RAUF VE 2125’LILER KULÜBÜ-GELECEGIN ANAHTARLARI. AYDIN ALMILA
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу RAUF VE 2125’LILER KULÜBÜ-GELECEGIN ANAHTARLARI - AYDIN ALMILA страница 5
Dört katlı okul binasının önü doluydu. Kapının açılmasını bekleyen çocukların çıkardıkları gürültü kilometrelerce uzaktan duyulacak gibiydi!
Rauf, bisikletini okulun arkasındaki parka bırakıp nefes nefese ön kapıya koştu. Bisikletini tüm okula göstermek için resmigeçit yapmasına hiç gerek yoktu! Kısa bir süre soluklandıktan sonra başını kaldırdı ve taş yapıya şöyle bir göz attı. Burayı seviyordu, kendini evinde gibi hissediyordu. Böyle hissetmesinin asıl nedeni, buranın da evi kadar eski oluşuydu. Geniş taş merdivenler kırıklarla doluydu, ahşap mobilyalar dökülüyordu, çatıdaki kiremitlerin hemen altında yediuyuklayanlar yuva yapmıştı. Yapının tek modern yanı dışarının ısısına göre kalınlaşan ya da incelen pencere camlarıydı. Kimi yenilikçi velilerin ısrarları üzerine birkaç yıl önce değiştirilmişti. Rauf, keşke çıkarılan camlardan birkaçını saklayasaydık, diye içinden geçirdi. Barakada bir daha kırık camlar sorun olmazdı.
Camlar, okulun içini güneşin ilk ışınlarıyla doldurmak için incelirken Eris çıkageldi. Bir yandan esneyerek, “Okula başlamanın en güzel yanı, sabahın köründe uyanıp derse yetişmek!” dedi.
Rauf tam arkadaşını onaylamak için ağzını açmıştı ki, Kayla’nın neşeli sesi ortalıkta çınladı. “Senin gibi uyuşuğunu da görmedim.” Rauf ve Eris’in arkasında bitivermişti. Saçlarını atkuyruğu yapmıştı, gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Yanında Çağla vardı.
Rauf’un da esnediğini görünce, “Size kalsa öğlene kadar uyursunuz.” diye söylendi.
Rauf, “Öğlene kadar mı?” diye karşı çıktı. “Saat yediye kadar uyusam yeter bana.”
“Artık baraka yerine okulun girişinde mi toplanıyoruz?” Milo’nun alaycı sesini duyunca dördü birden arkalarına baktılar. Kayla bir anda neşeli hâlinden sıyrılıp kendilerini duyan olup olmadığını anlamak için çevresine bakındı. Sonra da dişlerini sıkarak Milo’ya terslendi. “Yüksek sesle konuşmayı sürdürürsen barakayı bir daha asla göremezsin, bilmiş ol! Ne de olsa aileme ait bir yer orası ve çevresine adım izi belirleyen bir alarm taktırmak hiç de zor değil.” Ardından Milo’nun kızaran yüzüne aldırmadan saçlarını savurarak arkasını döndü. Çocuğun cevap vermesine fırsat bile vermeden, hemen yanında duran Çağla’nın koluna girdi. Kızı da yanında sürükleyerek oradan uzaklaştı. Bu sersemi kulübe kabul ettiği için acaba daha kaç kez pişman olacaktı?
Rauf birdenbire içindeki karamsarlığın azaldığını, hatta neşelendiğini hissetti. Kayla’nın birini, özellikle Milo’yu payladığını görmek çok eğlenceliydi. O sırada iki kanatlı ağır ahşap kapı ardına kadar açıldı. Okulun müdiresi ve birkaç öğretmen kapının girişinde çocukları karşılamaya hazır bekliyorlardı. Az sonra çocuklarla birlikte, etrafı kaplayan gürültü de binadan içeri doldu.
Rauf diğerleriyle beraber sınıfının bulunduğu dördüncü kata çıkarken içinden eğlenceli bir dönem geçirmeyi diledi. Ne de olsa evde işler pek iyi gitmiyordu. O sırada Eris’in sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Arkadaşı, dördüncü kattaki masada yığılı duran dönem programlarından birini almış, kâğıdı havada sallıyordu. Yine ağzını sonuna kadar açarak esnerken, “Dönemin ilk dersi. Zamanı Doğru Değerlendirme!” diye homurdandı. “Zamanı uyuyarak değerlendirmeyi planlıyorum!”
Rauf, Eris’in ağzında gevelediği son cümleyi anlayamamıştı, o da esnemekle yetindi.
