ESRARENGIZ KELIMELER 2-MALIKANEDEKI YABANCI. AYDIN ALMILA

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу ESRARENGIZ KELIMELER 2-MALIKANEDEKI YABANCI - AYDIN ALMILA страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
ESRARENGIZ KELIMELER 2-MALIKANEDEKI YABANCI - AYDIN ALMILA

Скачать книгу

malikânenin girişindeki işini bitirmişti. Sarp’la öğretmenin arasında geçen konuşmayı da duymuştu. Çocuğun kapıyı görmesi iyi oldu, diye aklından geçirirken kurnazca gülümsedi.

      Bilge Öğretmen yaratacağı etkinin farkında olduğundan, yüzünde hafif bir gülümsemeyle okuma salonunun girişinde kısa bir süre durdu. Yanılmamıştı; İdil dışındakiler gözlerine inanamıyormuş gibi bakıyorlardı.

      Mert kendini tutamayarak hafif bir ıslık savurdu. Sarp, “Buraya okuma salonu dendiğine emin misiniz, öğretmenim?” diye sordu. Aklına, sosyal medyada gördüğü kimi kütüphane fotoğrafları gelmişti. “Sizce de dünyaca bilinen kütüphanelere benzemiyor mu?” Sorularına cevap beklemiyor, sırf konuşmuş olmak için soruyordu. Nesli’nin ise şaşkınlıktan kelimenin tam anlamıyla çenesi düşmüştü.

      Malikânenin bir kanadındaki bu kısım, iç içe geçen, oldukça yüksek tavanlı ve geniş ahşap kapılarla ayrılmış, büyüklü küçüklü odalardan oluşuyordu. Burası gerçekten de ihtişamlı bir kütüphaneydi. Ancak okulun öğrencileri, seçtikleri kitapları da o alanda okumayı tercih ettikleri için olsa gerek, okuma salonu deniyordu.

      Belirli aralıklarla kondurulmuş oval pencereler tavana oldukça yakındı ve içeri sızan güneş, toz bulutuyla kaplıymış gibi duran ışıklar saçıyordu. O ışıklara, kitapları seven herkesin ciğerlerine doldurmaktan çok hoşlandığı yoğun bir kitap kokusu karışıyordu.

      Odaların tümünde duvarlar kitaplıklarla kaplıydı. Kimisi asma katlarla çevriliydi. Asma katlar üst raflardaki kitaplara ulaşma imkânı sunuyor, üstelik buralarda duvarların tamamı kitapla örülüymüş gibi duruyordu. Kimi odalarda, oyun salonundakine benzer rahat koltuklar ve alçak sehpalar göze çarpıyordu.

      İdil, “Yüzyıllık kitaplar var.” dedi. Okulun en sevdiği bölümüydü. “Kitap sayısını tam olarak bilmesem de, fark ettiğiniz üzere çok kitap var. Dersleri göreceğimiz yer ise…” deyip onu izlemelerini işaret etti. Arka tarafa doğru yürüdüler.

      İdil artık kesinlikle Mert’in alışık olduğu İdil’di. Kitapların arasında olmak kıza yetiyordu.

      Odaları birbirine bağlayan iki kanatlı kapıların hepsi açıktı. En dipteki oda ise ovaldi ve tavanı diğerlerine göre daha basıktı. Yine duvarları çevreleyen kitaplarla, iki tane oval ve geniş masa içeriye hükmediyordu.

      İdil, “İşte burası.” diye cümlesini tamamladı. Bir yandan kollarını iki yana doğru açmıştı. Genellikle yüzünü gölgeleyen siyah dalgalı saçları da iki yana doğru açılmıştı. Yüzünü örten tek şey kalın siyah çerçeveli gözlüğüydü. Gözlerinin parıltısı gözlüğün merceklerini delip geçiyordu.

      Nesli, heyecanla, “Birkaç gün sonra bu masalara oturacağımıza inanamıyorum.” dedi.

      Sarp, “Şimdiden oturacağımız yeri seçebilir miyiz, öğretmenim?” diye o sırada sorulabilecek en gereksiz soruyu sordu.

      Ancak o zaman Bilge Öğretmen’in yanlarında olmadığını fark ettiler. Nesli, Sarp’a, “İşte sonunda saçma sapan sorularınla Bilge Öğretmen’i kaçırdın!” diye söylendi.

      “Daha neler!” Sarp, Nesli’nin sözlerini ciddiye alıp alınmıştı. “Öğretmenim benim sorularıma alışkındır.” diye kendini savundu.

