RAUF VE 2125’LILER KULÜBÜ-GELECEGIN ANAHTARLARI. AYDIN ALMILA

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу RAUF VE 2125’LILER KULÜBÜ-GELECEGIN ANAHTARLARI - AYDIN ALMILA страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
RAUF VE 2125’LILER KULÜBÜ-GELECEGIN ANAHTARLARI - AYDIN ALMILA

Скачать книгу

son cümlesi barakanın içinde yeniden bir uğultu yükselmesine neden olmuştu.

      Eris, biraz da çekinerek, “Barakanın doğallığını bozmamaya karar verdiğimizi sanıyordum.” dedi.

      Kayla, “Barakanın doğallığının bozulmaması konusunda fikrim değişmedi ama kışın yapacağımız toplantılarda soğuktan çenemin takırdamasını da istemiyorum.” dedi.

      Upuzun kızıl saçlı, sivri burunlu Çağla ise gözleri parlayarak, “Şu ısıtıcı toplardan getirsek nasıl olur?” diye sordu. “Bizim evde kullanmadığımız bir tane var. Bırakın barakayı, ormanın yarısını bile ısıtacak güçte!”

      Kayla, sabırlı bir ses tonuyla, “Son yıllarda üretilen teknolojik araçlar olmaz.” diye karşı çıktı. “O zaman camı değiştiririz olur biter.”

      Rauf çaresizce, “Annem döndüğünde evin mahzeninde eski tür cam olup olmadığını sorarım.” dedi. “O mahzenden bırakın cam parçasını dinozor iskeleti bile çıkabilir!”

      Diğerleri Rauf’un sözlerine gülerken, Kayla aceleci bir tavırla, “Anneni beklemek zorunda mısın?” diye sordu. Rauf, “evet” dercesine başını salladı. Babasına, mahzende cam olup olmadığını sormaya hiç niyeti yoktu. Aslında son zamanlarda babasını pek gördüğü de söylenemezdi. Kayla’nın sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. “Bu konuyu da şimdilik çözdüğümüze göre gündemi kapatabiliriz.” diyordu kız. “Sorusu olan ya da bir şey eklemek isteyen var mı?”

      Barakaya bir an için sessizlik çöktü. Bu sessizlikten faydalanan Milo, “Aranızda yüzyılın davetine katılacak olan var mı?” diye atıldı. “Şu yolcu taşımacılığında çığır açacak olan şirketin düzenlediği davete… Geleceğin Anahtarı’na… Davetli listesinde benim adımın da olacağı kulağıma çalındı da…”

      Rauf, Milo’nun sırf böbürlenmek ve kendisini sinirlendirmek için bu konuyu açtığına emindi. Babasının işlerini ve daha da kötüsü sinirlerini bozan şirketin adını duymak bile istemiyordu. Üstelik katılım için Rauf’a ya da ailesine davetiye gönderilmeyeceği de kesindi. Kızgınlığını belli etmemeye çalışarak, “Yolcu taşımacılığında çığır açacağını iddia eden…” diye Milo’nun sözlerini düzeltti.

      Masanın çevresindeki çocuklar aralarında mırıldanmaya başladılar. Ama yalnızca bir çocuk hevesle elini kaldırdı. Davete katılacağı için ayrıcalıklı olduğunu düşünüyordu. Ken adındaki bu çocuğun babası, Milo’nun babasıyla eski arkadaştı.

      Milo sırıtarak, “Yalnızca geçmişi değil, geleceği de düşünen birilerinin olduğunu bilmek güzel!” dedi.

      Kayla, Milo’nun sözlerine aldırmamış gibi görünmeye çalışıyordu. “Ekleyeceğiniz başka bir konu yoksa, önümüzdeki toplantıda buluşmak üzere gündemi kapatabiliriz. Unutmadan, anahtarlara göz atıp fikrinizi söylerseniz memnun olurum. Onları hazırlamak için çok uğraştım.”

      Kayla’nın sözünün bittiğini gören Rauf, tokmağı hırsla kütüğe vurdu ve toplantı sona erdi. Yerinden kalkarken kütükte yeni bir çatlak belirdiğini fark etmedi bile. Milo’ya, babasına ya da belki de son zamanlardaki olaylara karşı duyduğu öfkeyi kütükten çıkarmak istemişti.

      Çocuklar barakadan ayrılırken, Eris kapıda oyalandı. Rauf, Kayla’nın eline tutuşturduğu kitapları düşürmemeye çalışarak, bisikletin arkasına yüklüyordu. Eris, arkadaşını mutsuz görmekten bıkmıştı. Şu davete biz de katılabilsek hiç fena olmayacak, diye aklından geçirdi. Ardından düşünmesine yardımı olacağını umarak derin bir nefes aldı. Ama korunun temiz havası bile işe yaramadı.

