Tom Amca'nın Kulübesi. Stowe Harriet Beecher
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Tom Amca'nın Kulübesi - Stowe Harriet Beecher страница 7
Aşçılığı da aşçılıktı hani, hem de iliğine, kemiğine kadar…
Avluda onun yaklaştığını görüp de vahim bir olayın eşiğinde olduğunu sezmeyen tek bir piliç, hindi ya da ördek yoktu, Chloe Teyze sonlarının gelmesi demekti.
Pişirmeden önce kanadını kırıp bağlasam mı, doldursam mı, yoksa kızartsam mı diye neredeyse istiareye yatar, her türlü kümes yaratığına dehşet saçardı.
Mısır ekmeği, her türlü yöresel hamur işi, minik pandispanyalar, şıpınişi yaratılan tatlar ve sayılamayacak kadar çeşitli türler bu işi daha az bilenler için tam bir sırdı. Bulunduğu noktaya erişmek isteyenlerin semeresiz çabalarını anlatırken şişman kalçalarını haklı bir gurur ve keyifle sallardı.
Eve konuk çağrılıp da ikindi ya da akşam mönülerinin “usulünce” hazırlanması tüm gücünü uyandırırdı, yeni çabalar ve zaferler müjdelediği için hiçbir şey ona verandada yığılı seyahat sandıkları kadar çekici gelmezdi.
Şu anda da Chloe Teyze gözlerini tavaya dikmiş durumda… Bizse kulübenin resmini çizmeyi tamamlayıncaya kadar onu, tam ona göre biçilmiş kaftan olan bu işle baş başa bırakacağız.
Bir köşede kar beyazı örtüsüyle derli toplu bir yatak vardı, yanında pek büyük olmayan bir halı yayılıydı. Yaşamın önemli kararları için Chloe Teyze bu halının üstünde dikilirdi, halıyla yatağın olduğu o köşenin yaşamında özel bir yeri vardı, bugüne kadar da elden geldiğince küçüklerin bu kutsal yeri karıştırmaları, buraya saygısızlık etmeleri önlenmişti.
Aslında, orası evin oturma odasıydı. Öbür köşedeyse yalnızca amacına uygun çok daha kendi halinde bir yatak vardı. Şöminenin üstündeki duvar çok parlak İncil sahneleriyle süslenmişti, bir de General Washington portresi asılmıştı. Portre öyle bir biçimde çizilip boyanmıştı ki, o kahraman adam neye benzediğine şöyle bir göz atsa, şaşar kalırdı.
Köşedeki kaba saba tahta sırada parlak kara gözleri, tombul parlak yanaklarıyla birkaç kıvırcık saçlı çocuk, bir bebeğin ilk yürüme çabalarını denetlemekteydiler, çocuğun ayağa kalkıp bir an dengelendikten sonra yere yuvarlanmasıyla son bulan her başarılı düşüş, karar verilerek yapılmış zekice bir şeymişçesine çılgın bir neşeyle karşılanıyordu.
Bacakları romatizmalı bir masa, ateşin önüne çekilmiş, bir örtü örtülmüş, üstüne de parlak desenli fincanlarla tabaklar ve yaklaşan bir yemeği gösteren öteberi konulmuştu. Bu masada Mr. Shelby’nin sağ kolu Tom Amca otururdu, öykümüzün kahramanı olduğu için okurlarımıza fotoğrafını gümüş levha üstüne çekeceğiz. İriyarı, geniş göğüslü, tepeden tırnağa pırıl pırıl kapkara parlayan, güçlü kuvvetli bir adamdı, Afrikalı çizgilerin ciddi ve güvenilir bir anlamla birleştiği yüzünde iyi yüreklilikle hayırseverlik okunuyordu. Halinde tavrında kendine saygı ve vakar vardı. Ancak bunlar insana güven veren alçakgönüllü bir sadelikle karışmıştı.
Şu anda cin gibi zeki, on üçünde ve eğitmenlik sorumluluğunun bilincinde olan genç Efendi George’un gözetimi altında büyük bir dikkatle ağır ağır yazmaya uğraştığı mektuplar için oturduğu taş tahtanın başında çok meşgul görünüyordu.
Tom Amca g’nin kuyruğunu işgüzarlık yapıp yanlış yana uzatınca çocuk sert, uyanık bir tavırla, “Öyle değil Tom Amca, öyle değil,” dedi. “Öyle yapınca q oldu baksana.”
