Tom Amca'nın Kulübesi. Stowe Harriet Beecher
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Tom Amca'nın Kulübesi - Stowe Harriet Beecher страница 4
“Satmak mı? Yok canım, aptal kızcağızım benim! Bilirsin ki senin efendin, o Güneyli tüccarlara hiç itibar etmez, ayrıca da doğru dürüst davrandıkları sürece hizmetçilerinin hiçbirini de satmaz. O adamın Harry’yi almak istediğini de nereden çıkarıyorsun şaşkın çocuk? Başkalarının dünyası da seninki gibi onun üstüne mi kurulu sanıyorsun sersem tavuk? Hadi şimdi neşelen de şu kopçalarımı ilikle. Sonra da saçımı geçen gün öğrendiğin gibi tepeme toplayıp örgü topuz yap, artık kapıları dinlemeyi de bırak.”
“Zaten hanımcığım siz öyle bir şeye izin vermezsiniz, değil mi?”
“Saçmalama çocuğum, elbette ki vermem! Neden bunu konuşuyoruz ki? Kendi çocuğunu satmak gibi bir şey bu… Yalnız, sen bu çocukla öylesine böbürleniyorsun ki, biri kapıdan burnunu uzatsa, onu almaya geldi sanıyorsun.”
Hanımının kesin tavrından rahatlayan Eliza, kendi korkularına gülerek çabucak el yatkınlığıyla onun tuvaletini bitirdi.
Mrs. Shelby hem kültürlü hem de ahlaklı bir kadındı. Kentucky’li kadınların düşüncelerinde sıkça rastlanabilen bu doğal yüce gönüllülük ve soyluluğu ahlaki ve dinî ilkelerle pekiştirmiş, güçlü, yetenekli ve pratik biri olmuştu. Hiç de dindar olmayan kocasıysa, karısının bu tam kıvamında tutarlılığına saygı duyup baş tacı etmek yerine ona karşı korku huşu karışımı bir duygu taşıyordu. Karısına hizmetçilerin rahatını, gelişimini ve eğitimini sağlayacağı koşulları o vermişti hiç kuşkusuz ama karar mekanizmasında yer almamıştı. Aslında azizlerin olağanüstü aşırı derecede iyi edimlerinin bir işe yaradığına pek inanmasa da karısının ikisine de yetecek kadar dindar ve iyiliksever olmasından hazzetmiyor da değildi hani. Ne de olsa kendisinde pek olmayan niteliklerin karısındaki bolluğu cennete girme konusunda biraz puslu da olsa bir umuttu.
Tüccarla konuşmasından sonra düşüncelerini kaplayan en ağır yük, tasarlanmış olan anlaşmayı karısına aktarırken karşılaşmak zorunda kalacağı usandırıcı direniş ve engellerdi.
Kocasının içinde bulunduğu zor durumundan tümüyle habersiz olan ve yalnızca onun iyi yürekli yanını bilen Mrs. Shelby, Eliza’nın kuşkuları karşısındaki inanmazlığında son derece içtendi. Bu meseleyi ikinci kez düşünmemiş bile, kendini akşam gidecekleri davete hazırlanmaya vermişti; Eliza’nın söyledikleri de uçup gitmişti kafasından.
2
Ana
Eliza, genç kızlığından beri hanımınca şımartılarak sevgi dokunuşlarıyla yetiştirilmişti. Güney’deki “satıcıların” da sık sık değindikleri gibi o seçkin eda, sesiyle hareketlerinin yumuşaklığı, zenci beyaz melezi kadınlara özel bir armağandı. Tüm bu doğal incelikler güzelliğin en göz kamaştırıcısıyla birleşir, melez kadınlarda o albenili, hoş, tatlı görünüm ortaya çıkardı.
Sizlere anlattığımız Eliza, bir hayal ürünü olmayıp Kentucky’de yıllar önce gördüğümüz haliyle anılarımızdan aktarılmıştır.
Hanımının koruyucu dikkati altında, güven içinde, bir kölenin güzelliğinin öldürücü yazgısı olan sapkınlıklara maruz kalmadan erginliğe erişmişti. Yan konakta yaşayan George Harris adındaki genç, yetenekli melez köleyle de evlenmişti.
