Mister Pickwick'in Maceraları II. Cilt. Чарльз Диккенс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Mister Pickwick'in Maceraları II. Cilt - Чарльз Диккенс страница 11
Bay Savcı Snubbin, köşeli bir çene yapısına sahip, solgun benizli yaklaşık kırk beş yaşlarında ancak romanlarda söylendiği üzere pekâlâ ellili yaşlarında da olabilecek bir adamdı. Gözleri, genelde kendilerini uzun yıllar boyu süren yorucu ve zahmetli çalışmalara adamış insanların kafalarında görüldüğü üzere boynuna asılmış koyu renkli siyah kurdele olmadan da bir yabancının bu beyefendinin uzağı göremediğini anlamasına olanak verecek derecede donuktu. Saçları ince ve hacimsizdi ve bunun suçlularından biri saçını düzeltmeye hiçbir zaman yeteri kadar vakit ayırmamış olması ve bir diğeri de yanındaki basamakta duran adli peruğu yirmi beş senedir kafasında taşımasıydı. Ceket yakasındaki ve gömlek yakalığındaki saç pudrası mahkeme salonundan çıktığından beri üstünü başını düzeltmeye fırsat bulamadığını gösterirken kıyafetinin geri kalanının dağınıklığı böyle bir fırsatı olmuş olsa bile bunun görünümünde pek bir iyileşmeye sebep olmayacağını kanıtlar nitelikteydi. Hukuk kitapları, yığınlar dolusu kâğıt, açılmış mektuplar hiçbir düzenleme girişimi olmadan masaya yayılmıştı. Odadaki mobilyalar eski ve köhne, kitaplık kapaklarının menteşeleri çürüktü. Her bir adımda halıdan toz bulutları kalkıyordu. Perdeler eskilikten ve kirlilikten sapsarıydı.
Odadaki her şey yanılmaya yer bırakmayacak biçimde gösteriyordu ki Bay Savcı Snubbin, kişisel rahatına aldıracak ya da özen gösteremeyecek kadar mesleğine âşık biriydi.
Müvekkilleri içeri girdiği sırada savcı yazı yazmaktaydı; yardımcısı Mr. Pickwick’i tanıtınca belli belirsiz başını salladı, oturmalarını işaret etti. Kalemini dikkatlice mürekkep şişesine dayayıp sol bacağını okşayarak konuşulmayı bekledi.
“Mr. Pickwick, Bardell ve Pickwick davasındaki davalı, Savcı Snubbin.” dedi Perker.
“O işe ben bakıyorum, değil mi?” dedi savcı.
“Öyle efendim.” diye yanıtladı Perker.
Savcı başını salladı ve başka bir şey söylenmesini bekledi.
“Mr. Pickwick sizinle görüşmeyi çok istedi Savcı Snubbin.” dedi Perker. “Davayı ele almadan önce kendisine karşı yapılan ithamlarda herhangi bir dayanak ya da doğruluk payı olduğunu reddettiğini bildirmek ve eğer bu davaya temiz bir yüz ve davacının iddialarına karşı çıkmak için gerçek bir gerekçesi olmasa bu işe asla girişmeyeceğini söylemek istedi. Sanıyorum fikirlerinizi doğru biçimde aktarabildim, öyle değil mi beyefendiciğim?” dedi ufak tefek adam, Mr. Pickwick’e dönerek.
“Oldukça.” diye yanıtladı sorunun yöneltildiği beyefendi.
Bay Savcı Snubbin gözlüğünü aldı, gözlerine götürdü ve Mr. Pickwick’e büyük bir merakla birkaç saniye baktıktan sonra Mr. Perker’a dönüp belli belirsiz bir gülümsemeyle, “Mr. Pickwick’in sağlam bir savunması var mı?” dedi.
Avukat omuz silkti.
“Şahit çağıracak mısınız?”
“Hayır.”
Savcının yüzündeki gülümseme daha belirginleşti, bacağını artan bir şiddetle sallamaya başladı, kendini geriye atarak kuşkulu biçimde öksürdü.
