Selçuklu Anadolusu’nda Devlet-Toplum-Ekonomi / Makaleler. Mikâil Bayram
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Selçuklu Anadolusu’nda Devlet-Toplum-Ekonomi / Makaleler - Mikâil Bayram страница 9
1260 yıllarında Denizlili Mehmet Bey başında ak börk olduğu hâlde Konya’ya gelmiş ve bu gelişinde Mevlana ile de bir görüşme yapmıştır. Mevlana’nın Divan-ı Kebir’inde adı geçmektedir. Bu Mehmet Bey de Mavrozomes ailesinden olup Denizli Meliki Manuel Mavrozomes’un torunudur. Adından da anlaşılacağı üzere Mehmet Bey Müslüman olmuştur. Mehmet Bey bu dönemde başında Ahilerin üniforması olan ak börk olduğu hâlde Konya’ya gelmiştir. Mehmet Bey hakkında elimizde çok önemli bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabede Mehmet Bey’in el yazısı bulunmakta ve bu yazıda kendisini hazinecibaşı olarak nitelemektedir. Hiç şüphesiz Mehmet Bey Konya’ya geldiği zaman Sille’deki Hristiyan halk ile de temas kurmuş olmalıdır. Bu Mehmet Bey Sille’de meftun olan Emir Arslan el-Mavrazemi’nin akrabası olduğu açıktır.
Yine bir Hristiyan aile olan Kirfart ailesinin de Sille ile irtibatlarının olduğu anlaşılmaktadır. Bu Kirfart ailesinin fertleri’nin Hristiyanlıklarını da muhafaza ettikleri görülmektedir. Alanya emiri olan Kirfart, Alanya ve Alara Kalesi’ni savaş yapmadan Alâeddin Keykubad’a teslim etmiştir. Sultan I. Alâeddin Keykubad onun bu tavrına karşılık olarak üç vilayeti kendisine ikta etmiştir. Bu vilayetler Ilgın, Akşehir ve Karahisar’dır. Kirfart Alanya ve Alara Kalelerini Alâeddin Keykubad’a teslim ederken kız kardeşi Hond Hatun’u da Alâeddin Keykubad’a vermiştir. Bu yüzden Kirfart ailesi mensupları Selçuklu Sarayı’ndan bir hatun olan Hond Hatun’un akrabalarıydı. Hont Hatun da uzun süre Hristiyan kimliğini muhafaza etmiştir. Oğlu II. Gıyâseddin Keyhüsrev tahta geçince Hond Hatun Müslüman olmuş “Mahperi” adını almıştır. Kayseri’de büyük bir cami ve medrese yaptırmıştır. Türbesi de bu cami ve medresenin ortasındadır. Adı geçen Kirfart’ın iki oğlu Kir Kadid ve u bölgelerinde yönetici olarak bulunuyorlardı. Selçuklu Sarayı’yla da temas hâlinde bulunuyorlardı. Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykâvus’un hanımı bu Kir ailesindendi. Aynı zamanda hanımının erkek kardeşi olan Kir Kadid, II. İzzeddin Keykâvus’un danışmanı idi. Denizlili Mehmet Bey de bu sultanın hazinesinin muhafızıydı. II. İzzeddin Keykâvus Moğolların baskısı üzerine Konya’yı terk ettiği zaman orada gelmiş ve Akşehir’de karargâh kurmuştur. Kir Hâye ile Kir Kadid de onun yanında yer almışlardı. İzzeddin Keykâvus’un Moğollarla mücadelesinde Kir ailesi mensupları ve Mavrozomes ailesinin fertleri onunla birlikte Moğollarla mücadele ediyorlardı. Kir Hâye tertip ettiği bir orduyla Konya üzerine yürümüş, Altunapa Kervansarayı yakınında Moğolların emiri olan Muinüddin Süleyman Pervane’ye karşı savaşa tutuşmuş, yenik düşünce de Kir Hâye kara yoluyla İstanbul’a kaçmıştır. Kardeşi Kir Kadid ise İzzeddin Keykâvus ile beraber Antalya’dan deniz yoluyla İstanbul’a gelmiştir.
İşte bu kadar siyasi olaylarla iç içe olan Kir ailesi Sille’deki Hristiyan dindaşlarıyla yoğun temas hâlinde bulunuyor olmalılar. Bu Kir ailesinin Konya çevresinde birtakım mülklerinin mevcudiyeti de dikkati çekmektedir. Ancak daha sonraki dönemlerde bu ailenin fertlerinin Müslüman oldukları adlarından anlaşılmaktadır. Konya’da bulunan Kirvat (Tepekent) ve Kirali (Kıreli) köylerinin bu aileye ait olduğu görülmektedir. Zamanla bu aile mensuplarından da bazıları Denizlili Mehmet Bey gibi Müslüman olmuşlardır.
Selçuklu tarihi boyunca Sille’deki Hristiyan halk Konya’daki Müslüman halk ile diyalog içinde bulunuyor ve onlarla yoğun siyasi ve kültürel temasa giriyorlardı. Sille’ye Müslüman halkın yerleşmesi Karamanoğulları döneminde başlamıştır. Nitekim Sille’deki ilk İslami yapılar da Karamanoğulları zamanında inşa edilmiştir. Selçuklular zamanında Sille’de Müslümanlara ait herhangi bir yapı mevcut değildir.
