Tarzan’ın Hayvanları. Эдгар Райс Берроуз
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Tarzan’ın Hayvanları - Эдгар Райс Берроуз страница 7
Diğer taraftan, eğer Tarzan peşlerine düşmezse onu bırakıp oradan yavaşça uzaklaşmaları, daha sonra krallık için kendi aralarında dövüşmeleri de mümkündü. Eğer isterse kralları olabileceğinden şüphesi yoktu lakin o mevkinin bazen usandırıcı olabilen vazifelerini üstlenmek istediğinden emin değildi. Zira bunu yapmakla elde edebileceği herhangi bir fayda göremiyordu.
İri, fevkalade kaslı genç maymunlardan bir tanesi, maymun adama tehditkâr bir tavırla yavaş yavaş yaklaşıyordu. Sivri dişlerini göstererek boğazdan, boğuk bir hırlama çıkarıyordu.
Bir heykel gibi kıpırdamadan duran Tarzan, hayvanın her bir hareketini seyrediyordu. Bir adım geri çekilse hayvanın hücumunu hızlandırmış olurdu. Ona karşılık vermek için ileri atılsa yine aynı neticeyi doğurabilirdi fakat bu hareketiyle kavgacı hayvanı kaçırması da muhtemeldi; ne olacağı, tamamen genç maymunun ne kadar cesur olduğuna bağlıydı.
Hiç kıpırdamadan durup beklemek ise orta yoldu. Bu durumda erkek maymun, törelere göre; nazarı dikkatini celbeden rakibine epey yaklaşacak, korkunç bir şekilde böğürüp salyalarını akıta akıta sivri dişlerini gösterecek ve burnundan soluyarak etrafında yavaş yavaş dönecektir. Tarzan’ın da tahmin ettiği gibi, maymun aynen böyle yaptı.
Esaslı bir blöf yapıyor olabilirdi fakat diğer yandan, maymun aklı öyle dengesizdir ki bir anlık bir dürtüyle, hiçbir ikazda bulunmadan; koca, kıllı gövdesiyle adamın üstüne atlayıp saldırıya geçmesi de muhtemeldi.
Hayvan etrafında yavaş yavaş dönerken Tarzan, gözlerini rakibinden bir an bile ayırmıyordu. Genç erkeği değerlendiren Tarzan, onun, kendisinde hiçbir zaman eski krallarını devirmeye kâfi bir güç görememiş lakin yine de günün birinde bunu yapacak olan maymun olduğunu anlamıştı. Zira kısa, çarpık bacakları üzerinde dikilen muhteşem ebatlı hayvanın boyu, iki metreyi geçkindi.
Dik durduğunda koca, kıllı kolları neredeyse yere değiyordu ve şimdi Tarzan’ın suratına çok yakın duran dişleri, müstesna bir şekilde uzun ve keskindi. Kabilesindeki diğerleri gibi o da birkaç ufak husus açısından Tarzan’ın çocukluk zamanlarındaki maymunlardan farklıydı.
İnsansı maymunların kıllı vücutlarını karşısında bulan Tarzan, ilk başta kaderin tuhaf bir cilvesiyle yine kendi kabilesine kavuştuğunu zannederek umutlanıp heyecanlanmıştı. Fakat daha yakından bakınca bunların farklı bir tür olduğuna ikna olmuştu.
Meydan okuyan maymun; köpeklerin, aralarına gelen yeni bir köpeğe yaptıkları gibi maymun adamın etrafında kasıla kasıla dönmeye devam ederken Tarzan’ın aklına kendi kabilesinin dilinin bu türün diliyle benzer olup olmadığını öğrenmek geldi ve bu maksatla maymuna, Kerchak kabilesinin diliyle hitap etti.
“Sen kimsin?” diye sordu. “Maymunların Tarzanı’nı kim tehdit ediyor?”
Kıllı yaratık şaşırdı.
“Ben Akut.” diye karşılık verdi, konuşulan diller sıralamasında çok aşağılarda olan aynı basit, ilkel dilde. Bu kabilenin dilinin, hayatının ilk yirmi yılını geçirdiği kabilenin diliyle benzer olduğuna kanaat getirdi Tarzan.
“Ben Akut.” dedi maymun. “Molak öldü. Kral benim. Git buradan yoksa seni öldürürüm!”