Ne yazık ki okulun ilk günü Rauf’un umduğu gibi eğlenceli geçmedi; hatta oldukça can sıkıcıydı. Zamanı Doğru Değerlendirme dersinin öğretmeni Bay Zamzen gribe yakalandığı için gelememişti; yerine hologramını2 göndermişti.
Hologramların en kötü yanı 360 derecelik açıyla sınıfı kontrol edebilmeleriydi. Dersle ilgilenmeyenleri hemen fark ediyor ve birbirinden sıkıcı araştırma ödevleri yüklemekten hiç çekinmiyorlardı. Zamanını doğru değerlendirmeyenleri dize getirmenin tek yolu, zamanlarını dolu geçirmelerini sağlamaktı!
Hologramın gözüne bu kez Rauf takılmıştı. Duvardaki panoda yazılanları izlemek yerine pencereden dışarıya baktığı için, hologramların dünden bugüne gelişimini anlatan bir araştırma hazırlaması gerekiyordu. İşte bu yüzden Rauf, elinde Bay Zamzen’in araştırma ölçeriyle okuldan çıktığında canı eve dönmeyi hiç istemedi. Ancak hologramlar öğretmenlere pek benzemezlerdi. Hepsi ödev takibi konusunda uzmandı ve hiçbir şeyi unutmazlardı. Eğer Bay Zamzen’in gribi birkaç gün daha devam ederse, sevimsiz hologramla tekrar karşılaşacak demekti. İki saat sürecek araştırma ödevinin dört saate çıkması işten bile değildi. Ya da bundan da kötüsü, eve bir uyarı yazısı gönderebilirdi. Hologramlardan her şey beklenirdi.
Rauf isteksizce bisikletini evin garajına bıraktı. Kapsülünü kontrol etti. Eve dönmekle iyi etmişti, böylece ertesi güne yetecek kadar enerji kalmıştı. Yeniden ter dökmesine gerek yoktu.
Dış kapının hemen yanındaki göze parmağını bastırarak evin alarmını devreden çıkardı. Bu alarm sistemi, evdeki pek de sık rastlanmayan teknolojik gelişmelerden biriydi. Öyle pek yeni bir sistem sayılmazdı ama yine de idare ediyordu. Ardından anahtarını çıkarıp kapıyı açtı. Elindeki anahtara bakarak, Delturude teyzeden ne farkımız var ki, diye düşündü. Anahtar ev kadar eski olmasa da çoktandır, artık kullanılmayan araçların arasında yerini almıştı.
Evde kimse yoktu. Demek ki annesi hâlâ dönmemişti. Babası ise zaten hep geç saatlerde geliyordu.
Rauf aslında babasının evde olmamasına sevinmişti, çünkü onu hep asık suratlı görmekten bıkmıştı. Gerçi adamcağızın güler yüzlü olması çok zordu. İşleri her gün gözle görülür şekilde düşüşteydi. Ulaşım hizmeti verdiği birkaç şirket, sözleşmelerini henüz iptal etmemişti, ama durum yine de pek iç açıcı değildi. Geleceğin Anahtarı ilk yolculuğu gerçekleştireceğini duyurduğundan beri herkes aynı şeyi konuşuyordu: ulaşımda yüzyılın buluşu! Aslında kimse bu buluşun ne olduğunu bilmiyordu. Rauf, yüzyılın buluşu olmasa da yüzyılın sırrı, diye düşündü.
Tam mutfakta atıştıracak bir şeyler hazırlamıştı ki çınlayan bir sesle irkildi. Sandvicini kapıp salona yürüdü. “Bağlantı!” der demez salonun ortasında Kayla’nın görüntüsü belirdi.
Kayla, Rauf’un elindeki sandviç benzeri nesneye bakıp, “İstersen yemeğe bize gel!” dedi.
Rauf, elindekinden koca bir ısırık alıp, “Aslında göründüğü kadar korkunç değil!” diye homurdandı. “Beni yemeğe çağırmak için mi aradın?”
Kayla’nın görüntüsü salonun içinde yürüyerek, “Aslında planının ne olduğunu sormak için aradım.” dedi. “Ne toplantıda ne de okulda konuşma fırsatımız oldu.”
Rauf, sürekli hareket hâlinde olan Kayla’nın üç boyutlu görüntüsünü bir an için kaybedince, “Keser misin şunu!” diye söylendi. “Görüş alanımdan çıkıyorsun.”
Kayla, “Affedersin! Tamam, oturuyorum.” diyerek
2
Üç boyutlu görüntü.