Bu genç adamı, efendisi bir çuval bezi fabrikasında çalışması için kiralamış, el becerisi ve açıkyürekliliğiyle kısa sürede fabrikanın en sevileni olmuştu. Üstelik kenevir liflerini temizlemek için de bir makine icat etmişti ki, mucidin eğitimi ve koşulları dikkate alınırsa bu keşfin de en az makine dâhisi Whitney’in çırçır makinesi kadar mekanik deha gerektirdiği anlaşılır.
Yakışıklı bir adam olduğu kadar hoşa giden tavırları da vardı, sonuç olarak da fabrikada herkesin gözbebeği olmuştu. Yine de yasanın gözünde bir insan değil de, bir “nesne” olması bir yana, bu üstün nitelikler kaba saba, dar kafalı ve gaddar bir efendinin denetimine bağlıydı. Aynı zat, George’un icadı kulağına çalınınca bu akıllı “taşınır malın” ne yaptığını görmek için fabrikaya kadar uzandı. İşverence büyük heyecanla karşılandı ve bunca değerli bir kölesi olduğu için kutlandı.
Yapacakları dört gözle beklenen, ağzından çıkan her söze kulak verilen, tüm makinelerin onayından geçtiği George, öyle yürekli bir tavırla ve akıcılıkla konuşuyor, dimdik duruşuyla öyle yakışıklı, erkeksi görünüyordu ki, efendisi hafiften bir aşağılık duygusuyla tedirgin olmaya başladı. Her yanda dört dönüp, makineler icat edip, başını beyefendiler arasında dik tutmak bir kölenin neyineydi? Hemen buna bir son vermeliydi. Onu geri götürecek, çapanın başına koyacak, “Hadi bakalım, marifetini burada göster,” diyecekti. Ansızın George’un yevmiyesini alıp onu eve götüreceğini söylediğinde fabrikanın müdürü ve işle ilgili öbür kişiler çok şaşırdı.
Müdür, “Ama Mr. Harris,” dedi, “bu biraz ani olmadı mı?”
“Olmuşsa ne olmuş? Adam benim değil mi?”
“Kira bedelini artırmaya hazırız efendim.”
“Hiç yorulmayın efendim. Ben razı olmadan adamlarımdan hiçbirini kiralayamazsınız.”
“Ama efendim, bu işe çok uyum sağlamıştı.”
“Bana kalırsa hiçbir şeye ona vereceğim iş kadar uyum sağlamayacak. Bundan hiç kuşkum yok.”
“Ama şu makineyi icat ettiğini bir düşünsenize,” diye umutsuzca işçilerden biri araya girdi.
“Ha, evet! İşi kolaylaştıracak bir makineydi, değil mi? Bulmuştur, buna hiç kuşkum yok, bir zenciyi kendi haline bıraktın mı, tamam. Onların her biri iş kolaylaştırıcı birer makine değil mi zaten? Hayır, gidecek!”
George, karşı konulması olanaksız bir gücün yazgısı için verdiği son kararı dinleyen bir adam gibi olduğu yere çakılıp kalmıştı. Kollarını kavuşturup dudaklarını sıkmıştı ama göğsünde acı duygularla yanan bir volkanın ateşi damarlarında çağlıyordu. Kesik kesik soluk alıyor, iri, koyu renk gözleri canlı kömürler gibi parlıyordu; müdür koluna dokunup alçak sesle konuşmasaydı tehlikeli bir taşkınlık yapabilirdi.
“Şimdi bunu kabul et George, onunla git. Biz sana yardım etmeye çalışacağız,” diyordu.
Zalim adam, müdürün davranışını gördü ve söyleneni tahmin etti; tam olarak duyamadıysa da kurbanı üstündeki baskıyı azaltmama kararını içinden daha bir pekiştirdi.
George eve götürülmüş, çiftlikteki en pis angaryalar verilmişti. İçinden gelen saygısız her sözü bastırmayı başarmıştı ama kor gibi yanan gözleriyle kederli, eziyet çeken yüzü doğal dilin bastırılamayan, kesin göstergesiydi; duyguları o kadar açıktı ki, elinden hiçbir şey gelmiyordu.
Fabrikadaki mutlu işi sırasında karısını tanımış, evlenmişti. Müdürün çok güvendiği, sevdiği biri olarak o süreçte ağzı sıkı olmak kaydıyla istediği zaman gelip gitme özgürlüğü vardı.
Mrs.