RAUF VE 2125’LILER KULÜBÜ-GELECEGIN ANAHTARLARI. AYDIN ALMILA

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу RAUF VE 2125’LILER KULÜBÜ-GELECEGIN ANAHTARLARI - AYDIN ALMILA страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
RAUF VE 2125’LILER KULÜBÜ-GELECEGIN ANAHTARLARI - AYDIN ALMILA

Скачать книгу

sayılan diğer iki arkadaşı Eris’le Çağla’nın oy birliğiyle başkan seçilmişti.

      Aslında Kayla, Rauf’a, okuduğu kitaptaki çocuklar gibi tehlikeli maceralar yaşayabileceklerini ve hatta karanlıkta kalmış sırları aydınlatabileceklerini söylemişti. Ne de olsa terk edilmiş korunun gizemli bir havası vardı. Oysa Rauf’un atlattığı en büyük tehlike koruda yürürken bir dala takılıp düşmesi olmuştu. Macera yaşamak için barakada toplanmak ya da yürüyüşe çıkmak yeterli değildi!

      Kayla da sonunda bütün sırların önceki yüzyılda açığa çıkarılmış olduğunu düşünmeye başlamıştı. Böylece maceralara atılmak yerine, aralarına yeni çocuklar katmaya karar vermişlerdi.

      Baraka Toplantıları’na katılacak çocukları seçmek çok eğlenceliydi. Kabul edilmek için en önemli koşul 2125 yılında doğmuş olmaktı. Çünkü Rauf, Kayla ve diğer iki kurucu üye 2125’te doğmuşlardı. Bu koşula uygun olanlar, daha önceden toplantılara katılmaya hak kazanmış çocukların anlamsız sorularını cevaplamak zorunda kalıyorlardı. Kabul edilenler niye kabul edildiklerini, reddedilenler ise niye reddedildiklerini anlayamıyorlardı. Çocuklar bekledikleri türde maceralar yaşayamıyor olsalar da, seçmeler sırasında epeyce eğleniyorlardı.

      Seçmeler, korunun sık ağaçlarla kaplı, en ürkütücü görünen yerinde yapılıyor; aday, ancak kabul edildiğinde barakayı görebiliyordu.

      Her ne kadar çocuklar buraya Toplantı Binası diyerek hava vermeye çalışsalar da aslında baraka üflesen yıkılacakmış gibi görünüyordu. Dört bir yanında birbiriyle aynı büyüklükte pencereler vardı. Artık üretilmeyen türden eski camlardan yapılmışlardı. Güneş ışınlarının kuvvetine göre renk değiştirmeyen ve kırılan cinsten… Camlardan biri kırılabileceğini kanıtlamak istermiş gibi bir köşesinden çatlamıştı. Barakanın içi, dış dünyadan oldukça farklı görünüyordu; ilkel bir havası vardı. Ama yine de kulüp üyeleri burada toplanmaktan ve saatlerce konuşmaktan, hatta kimi zaman tartışmaktan çok zevk alıyorlardı.

      Hepsinin gözü hâlâ Rauf’un üstündeydi. Sanki oraya zorla getirilmiş gibi görünüyordu.

      Kayla’nın yanında oturan, kısa boylu ve zayıf bir çocuk olan Eris, Rauf’a, “İyi misin?” diye sordu. Aralarında en küçük görünen, ama zekâ düzeyi en yüksek olan oydu. “Beyin Geliştirme” dersi öğretmeni hepsinin ortasında bunu defalarca tekrarlamıştı. Beyni, çalışma kapasitesini diğerlerine oranla milyonda iki kez daha fazla arttırıyordu ve bu da az rastlanır bir durumdu. Bu yüzden daha şimdiden ülkenin en iyi üniversitelerinden çağrı almaya başlamıştı. Oysa Eris’in zekâsıyla övündüğünü duyan hiç olmamıştı. Hatta sorusuna cevap beklerken bir dâhiden çok, çaresiz bir çocuğa benziyordu. Rauf’un babasının şirketinde işlerin kötüye gittiğini duymuştu. Arkadaşına yardım edememek onu üzüyordu. Ancak bu iş enerji problemi çözmeye benzemiyordu, çok daha karmaşıktı. Rauf başıyla “iyiyim” dercesine bir işaret yapınca başka bir şey sormadı.

      Rauf bütün dikkatlerin üzerine çevrilmesinden rahatsız olmuştu. Elinde tuttuğu tokmağı masaya vurarak, “3 Eylül 2137 tarihli Baraka Toplantısı’nı açıyorum.” dedi.

      Diğerleri sonunda toplantının başlamasına sevinirken, kütükten fırlayan kıymık parçası Rauf’un dağınık saçlarına takılmıştı. Bunu Kayla dışında fark eden olmadı. Ama o da geç başlayan toplantının akışını bozmamak için sustu.

