RAUF VE 2125’LILER KULÜBÜ-GELECEGIN ANAHTARLARI. AYDIN ALMILA

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу RAUF VE 2125’LILER KULÜBÜ-GELECEGIN ANAHTARLARI - AYDIN ALMILA страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
RAUF VE 2125’LILER KULÜBÜ-GELECEGIN ANAHTARLARI - AYDIN ALMILA

Скачать книгу

çıktı. “Zaten yakında şirketin sahibi bu sırrı tüm dünyayla paylaşacak. Üstelik bir de yetiştirmem gereken araştırma ödevi var. Sanki yapacak daha iyi bir şey yokmuş gibi… Kayla ne oluyor? Rengin mor oldu…”

      Görüntüdeki mor Kayla gülümsüyordu. Rauf sabırsızca, “Kırmızıya dönüştün… Ne olduğunu söyler misin?” diye sordu.

      Kayla çok eğleniyor gibiydi. “Konuşmamıza biraz renk katmak istedim o kadar!” diye şakıdı. “Peki cam işini hallettin mi?

      Rauf, “Eve daha yeni geldim. Üstelik kırık camdan daha önemli sorunlarım var benim.” diye cevap verdi.

      Rauf’un sözleri, Kayla’yı durdurmaya yetmemişti. Görüntünün rengi turuncuya dönerken, “Annen gelir gelmez, camı sormayı unutma!” dedi. “Havalar soğumadan bu işi halletmeliyiz! Ayrıca bir plan yapmamız konusunda da…”

      O sırada evin bahçesinden gelen sesle Rauf’un dikkati dağıldı. Arkadaşına, “Hoşça kal!” deyip bağlantıyı kesti. Ne olduğunu anlamak için dışarı çıkınca da hiç beklemediği güzel bir sürprizle karşılaştı. Annesi eve dönmüştü. Üstelik dinlenmiş görünüyordu. Yüzü ışıl ışıl parlıyordu. Rauf’un içini bir sevinç dalgası kapladı. Evi yalnızca babasıyla paylaşmaktan kurtulmuştu. Kâbus bitti, diye düşündü. Ancak annesinin ardındaki tanıdık yüzü görünce, sevinç dalgası bir anda yok olup gitti. Midesinin ortasına bir yumruk yemiş gibi oldu. Asıl kâbus şimdi başlıyordu, çünkü İrene tam karşısında duruyordu.

      Kuzini epey büyümüştü, ama ne yüzündeki haylazlık ifadesi ne de korkunç saç kesimi değişmişti. Üstünde el örgüsü eski bir kazak, rengi solmuş gri bir pantolon ve kahverengi lastik botlar vardı. Rauf, bakışlarından kuzininin de kendisini incelediğini anladı.

      O sırada bahçeye yayılan şen kahkaha, çocukların ilgisinin dağılmasına neden oldu. Delturude teyze, üstüne atılırcasına Rauf’a sarıldı. Rauf teyzesinden daha uzundu ve bu tostoparlak, minicik kadının onu kucaklaması oldukça komik görünüyordu. İrene bile kendini tutamayıp gülmüştü. Rauf bir an için ister istemez, çok yakında lezzetli bir dilim portakallı turtayı midesine indireceğini düşündü.

      Rauf’un annesi, “Hadi eve girelim, içeride hasret giderirsiniz!” diyerek kapıya yöneldi. İrene, alay edercesine, “Hasret gidermek mi?” diye mırıldandı. Ama onu Rauf’tan başka duyan olmadı.

      Rauf, teyzesinin ve kuzininin valizlerini görünce bunun pek de kısa sürecek bir ziyaret olmadığını hemen anladı. Eşyaları evin girişine bırakırken, bütün evi taşımışlar, diye geçirdi içinden.

      Tam o sırada Delturude teyze, sanki Rauf’un aklından geçenleri okumuş gibi, “Ne harika, değil mi?” dedi. “Annen beni sonunda şehre taşınmaya ikna edebildi. Kendimize yerleşecek bir ev bulana dek bir süre burada kalacağız. Hep birlikte olacağız. Kalabalık, neşeli bir aile gibi… Gerçekten harika!”

      İrene ise gözlerini kuzenine dikip, “Oldukça uzun bir süre…” diye ekledi. Anlaşılan Rauf’u kızdırarak eğlenmeyi planlıyordu.

      Annesi, kız kardeşine ve yeğenine odalarını göstermek için üst kata çıkarken, Rauf arkalarından mırıldandı. “Kalabalık olacağımız kesin, ama neşeli bir aile olacağımızı hiç sanmıyorum.” Ardından can sıkıcı araştırma ödevini yapmak üzere çalışma odasına gitti. Kapısını kapattı, masasına yerleşerek kendine bir konu seçti. Bilgisayarını açtı ve araştırma ölçerini çalıştırdı.