Her ne kadar incelikli olsalar da savcının içgörülerinin bu işaretleri Mr. Pickwick’in gözünden kaçmamıştı. Vekilin hislerini kendince uygun gördüğü şekilde ifade edişini dikkatlice izlediği gözlüğünü düzelterek burnundan yukarı itti. Mr. Perker’in uyarı niteliğindeki göz kırpmaları ve surat asmalarını kesin olarak görmezden gelerek canlılıkla:
“Böyle bir sebeple karşınıza çıkmış olmam, efendim, bu tür meseleleri ister istemez çok fazla elden geçirmek durumunda kalan sizin gibi bir beyefendi için şüphesiz çok olağan dışı olmalıdır.”
Savcı ciddiyetle şömineye bakmaya çalışsa da gülümseme geri gelmişti.
“Sizin mesleğinizi icra ettiren beyefendiler, efendim.” diye lafına devam etti Mr. Pickwick. “İnsan doğasının en kötü tarafını görürler. Bütün anlaşmazlıkları, bütün kötü niyetleri ve düşmanlıkları sizin önünüzde vuku bulur. Jürilerle olan deneyiminizden (sizi ya da onları kötülemek gibi bir niyetim yok) ne kadar etki alanı oluşturabilirsiniz. Üstelik siz kendinizin saf dürüstlük ve görev onuruyla ve müvekkiliniz için en iyisini yapmaya yönelik müthiş isteğinizle sürekli kullandığınız ve tabiatıyla değerini çok iyi bildiğiniz o gereçleri başkalarının aldatma ve çıkar amacıyla kullanma eğilimini ortaya çıkarmayı çok iyi bilirsiniz. Sizin kurum olarak şüpheci, kimselere güvenmez ve aşırı dikkatli olduğunuza yönelik kabaca ancak epey genel olan bu görüş, bu durumla açıklanabileceğine gerçekten inanıyorum. İçinde bulunduğum koşullarda, size böyle bir beyanda bulunmanın yaratacağı olumsuzluğun tümüyle farkında olarak buraya geldim çünkü dostum Mr. Perker’ın da söylediği gibi şunu kesin olarak anlamanızı istiyorum ki ben üzerime yıkılan bir yanlıştan muzdarip bir masumum ve sizin desteğinizin ölçülemez değerinin farkında olsam da beyefendi, eğer yürekten inanmıyorsanız sizin yeteneklerinizden yararlanmaktansa onlardan mahrum kalmayı tercih edeceğimi anlamanızı rica etmek durumundayım.”
Mr. Pickwick’in epey ağdalı hitabetini yansıtan bu konuşmanın çok öncesinde savcı, bir dalgınlığa düşmüştü. Ancak kalemini de eline aldığı birkaç dakika sonrasında müvekkillerinin varlığından haberdar bir tavra büründü ve başını kâğıttan kaldırarak biraz aksi biçimde:
“Bu davada kim benimle?” dedi.
“Mr. Phunky, Savcı Snubbin.” diye yanıtladı avukat.
“Phunky, Phunky.” dedi savcı. “Bu ismi daha önce hiç duymadım. Çok genç bir bey olmalı.”
“Evet, çok genç bir bey,” diye yanıtladı avukat. “Daha geçen gün iş başı yaptı. Bir bakayım, baroya gireli henüz sekiz sene olmuş.”
“Ah, ben de öyle düşünmüştüm.” dedi savcı, yetişkinlerin çok zavallı durumda bir çocuktan bahsederken kullandıkları o acır ses tonuyla konuşarak. “Mr. Mallard, Mr., Mr.”
“Phunky’nin Gray’s Inn, Holborn Court Adliye Binası’ndaki bürosuna gidin.” diye lafa girdi Perker. (Bu arada Holborn Adliye Binası şimdilerde South Meydanı.) “Mr. Phunky’ye eğer buraya gelebilirse memnun olacağımı söyleyin.”
Mr. Mallard görevini gerçekleştirmek için oradan ayrıldı ve savcı da Mr. Phunky odaya girene kadar yine dalgınlığa gömüldü.
Neredeyse çocuk yaşta bir savcı olsa da bu yine de kocaman adamdı. Çok endişeli bir tavrı ve konuşmasında da doğal bir kusur olmaktan ziyade maddi güçlük ya da çıkar ya da bağlantılar ya da utanmazlık sebebiyle hep “başının ezildiği” hissinden doğan ürkekliğin bir sonucu gibi görünen çok rahatsız edici bir takılma vardı. Savcıdan korkuyordu ve avukata karşı da aşırı nazikti.
“Daha