Selçuklular zamanında Konya şehir muhafız merkezi Gevale Kalesi’ydi. Bu kaledeki askerî birliklerin komutanı Sille’nin yanı başındaki Sarayköy’de ikamet ederdi. Alâeddin Keykubad zamanında şehir muhafızı ve kale komutanı olan Hâce-i Cihan’ın sarayı Sille Çayı’nın kenarında bulunuyordu. Demek istiyorum ki bu muhafız merkezinin de Sille ile bir bağlantısı mevcuttu. Bugün Sille Barajı’nın çevresinde askerî yerleşim yerlerinin mevcut olduğu bilinmektedir.
Selçuklular zamanında ve sonraki dönemlerde Konya şehrinde Hristiyanlara mahsus herhangi bir yapı bulunmamaktadır. Fakat Konya halkının Hristiyanlarla bir teması bulunuyordu. Bir anekdot bize bu konuda fikir vermektedir. Meşhur Türkmen Şeyh Evhadüddin Kirmani Konya’ya geldiği zaman müritleri ile toplantı sırasında kendisine şeyhin halifesi olan Fakih Ahmed’den bahsetmişler. Fakih Ahmed’in Müslümanlarla ilgilenmediğini Hristiyanların arasında yaşadığını, Hristiyanlarla meşgul olduğunu bildirmişler ve Fakih Ahmed’i Kirmani’ye şikâyet etmişlerdir. Kirmani de Fakih Ahmed’in bir sekr hâli bir de uyanıklık hâlinin bulunduğunu fakat sekr hâlinin ona galip geldiğini ve bu sekr hâlinde bulunduğu dönemlerde Hristiyanlarla meşgul olmayı tercih ettiğini ifade etmiştir. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere Selçuklular zamanında Konya’daki Müslümanlarla Sille’deki Hristiyanlar arasında kültürel diyalog devam etmiştir.
Yukarıda sözü edilen Fakih Ahmed’in Sille’de bulunan Ak Manastır’a devam ettiği ve oradaki Hristiyanlarla ilgilendiği de rivayet edilmektedir. Bundan dolayı Fakih Ahmed’e “delişmen derviş” denmiştir. Buna rağmen Fakih Ahmed Müslümanlar nezdinde değerini kaybetmemiş, muhterem tutulmuş ve öldüğü zamanda kendisine türbe ve cami inşa edilmiştir. Mevlevi Yazar Ahmet Eflekî, Mevlana’nın da bir defasında Sille’deki Ak Manastır’a gittiğini ve oradaki keşişlerle görüşmeler yaptığını anlatmaktadır.
Hoşgörü ve müsamaha olmayan bir ortamda bilimsel gelişmenin olması ve alternatifli düşünebilmenin imkânı yoktur. Genel olarak Selçuklu sultanları Anadolu’da geniş bir müsamaha ve hoşgörü ortamı yaratmışlardı. Çeşitli din ve milletlerin bulunduğu o günün Anadolusu’ndaki kültürel şartlar bunu gerektirdiği gibi vasıflı yöneticiden de beklenen budur. Meşhur İşrâkî Filozof Maktûl Şihabüddin Sühreverdi, Diyarbakır’da bulunmuş Artukoğlu Îmâduddin Kara Arslan’a el-Elvâhü’l-imâdiye adlı eserini sunmuştur. Tokat’ta da bulunmuş, orada da II. Kılıçarslan’ın oğlu Süleyman Şah’tan saygı görmüş ve bu sultana da Pertevnâme adlı eserini sunmuştur.56 Aynı zat Halep’e gitmiş, Salâhaddin Eyyûbi’nin oğlu el-Melikü’z-Zâhir tarafından zındık (Mecusi) olduğu gerekçesiyle idam edilmiştir.57 Fikirlerinden dolayı öldürülmüştür. Bu durum, Selçuklu devlet adamlarının fikir ve inanç özgürlüğüne ne kadar değer verdiklerine güzel bir örnek teşkil eder. Şüphesiz Alâeddin Keykubad da en az selefleri kadar hoşgörü ve müsamaha sahibi bir sultan idi. Dostları, sohbet arkadaşları arasında Ermeni, Rum kişiler de vardı. Zevcesi Kirfart’ın kızı Hond Hatun, uzun süre dinini muhafaza etmiş ancak sonunda kendi rızası ile İslamiyet’i kabul etmiştir. Babası da Akşehir hâkimi (yönetici) olmuştu.
Başta hanedan üyeleri olmak üzere birçok devlet adamları ve halktan insanlar gayrimüslim hanımlarla evlilikler yapıyorlardı. Bunun sonucu gayrimüslim aileler ile akrabalıklar kuruluyordu. Anadolulu tacirler, ticaret amacıyla Rum beldelere gidiyor ve oralarda evlilikler yapıyorlardı. Çoğu zaman hanımın ve akrabalarının Müslüman olmalarına vesile oluyorlardı.
56
57
İbn Hallikân,