“Molak’ı ne denli kolayca öldürdüğümü gördün.” diye karşılık verdi. “Kral olmak gibi bir derdim olsaydı, seni de öyle öldürürdüm. Ama Maymunların Tarzanı, Akut’un kabilesinin kralı olmak istemiyor. Tek istediği bu diyarda barış içinde yaşamak. Dost olalım. Maymunların Tarzanı size yardım edebilir, siz de Maymunların Tarzanı’na yardım edebilirsiniz.”
“Akut’u öldüremezsin.” diye karşılık verdi maymun. “Akut’tan daha güçlüsü yok. Sen Molak’ı öldürmeseydin, Akut zaten öldürecekti çünkü Akut kral olmaya hazır.”
Maymun adam cevap olarak, konuşma sırasında dikkati hafiften dağılmış olan koca yaratığın üzerine çullandı.
Adam, göz açıp kapayıncaya kadar koca maymunun bileğini yakalamıştı ve maymun daha kavgaya girişemeden onu arkasına çevirip geniş sırtına atladı.
Birlikte düştüler fakat Tarzan’ın planı öyle iyi işliyordu ki sırtları yere gelmeden Molak’ın boynunu kıran tutuşu Akut’un üzerinde de uygulamayı başardı.
Hayvanın boynunun üzerindeki baskıyı yavaş yavaş artırırken, geçmiş günlerde nasıl Kerchak’a pes edip yaşama şansı tanıdıysa, şimdi de aynı şansı Akut’a verecekti. Zira onda kuvvetli ve hünerli bir müttefik potansiyeli görmüştü. Böylece ya onunla beraber sulh içinde yaşama ya da vahşi ve o ana dek namağlup olan eski kralları gibi ölme tercihini ona bırakacaktı.
“Ka-Goda?” diye fısıldadı Tarzan, altındaki maymuna.
Yıllar evvel Kerchak’ın kulağına fısıldadığı aynı soruydu ve kabaca tercüme etmek gerekirse maymun dilinde, “Teslim oluyor musun?” anlamına geliyordu.
Akut, Molak’ın kalın boynu kırılmadan hemen önce duyduğu çatırtıyı hatırladı ve ürperdi.
Lakin tahtı bırakmaya gönlü razı gelmiyordu, o yüzden kurtulmak için tekrar mücadeleye başladı fakat aniden omurgasına binen baskı ile dudaklarından ızdıraplı bir “Ka-Goda!” çıkıverdi.
Tarzan tutuşunu biraz gevşetti.
“Hâlâ kral olabilirsin, Akut.” dedi. “Tarzan sana kral olmak istemediğini söylemişti. Senin kral olma hakkını sorgulayacak birileri olursa Maymunların Tarzanı sana kavgada yardım edecek.”
Maymun adama ayağa kalkınca Akut da yavaş yavaş kendisini toparlayıp ayaklandı. Topaç kafasını iki yana sallayıp öfkeyle böğürdü ve kabilesine doğru sallana sallana yürüdü. Liderliğine karşı gelmesi beklenebilecek büyükçe erkek maymunlardan önce birine, sonra diğerine baktı fakat ikisi de karşı çıkmadı; aksine, o yaklaşırken onlar geri çekildiler ve çok geçmeden tüm sürü ormanın içine girip gözden kayboldu. Tarzan kumsalda yine tek başına kalmıştı.
Molak’ın açtığı yaralar sebebiyle maymun adamın canı yanıyordu fakat fiziksel ızdıraba alışkındı ve ormanda doğup orman hayatı yaşayan herkes gibi, o da acısına, vahşi hayvanlara has sessizlik ve metanet içerisinde katlandı.
En önemli ihtiyacının saldırı ve müdafaa silahları olduğunu fark etti zira maymunlarla yaşadığı bu karşılaşma ve aslan Numa ile panter Sheeta’nın uzaklardan gelen vahşi çığlıkları, hayatının miskin ve emniyetli bir hayat olmayacağı hususunda onu ikaz ediyordu.
Mütemadiyen kan dökülen, tehlikelerle dolu eski hayatına, av ve avcı olmaya geri dönmüştü. Geçmişte yaptıkları gibi amansız canavarlar yine peşine düşecekti ve hem vahşi gündüzlerde hem de zalim gecelerde elindeki malzemelerle yapabileceği türden kaba saba silahlara aniden ihtiyaç duymadığı tek bir an dahi olmayacaktı.
Kıyıda bir kısmı yerden yüzeye çıkmış, kırılgan, volkanik bir kaya buldu. Epey çaba sarf ederek bu kayadan otuz santimetre uzunluğunda ve yarım santimetre kalınlığında dar bir şerit kesmeyi