      “Toplantının gündemindeki konuları hatırlatması için sözü Kayla’ya veriyorum.” Konuşması biten Rauf yerine oturdu. Artık kendi de dâhil hepsi Kayla’ya bakıyordu. Rauf rahatlamıştı.

      Kayla siyah, uzun, dalgalı saçlarını gözleriyle aynı renkteki mavi tokalarla toplamıştı. Böylece iri gözleri daha çok ortaya çıkıyordu. Her zaman kendinden emin, ne istediğini bilen bir hâli vardı. Aslında başkanlık görevini Rauf’tan daha iyi yürütebilecek biri gibi görünüyordu. Ama nedense uygun kişinin Rauf olduğunu düşünüyordu.

      Rauf’u başıyla selamladıktan sonra sözü aldı. “Bildiğiniz gibi tatilin bitmesine ve yeni okul döneminin başlamasına yalnızca birkaç gün kaldı.”

      Masanın çevresini saran çocukların “okul” sözünü duymalarıyla barakanın dışına taşan kuvvetli bir uğultunun yükselmesi bir olmuştu. Rahat yaz günlerini geride bırakmaktan hiçbiri hoşnut görünmüyordu.

      Kayla, sesini duyurmak için bağırarak konuşmak zorunda kaldı. “Birlikte eğlenceli bir yaz geçirdik. Toplantılara eksiksiz katıldık. Okul dönemi başladıktan sonra da katılımın sürmesini diliyorum. Sizlerle önem taşıyan bir konuyu da paylaşmak istiyorum. Yaz tatili boyunca başkanımızın ödünç verdiği kitapları inceleme fırsatım oldu. Edindiğim bilgilerin ışığında, geçen dönemlerde okulda 20. yüzyıl tarihiyle ilgili verilen kısıtlı bilginin, aslında gerçeğe çok da yakın olmadığını anladım.” Kayla konuşurken yaprakları sararmış kitapları herkesin göreceği şekilde havaya kaldırmıştı.

      “Konuyla ilgili olarak tarih öğretmenini uyarmamız gerektiğini düşünüyorum. ‘Geleceğin Olası Tarihi’ derslerine başlamadan önce konuya açıklık getirmemiz gerekiyor. Geçmişte olanları öğrenmeden geleceğin tarihini yazmayı hiç doğru bulmuyorum. Benimle aynı fikirde olanlar lütfen elini kaldırsın!”

      Kayla’nın ciddi hâlini gören biri, o anda aslında dünyayı etkileyecek bir kararın alındığını sanabilirdi. Çocukların hemen hemen hepsi, Rauf da dâhil olmak üzere elini kaldırdı. Rauf, Kayla’nın kararlarını gözü kapalı bile kabul edecek kadar arkadaşına güvenirdi. Yalnızca masanın köşesine sinmiş bir çocukta hareket yoktu.

      Kayla, ona doğru döndü. “Şimdi lütfen benimle aynı fikirde olmayanlar elini kaldırsın!” dedi. Oysa çocukta hâlâ hareket yoktu. Kayla sabırsızca soruyu tekrarladı. Gözlerini Milo’ya dikmişti. Kayla’nın bakışlarından rahatsız olan Milo umursamaz bir tavırla, “Ben yalnızca elinde tuttuğun kitaplardaki bilgilerin doğru olduğunu nereden bildiğini merak ediyorum.” dedi. “Kitaplardaki dili bile anladığından şüpheliyim.” Sesi ufacık barakada bile zar zor duyuluyordu.

      Kayla hırsla, iyice anlaşılması için kelimeleri teker teker vurgulayarak, “Kitapların yazıldığı eski dili biliyorum…” dedi.

      Milo’nun kendisinden şüphe etmesine bozulmuştu. Babası Eski Çağ dilleri uzmanıydı ve Kayla daha ana dilini öğrenmeden eski dillerin büyüsüne kapılmıştı. Babası, bu konuda kızıyla hep övünürdü. İlk okuduğu kitabın, Lupus in Fabula1 adında, eski dilde yazılmış bir kitap olduğunu yinelerdi.

      “…ve bu kitaplardaki bilgilerin doğru olduklarına da eminim.” diye devam etti. Alındığını belli etmemeye çalışıyordu. “Çünkü bu kitaplar o zamanlar yazılmış, henüz olaylar tazeyken. Üzerinden bir yüzyıl geçtikten sonra değil. Kitapları okuduktan sonra o insanların aslında düşündüğümüz kadar ilkel olmadıklarını da gördüm. Tarih öğretmenini birilerinin uyarması gerekiyor.”

      Milo, “O birileri neden biz oluyoruz?” diye karşı çıkmayı sürdürdü.

      Kayla inatla, “Neden olmasın?” diye atıldı. “Yanlış bilgiler edinmek için okula gitmiyoruz

Скачать книгу


<p>1</p>

Latince: Masaldaki Kurt.