      Mert, İdil’e döndü. “Başka görülecek yer var mı? Yoksa biz de geri dönelim.” Bilge Öğretmen’in yanlarından ayrılması turun sonuna geldiklerini mi gösteriyordu?

      İdil, “Hepsi bu kadar!” diye karşılık verdi. “Bildiğim kadarıyla…”

      Okuma salonunu gerisin geriye yürümeye başladılar. Yürürken gözlerini raflardaki kitaplardan alamıyorlardı.

      Sarp bir ara, “Öğretmenim.” diye seslendi. Cevap alamadı. Nesli’nin sözlerinde haklılık payı olmadığını biliyordu; Bilge Öğretmen’i kaçıracak değildi ama nedense kendini suçlu hissetmişti.

      Kitapları, dersler başlayana dek arkalarında bırakmak üzereyken yan odalardan gelen bir gürültü duyuldu.

      Sarp, “Bilge Öğretmen!” dedi. Belli ki kadın kitaplara düşkün bu çocukları biraz kendi hâllerine bırakmıştı ve bu sırada oyalanıyordu.

      Hep birlikte sesin geldiği odaya daldılar. Evet, orada biri ayakta dikiliyordu. Ancak Bilge Öğretmen’e hiç benzemiyordu. Uzun boylu, göbekli, geçkin yaşına göre kahverengi saçları fazlasıyla gür bir adamdı bu. Öyle ki adamın peruk taktığını düşündüler. Yelekli takım elbisesi, sanki saçlarına uysun diye seçilmişti; saçıyla tıpatıp aynı tondaydı. Elinde birkaç tane ciltli kitap tutuyordu. Çocuklarla karşılaştığına hiç de şaşırmışa benzemiyordu.

      Mert herkesin sessizce birbirine bakmakla yetindiğini görünce konuşma gereği hissetti. “Affedersiniz, içeri böyle girmek istemezdik, ses duyunca…”

      Adam, yüzünde küçücük duran yuvarlak tel çerçeveli gözlüğünü hafifçe indirip, “Kitapları düşürdüm.” dedi. “Ağır olduklarında çıkardıkları ses de artıyor.”

      Bu cevap öylesine tuhaftı ki, ne diyeceklerini bilemeden dikilmeyi sürdürdüler. Sonunda Mert, “Aslında öğretmenimizi arıyoruz.” diye devam etti. “Gördünüz mü acaba?” Bir an Bilge Öğretmen’i tarif etmeyi düşündüyse de vazgeçti. Adını söylemesi yeterli olacaktı muhtemelen.

      Sarp, Mert’ten önce davranıp, “Bilge Öğretmen’imizi.” dedi.

      Adam başını olumsuzca salladı. “Sanmam, karşılaşsak hatırlardım.” Ardından raflara dönüp kitap seçmeye devam etti.

      Nesli adamdan yeterince uzaklaştıklarına karar verince kuzininin kulağına doğru eğildi. “Tavrı sana da başka birini hatırlatmadı mı?” diye sordu.

      İdil, “Oğuz Öğretmen’i!” diye karşılık verdi. “Ama eğer öyle olsaydı, Bilge Öğretmen onun da okulda olduğunu bize söylerdi. Ya da Oğuz Öğretmen kendini tanıtırdı.”

      Nesli başını hafifçe sallayarak kuzinini onayladı.

      Adamın kim olduğuna dair İdil’in bir fikri yoktu; geçen yaz okulda görmemişti. Gerçekten de kılık değiştirmek konusunda çok başarılı tiyatro öğretmenlerinden biriydi belki de. Aynı Oğuz Öğretmen gibi! O da, Mert’in kitabındaki ipuçlarının peşindeyken çocukların karşısına her seferinde farklı kılıkta çıkmış, kimi zaman çocukların anlam veremedikleri cümleler sarf etmişti.

      Okuma salonunun girişine geldiklerinde, Bilge Öğretmen’in koşar adım kendilerine yaklaştığını gördüler.

      Sarp sevinçle, “Sizi arıyorduk öğretmenim, öyle çok merak ettik ki!” diye atıldı. “Kayboldunuz sandık. Hele ben!” Abartmak konusunda Sarp’ın üstüne yoktu. Feridun’la Narin, Sarp’ın huyunu bilmedikleri için söyledikleri karşısında şaşırmışlardı. Nesli gözlerini devirmekle yetindi. İdil’le Mert ise hiç tepki göstermediler.

      Bilge Öğretmen’in yüzüne, hiç huyu

Скачать книгу