      3. BÖLÜM

      GELECEĞİN ANAHTARI

      Yukarıya doğru daralan bir silindiri mi, yoksa yukarı doğru gerektiği şekilde daralmayan bir koniyi mi çağrıştırdığı tartışılan bina, şehrin göbeğinde bulutlara doğru yükseliyordu. Bilinen tüm geometri kurallarını hiçe sayarak inşa edilen binanın şeklini tarif etmek imkânsızdı. Ancak bütün mimarların ortak fikri binanın mimarlıkta devrim yaratmış olduğuydu. Önünden geçen herkesin hayranlıkla süzdüğü yapının insanı sanki hipnotize eden bir etkisi vardı. Profesörlerin geometrinin bütün temel ilkelerini yeniden incelemesine bile neden olmuştu. İki yandan helezon merdiven gibi çevresini saran ve binanın tepesinde birleşen çıkıntı ise yapı kadar ilginçti. Çünkü çıkıntının üzerine oturtulmuş, insanın içini ürperten vahşi yaratık heykelleri göz kamaştırıcıydı. Üstelik heykeller çok eski zamanlara aitti. İşte bu yüzden yapının geçmişin harikalarıyla geleceğin üstünlüğünü birleştirdiğini savunanlar bile vardı.

      Eğer binanın girişinde GELECEĞİN ANAHTARI yazmasaydı, Rauf’u da etkileyeceği kesindi. Ancak bu iki kelime yüzünden o etkileyici yapı, her önünden geçtiğinde, Rauf’u umutsuzluğa sürüklemekten başka bir işe yaramıyordu. Rauf’un ailesi için geleceğin anahtarı değil, geleceğin kâbusu gibiydi.

      Binanın en üst katındaki oldukça geniş ofiste bir grup takım elbiseli adam, oval masanın çevresinde toplanmışlardı. Şirketin gerçekleştireceği ilk yolculuğun detaylarını konuşuyorlardı. Hepsinin, özellikle masanın başında oturan adamın keyfi yerindeydi. Geleceğin Anahtarı şirketinin kurucusu Bay Santini, kendini dünyanın gelecekteki hâkimi olarak görüyordu. Uzun zamandır üzerinde çalıştıkları proje kısa bir süre içinde gerçekleşecekti.

      O sırada, oval masanın çevresindekilerin keyfini bozmak istermiş gibi endişeli görünen bir adam içeri girdi. Bay Santini’ye yaklaştı. “Hemen konuşmamız gerekiyor.” diye fısıldadı.

      Bay Santini, projeyi yürüten profesörü karşısında görünce pek de sevinmemişti. Yaşlı profesörün böyle haber vermeden çıkıp gelmesi iyiye işaret değildi. Yüzünde anlamsız bir sırıtışla, “İzninizle beyler…” dedi. Sinirleri gerildiğinde yüzünün aldığı o ifadeyi fark etmeyen diğer adamlar aralarında konuşmayı sürdürüyorlardı.

      Bay Santini masadan kalktı ve profesörle birlikte camın önüne yürüdü. Aslında camdan duvara demek daha doğruydu. Şehir, ayaklarının altından kayıp gidecekmiş gibi duruyordu. Görkemli ağaçların ve bir ahtapotun kollarını andıran nehrin kıvrımlarının, binaların cam duvarlarındaki yansımaları görmeye değerdi. Ama ne Bay Santini ne de profesör bu etkileyici manzaranın tadını çıkaracak durumdaydılar.

      Profesör, “Yolculuğu ertelemeliyiz!” diye fısıldadı. Oval masadakilerin konuştuklarını duymadıklarına emin olmak için o tarafa göz atmayı da ihmal etmedi. Projeye yatırım yapan büyük şirket sahiplerinin ve tanıtımını yapacak televizyon kanallarının yöneticilerinin, söylediklerini duyması projenin sonu olurdu.

      Bay Santini, “Delirdiniz mi siz profesör!” dedi. O da alçak sesle konuşuyordu, ama yine de sesinin tıslar gibi çıkmasını engelleyememişti.

      Profesör derin bir nefes aldı. “Çok önemli bir sorunla karşı karşıyayız. Çözmeden yolculuğu gerçekleştirmeyi uygun bulmuyorum.”

      Bay Santini yan gözle masadakilere baktı. Adamların keyfi hâlâ yerindeydi. Neler olup bittiğinin farkında değillerdi. Ardından ciddi

Скачать книгу