      Akşam yemeği, Delturude teyzenin bütün çabasına rağmen pek de hoş geçmiyordu. Rauf’un annesinin ağzını bıçak açmıyordu. Çünkü yemekten önce kocasını aramış ve işlerin daha da kötüye gittiğini öğrenmişti. Adamcağızın eve yine geç geleceğini duyunca iyice üzülmüştü. Birkaç saat önceki dinlenmiş ve keyifli hâlinden eser kalmamıştı.

      İrene, annesinin tam tersine, olabildiğince az konuşuyor, tek kelimelik cümlelerle yetiniyordu.

      Rauf ise birbirinden lezzetli yemeklerle donanmış sofranın tadını çıkarmak yerine alelacele karnını doyuruyordu. Bir an önce bu sıkıntılı havayla kaplı mutfaktan çıkmak istiyordu. O sırada salonda çınlayan ses, Rauf’un bir bahane uydurmasına gerek kalmadan sofradan kalkmasını sağladı. “Ben bakarım.” diye fırlayarak, kendini mutfaktan dışarı attı. Salona açılan mutfak kapısına göz attıktan sonra çalışma odasından konuşmanın daha doğru olacağına karar verdi.

      “Bağlantı!” der demez karşısında Kayla’yı bulacağını düşünürken odada Eris belirdi. Oldukça heyecanlı görünüyordu. Merhaba bile demeden, “Davete nasıl katılacağımızı kara kara düşünürken müthiş bir şey oldu.” diye söze girdi. Ardından kelimelerin üzerine basarak, “Geleceğin Anahtarı’ndaki davete…” diye ekledi. Böylece sanki sözlerinin çok önemli olduğunu vurgulamak istiyordu. “Aslında davetiye ağabeyime gönderilmiş, ama o gün görevde olacağı için katılamayacak. Ne dersin? Yüzyılın buluşuna biz de şöyle bir göz atsak fena olmaz, değil mi?”

      Rauf bir an için ne söyleyeceğini bilemeden bekledi. Şirketin adını duyması bile yetmişti. Yüzünün kıpkırmızı kesildiğine emindi. “Hayatımı karartan bir şirketin kutlamasına katılmamı mı istiyorsun?” diye söylendi.

      Eris, “Saçmalama!” diye itiraz etti. Ancak sesinin tonundan alındığı belli oluyordu. “Kutlayacak değiliz elbette, ama düşmanı tanımanın faydalı olacağını düşündüm. Göründüğü gibi olup olmadığını anlarız.”

      Rauf bir yandan arkadaşına hak verirken, diğer yandan itiraz etmeyi sürdürdü. “Aslında Milo’yla karşılaşmayı hiç istemiyorum. Üstelik babamın duyması da iyi olmaz.”

      Eris, “O kalabalığın arasında seni kimse fark etmez, ama yine de sen bilirsin!” dedi. Rauf’u sürükleyerek götürecek hâli yoktu.

      Rauf kararsızdı, ancak o sırada Delturude teyzesinin alt kattan gelen sesini duydu. “Bak göreceksin, yakında işler yoluna girecek, her şey harika olacak.” diye şakıyordu. “Boş yere kendini üzüyorsun.” Delturude’nin, kız kardeşini avutmaya çalıştığı belliydi. Kadının sevecen ses tonuna kuzininin sesi karışınca, Rauf çabucak kararını verdi. “Tamam, gidiyoruz. Ne zaman bu davet?..”

      Eris gülümseyerek bağlantıyı kesti. İçini belli belirsiz bir heyecanın kapladığını hissetti. Her ne kadar kimseye belli etmese de büyüdükçe, gizli ajan olan ağabeyine daha fazla benzemeye başlamıştı. Aslında ağabeyinin gelen davetiyelerden haberi bile yoktu. Eris onları gizlice yürütmüştü. Kutsal bir görev için, diye geçirdi aklından, tam da ağabeyinin sık sık tekrarladığı gibi. Gerçi davetiyeleri izinsiz alıp, davetli olmadıkları bir yere sinsice girecek olmanın kutsal bir yanı yoktu. Ama öyle olduğunu düşünmek Eris’in içini rahatlatıyordu. Eris, yine ağabeyini taklit ederek, “Bu işe el koymanın zamanı gelmişti.” diyerek sırıttı.

      Rauf tam bağlantıyı kesmiş, oturduğu yerden kalkıyordu ki, kapının aralığından bir görüntünün geçtiğini sandı. Hatta görüntünün, İrene’ye benzediğini düşündü. Hemen ardından saçmaladığını düşündü. Artık halüsinasyon da mı görmeye başlamıştı? Uzun zamandır modern hayattan uzakta yaşayan

Скачать книгу