ESRARENGIZ KELIMELER. AYDIN ALMILA
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу ESRARENGIZ KELIMELER - AYDIN ALMILA страница 10
Nesli ısrar etmedi. O da diğeriyle birlikte kâğıda bakıp sayıların ne anlama gelebileceğini düşünmeye koyuldu.
Ancak bu sayılar üçüne de bir şey ifade etmiyordu. Neden sonra Nesli, parmağını 27’nin ve V’in üstüne bastırıp, “27 Mayıs doğum günüm.” dedi.
İdil fırsatı kaçırmayıp alaycı bir tavır takındı. “Sayıların gizemini nasıl da çözdün!”
“Romen rakamları tarihlerde ayı yazarken kullanılır. O yüzden söyledim.”
“Yüzyılların yazılışında da kullanılır; acaba V. yüzyıldan mı kalmasın?”
Nesli karşılık vermek için ağzını açar açmaz, Mert araya girdi. Yeni bir tartışmayı daha çekmek istemiyordu. Hemen kitabın sayfalarını çevirip, “Ben kitapta da Romen rakamı kullanıldığını gördüm.” dedi. “Bakın, bölümleri belirtirken…”
Önce kitaba doğru eğilip sonra yine sayıları okudular. İdil not defterini çıkartıp hepsini yan yana ve üçer üçer gruplayarak yazdı. “Diyelim ki Romen rakamları bölümleri gösteriyor, ya diğer sayılar?.. Örneğin; II. bölümdeki 2 ve 7 sayıları ne anlama geliyor?”
Mert, “2. ve 7. sayfalar.” diye fikir yürüttü.
Bunun üzerine o sayfalara göz attılar. Dikkatlerini çeken bir nota ya da bir cümleye rastlayamadılar. Çoğunlukla betimlemelerle doluydu; bir adamı ve gün boyu yaptıklarını anlatıyordu. Gözlerine sıkıcı göründü.
Mert bu defa, “Eğer kastedilen sayfa numaralarıysa; II, sayıların arasında iki kere var.” dedi. “Yani II. bölümdeki 4. ve 12. sayfalara da bakmalıyız.”
Ancak II. bölüm sadece sekiz sayfaydı. Nesli, “Böylece bu teori tamamen çürümüş oldu.” dedi.
İdil gözlüğünü düzelterek, “Bence tamamen çürümedi.” diye atıldı.
“Zaten ne desem tersini söylemeye hazırsın.”
“Hiç de değil!.. Evet, bazen öyle ama bu kez değil. II. bölümün 2. sayfasındaki 7. satırı okumaya ne dersiniz?”
Mert gülümseyerek, “Sonra da 4. sayfasının 12. satırını…” diye devam etti.
Birdenbire üçü de heyecanlanmıştı.
İdil, “Adam aceleci adımlarla köşeyi döndü.” diye, II. bölümün 2. sayfasının 7. satırını okudu. Satırdaki diğer cümle yarım kalmış, alt satıra geçmişti. O yüzden onu dikkate almadı. Hiç vakit kaybetmeden aynı bölümün 4. sayfasını çevirdi. 12. satırda, “Kadın acul hareketlerle kahvesini içti.” diye yazıyordu.
Üçünün de hafifçe kaşları çatıldı. Cümleler arasında hemen bağlantı kurabileceklerini sanmışlardı. Oysa değil bağlantı kurmak, anlamını bilmedikleri bir kelimeyle bile karşılaşmışlardı.
İdil kararlı bir tavırla devam etti. “IV. bölümün 7. sayfası, satır 27: ‘Dükkân sahibi hep ivecen biri olmakla övünürdü.’”
Mert yüzünü buruşturdu. “İvecen ne demek ki?”
İdil omuzunu silkti. “V. bölümün 4. sayfası, satır 2: ‘Balıkçı boş ağları yavaş hareketlerle topladı.’” Parmakları yine sayfaların arasında kaydı. “VII. bölümün 5. sayfası, satır 2: ‘Tez canlıydı, işlerini bitiriverirdi.’”
Nesli, “Hepsi bu kadar mı?” dedi.
“Hepsi bu kadar.”
Mert, “Aralarında bağlantı kurabilen var mı?” diye sordu. “Ben kuramadım.”
İdil yeniden not defterini önüne çekti. “En iyisi yazmak.” diyerek cümleleri alt alta deftere geçirdi.
Adam aceleci adımlarla köşeyi döndü. Kadın acul hareketlerle kahvesini içti. Dükkân sahibi hep ivecen biri olmakla övünürdü.
Balıkçı boş ağları yavaş hareketlerle topladı. Tez canlıydı, işlerini bitiriverirdi.
Mert umutsuz bir ifadeyde arkadaşının yazdıklarına baktı. “Ben hâlâ bağlantı kuramadım. Aynı cümleleri defalarca yazsak da kuracağım yok.”
“Belki de bu kez bağlantı kurmak gerekmiyordur.” İdil bu sırada elini çantasına sokup bir sözlük çıkardı. “Önce anlamını bilmediğim kelimelere bakacağım. Tabii aranızda ‘acul’ ve ‘ivecen’ ne demek bilen varsa…” Kaşlarını sorarcasına kaldırmıştı.
Nesli olumsuzca başını sallarken, Mert şaşkınlık içinde arkadaşının elindekine bakıyordu. “Nasıl biri yanında sözlük taşır ki?..”
İdil alınmışçasına, “Her yerde kitap okurum.” diye atıldı. “Ve okuduğum binlerce kelimenin arasında bilmediklerim de oluyor. Bak şu işe ki, sözlükler ne anlama geldiklerini açıklarlar.” Sözlüğü iki eliyle tutup neredeyse Mert’in gözüne soktu.
Mert abartılı hareketleri olmasa, İdil’in ukala değil de hazırcevap olduğunu bile düşünebilirdi. “Sözlüğün ne olduğunu biliyorum.” diye karşılık verdi. Bu kez de o alınmıştı.
Neyse ki konu uzamadan yeniden cümlelere döndüler.
Çok geçmeden İdil, “Her ikisi de aynı anlama geliyor: Aceleci.” diye bildirdi.
Nesli, “Bak şu işe!” diye söze girdi, sabırsızca. Büyük bir keşif yapmış gibiydi. “Tez canlı da ‘aceleci’ demek. Ve elimizde bir de ‘aceleci’nin ta kendisi var.”
İdil ise hastalığı teşhis etmeyi başarmış bir doktordu sanki. “Tam tahmin ettiğim gibi…” diyerek başını salladı. Ancak tahmin ettiğinin ne olduğunu açıklamadı.
Nesli bu durumu fırsat bilip, “‘Yavaş’ anlam olarak diğer sıfatların zıttı.” dedi. “Son cümledeki gizli özne farkını göz ardı edersek…”
“4. cümleyle baş başa kalıyoruz; incelenmesi gereken de işte o…”
“‘Balıkçı’ diye başlayan cümle…”
İki kuzin konuşmayı sürdürürlerken, Mert’in bakışları, tenis maçı izlermiş gibi aralarında gidip geliyordu. Dayanamayıp, “Deli misiniz siz?” diye sordu. Ama öylesine sakindi ki, ses tonuyla sorusu arasında büyük bir tezat vardı. “Normal konuşamaz mısınız? Sürekli atışmak, birbirinize baskın çıkmaya çalışmak ya da süslü kelimeler kullanmak zorunda mısınız?” İdil kuzininin kendisini taklit ettiğini söylemişti. Oysa böyle bakınca kimin kimi taklit ettiği anlaşılmıyordu. Birbirlerine nasıl da benziyorlardı.
Mert,