Genç öğretmeni onun öğrenmesi için q’larla g’leri bininci kez tam bir başarıyla yazarken Tom Amca hayranlık ve saygıyla, “Tanrı’nın sevgili kulusunuz, değil mi?” dedi, sonra kalemi iri, hantal parmaklarıyla kavrayarak sabırla yeniden yazmaya koyuldu.
Chloe Teyze çatalına taktığı pastırma dilimiyle alçak kenarlı demir tavayı yağlarken bir an durup genç Efendi George’a gururla baktı, “Beyazlar böyle şeyleri amma da kolay beceriyor,” diye söylendi. “Nasıl da yazıyor, hele okuması! Sonra da akşamları gelip derslerini bize öğretiyor, amma da garip!”
“Ama Chloe Teyze, ben çok acıktım,” dedi George. “Şu senin tava kekin olmadı mı daha?”
“Olmak üzere Efendi George,” dedi Chloe Teyze ve kapağı kaldırıp altına bir göz attı.
“Güzel, kahverengileşiyor, tam tatlı kahverengi olmuş. Ah, işte bu tam benim işim! Geçen gün hanımım, Sally’nin kek yapmasına izin verdi, azıcık öğrensin diye. Ben de, ‘Aman bırakın hanımım, o güzel malzemelerin böyle ziyan olduğunu görmeye acıyorum,’ dedim. Kekin yalnızca bir yanı kabardı, ne biçim var ne bir şey, pabucum gibi oldu, amaan git hadi!”
Sally’nin acemiliğini küçümseyen bu son cümleyle Chloe Teyze kabın üstündeki kapağı bir hamlede kaldırıverdi ve hiçbir pastacının yüzünü kızartmayacak görünümüyle, güzelce kabarmış bir kek ortaya çıktı. Bu eğlencenin en önemli noktası olduğu için Chloe Teyze şef denetleyici olarak telaşla sağa sola koşuşturmaya başladı.
“Hey Rose ile Pete, ortadan çekilin bakayım zenciler sizi! Sen de çekil Polly canım, annesi bebeciğine sonra bi’şeyler verecek. Şimdi Efendi George, şu kitapları bir kenara çekin de ihtiyarcığımla yerleşin bakalım, ben de sosislerle gözlemeleri sıcak sıcak bi’ dakkada tabağınıza koyuvereyim.”
“Akşam yemeğine eve dönmemi söylediler,” dedi George, “ama ben buradakilerin bırakılmayacak kadar güzel olduğunu biliyordum Chloe Teyze.”
“Elbette bileceksin, elbette bileceksin cancağızım,” dedi Chloe Teyze, bir yandan da dumanı tüten gözlemeleri George’un tabağına tepeleme yığıyordu.
“İhtiyar teyzeciğin en iyisini sana saklar bilirsin. Bunu sen bilmeyeceksin de kim bilecek? Hadi oradan!”
Bunu söylerken parmağıyla George’u şakacıktan dürttü, sonra olanca canlılığıyla yine tavasının başına döndü.
Tava “bakanlığının” işleri biraz durulunca, Efendi George, “Şimdi sıra kekte,” diyerek koca bir bıçağı kesmek üzere uzattı.
Chloe Teyze çabucak kolundan yakalayarak, “Tanrı sizi korusun Efendi George!” dedi. “O kocaman ağır bıçakla kesmeyeceksiniz ya! Söner, o güzelim kabarıklığı bozulur. Alın, bu daha ince bir bıçaktır, bu tür işler için hep bilerim. Şööyle… Bakın nasıl tüy gibi bölünüyor! Şimdi yiyin bakalım. Daha lezizini bulamazsınız.”
George ağzı dolu, “Tom Lincon’un dediğine göre, Jinny senden daha iyi aşçıymış.”
Chloe Teyze kibirli bir tavırla, “Tom Lincon’un ne söylediği hiç önemli değil. Yani bizimkilerin yanında demek istiyorum. Jinny daha sıradan işlerde eli yüzü düzgün şeyler çıkarabilir ortaya belki ama şık bir şey dedin mi, eli ayağı birbirine karışır. Şimdi bırakın Efendi Lincon’u bir yana Efendi Shelby! Güzel Tanrı’m!