Ie gibet.”40

      İtalyan’ın sözlerini duymamış gibi davranan ve kesen İmparator, Bolkonski’yi tanıyarak iltifat dolu bir tavırla “Seni gördüğüme çok memnun oldum…” dedi. “İçeriye toplantıya gel, beni bekle.”

      İmparator çalışma odasına girdi. Ardından Prens Piyotr Mihailoviç Volkonski ve Baron Stein onu izlediler ve kapılar kapandı. Prens Andrey, İmparator’un izni uyarınca Türkiye’de tanıdığı Paulucci’yi izledi ve toplantının yapıldığı salona girdi.

      Prens Piyotr Mihailoviç Volkonski, İmparator’un Genelkurmay Başkanlığı görevini yapıyordu. Çalışma odasından çıktı ve elindeki haritaları masanın üzerine yayarak tartışılacak sorunları toplantıdakilere açıkladı. Gerçekten de geceleyin, Fransızların Drissa Kampı’nı çevirdikleri haberi gelmişti. (Daha sonra yalan olduğu anlaşıldı.)

      İlk olarak General Armfeldt söz aldı ve karşılaşılan güçlüğü göğüslemek için hiçbir gerekçe gösterilemeyecek yepyeni bir yerde mevzilenmek teklifinde bulundu. (Gerekçe olsa olsa General’in kendisinin de bir görüşe sahip olabileceğini gösterme isteğiydi.) Burası, Petersburg ve Moskova yollarından uzaktı ve görüşüne göre, ordu burada toplanmalı ve düşmanı beklemeliydi. Bu planın Armfeldt tarafından uzun süreden beri düşünülmüş olduğu ve asla cevap vermediği ve şimdi ortaya çıkmış olan sorunları çözmek için değil, bu fırsattan yararlanıp açıklanması için ileri sürüldüğü anlaşılıyordu. Savaşın nasıl bir hâl alacağının bilinmediği zamanlarda ileri sürülen ve herhangi biri kadar iyi olan görüşlerden biriydi bu. Kimi bu görüşe karşı çıktı kimi de savundu. Albay Tolly, İsveçli General’in tasarısını büyük bir hararetle eleştirdi ve yan cebinden çıkardığı notlarla dolu bir defteri okuma izni istedi. Uzun bir açıklama yaparak İsveçli General’inkiyle olduğu gibi Pfuhl’unkiyle de taban tabana zıt bir savaş planı önerdi. Tolly’yi eleştiren Paulucci, içinde bulunulan belirsizlikten ve kapandan (Drissa ordugâhı için söylüyordu bunu.) kurtulmanın biricik çaresi olan kendi savunma ve saldırı planını önerdi. Pfuhl hor gören bir tavırla burnundan soluyup duruyor ve bu tür budalalıkları tartışacak kadar alçalmayacağını gösteriyordu böylece. Tartışmayı yöneten Prens Volkonski,

Скачать книгу


<p>33</p>

“Budala.”

<p>34</p>

“Cehennemin dibine.”

<p>35</p>

“Başının çaresine baksın.”

<p>36</p>

“Çok güzel bir taktik savaş olmuştur bu herhâlde.”

<p>37</p>

“Bütün bu işin rezaletle sonuçlanacağını söylemiştim.”

<p>38</p>

“Bu karargâhın Drissa karargâhının yapılmasını tavsiye edene gelince…”

<p>39</p>

“Sür yapılmasını tavsiye edene gelince.”

<p>40</p>

“Tavsiye edene gelince; tımarhaneden ya da darağacından başka seçenek görmüyorum.”