RAUF VE 2125'LILER KULÜBÜ – ZAMANIN TUTSAKLARI. AYDIN ALMILA
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу RAUF VE 2125'LILER KULÜBÜ – ZAMANIN TUTSAKLARI - AYDIN ALMILA страница 2
Adam gülümsemesini sürdürerek ortadan kayboldu. Bir süre sonra elinde birkaç süpürge sopası ve kornişlerle geri döndü. “Süpürge sopasıyla ilgili detaylar yetersiz!” derken, az önceki kahkahanın aynısını patlattı. Adamın alayları karşısında Rauf’un canı iyice sıkıldı. İşini bitirip bir an önce eve dönmek istiyordu.
Nalbur hâlden anlarmış gibi ciddileşti. “Sen bu süpürge sopalarının hepsini al.” dedi. “Teyzen beğendiğini kullansın, diğerlerini buraya yolun düştüğünde geri getirirsin. Hiç acelesi yok. Parasını da o zaman ödersin. Süpürge sopalarını satabileceğim aklıma bile gelmezdi. Geçen yüzyıldan kalma olabilirler!”
Rauf içini çekti. Eğer nalbur teyzesini tanısaydı, değil geçen yüzyıldan, Taş Devrinden kalma olduğunu bile sanabilirdi. Er ya da geç o sokağa geri dönme fikri Rauf’un pek hoşuna gitmemişti. Ancak teyzesinin, “İlahî çocuk! İstediğim süpürge sopası bu değildi ki!” diyen sesini duyar gibi oldu. Teyzesi nasıl olsa Rauf’u nalbura yeniden yollamanın bir yolunu bulurdu. Bu yüzden Rauf, tamam, dercesine başını salladı.
Nalbur, “Bende saksı yok.” diye devam etti. “Az ileride bahçe malzemeleri satan bir dükkân var, orada bulabilirsin.”
Rauf, adama teşekkür edip kornişlerin parasını ödedi. Adam sopadan farksız olan süpürge sopaları ile kornişleri sıkıca bağladıktan sonra Rauf’a uzattı ve o da dükkândan çıktı. Tek eliyle kullandığı bisikletiyle hafifçe havalanırken, ipinden kavradığı kornişlerle sopaları düşürmemek için gayret gösteriyordu. “Saksıları nereye sıkıştıracağım?” diye endişeyle söylendi. Bir yandan bahçe malzemeleri satan dükkâna bakınıyordu. Görünürde, önünde çiçek içinde saksıların yığılı olduğu bir dükkân yoktu. O sırada gözüne, metal bir tabelanın üzerindeki silik yazı çarptı:
Serpil Bahçecilik
Ev bitkileriniz ve çiçekleriniz en çok bizimle serpilir! Yeni saksılarımızı denemeyi unutmayın!
Rauf gülümsemesine engel olamadı. Bu nasıl bir tabelaydı böyle? Tabelanın altındaki oku takip etmeye karar verdi. Ara sokağı işaret ediyordu. Nalburun sözünü ettiği dükkân burası olmalıydı.
Ara sokak karanlık ve pis görünüyordu. Rauf’u tuhaf bir ürperti sardı. İnsanın içini böylesine karartan bir yerde çiçek satmak kimin aklına gelirdi ki! Bir an önce saksıları alıp oradan uzaklaşmak için sabırsızlanıyordu.
Bir süre ilerledi, görünürde yalnızca terk edilmiş binalar vardı. Aniden yanlış yere geldiği izlenimine kapıldı. Silik tabela belki de eskiden kalmaydı. O sırada serin bir rüzgâr yüzünü yalayıp geçerken, yerdeki kâğıtları da savurdu. Rauf kalp atışlarının hızlandığını fark etti. Korkacak bir şey yok, diye kendini telkin ederken, geri dönmek için ani bir hareketle bisikletin gidonunu çevirdi. Havada bir yana doğru savrulan bisiklet dengesini kaybetmesine neden oldu. Sopalarla kornişler elinden düştü ve Rauf kendini yerde buldu. Bisikleti hâlâ bir yana yatık hâlde havada asılı duruyordu.
Pantolonu yırtılmış, dizi sıyrılmıştı. “Bir bu eksikti!” diye söylendi. Hemen ayağa fırlamak yerine, biraz güç toplamak için yere oturdu. İp kopmuş, kornişlerle süpürge sopaları ortalığa dağılmıştı. Hepsini topladı ama sopalardan biri rüzgârla tıngırdayarak tahta kutuların yığılı olduğu bir binanın önüne doğru sürükleniyordu.
Rauf gözden kaybolmadan onu almak için yavaşça ayağa kalktı. Kutulardan birine takılıp duran süpürge sopasına doğru yürüdü. O sırada rüzgâr da hafiflemişti. Etrafın sessizliği tüyler ürperticiydi.
Eğilip elini uzun sopaya uzattığı sırada kutuların arasından güçlü bir ses duyuldu. Rauf korkuyla geriye sıçrarken, kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Hızla oradan uzaklaşmakla, gürültünün neye ait olduğuna bakmak arasında kararsız kaldı. Ancak merakı kararsızlığını yendi. Önce süpürge sopasını yerden alıp sıkıca kavradı. Belki kendini koruması gerekebilirdi. Ardından kutuların arkasına dolandı.
Rauf gördüğü karşısında olduğu yere çakılıp kaldı. Sırtı dönük siyah saçlı bir adam bir kızı belinden kavramıştı. Ayakta öylece dikiliyorlardı. Kız Rauf’un geldiğini duymuş gibi aniden başını çevirdi. Yüzüne yapışmış sarı saçların çevrelediği soluk mavi gözler şaşkınlıkla karışık bir korkuyla parladılar.
Havaya Rauf’a oldukça tanıdık gelen bir koku yayılıyordu. Hemen oradan gitmesi gerektiğini hissetti. Adamın başını çevirmesine fırsat vermeden, uçarcasına uzaklaştı. Bisikletine binip sokağın girişine doğru kayarken, yere eğilip diğer süpürge sopaları ile kornişleri de aldı. Atından eğilerek düşen kılıçlarını toplayan bir şövalye gibiyim, diye düşünürken, yüzüne çarpık bir gülümseme yayıldı. Şövalye… koku… gözler… soluk mavi gözler… tanıdık bakışlar… Evet, o bakışlarla daha önce karşılaştığına emindi. Ama nerede?..
Nalburun önünden geçerken kalbi eski ritmine kavuşmuş, içini nedenini bilmediği bir heyecan kaplamıştı. Birden o gözlere yeniden bakmak için inanılmaz bir istek duydu. Ve içinden bir ses bunun için çok beklemeyeceğini söylüyordu.
2. BÖLÜM
HUZURSUZ EDEN DÜŞÜNCELER
Bayan Saçak otobüsü kaçırmamak için durağa doğru hızla yürüyordu. Belden aşağıya bollaşarak neredeyse bileklerine kadar inen eteği, onu olduğundan da kısa göstermekle kalmıyor, ayaklarına dolandığından işini de zorlaştırıyordu. Ancak otobüsü kaçırmamak için başka çaresi yoktu. Hava kararmaya yüz tutmuştu ve bir sonraki otobüs gelene kadar iyice kararmış olacaktı. Karanlık havada şehrin o kısmı pek güvenli bir bölge değildi. Yetmezmiş gibi elindeki kendi elleriyle ördüğü fileler gittikçe ağırlaşıyordu sanki… O sabah aniden yeni bir yatak örtüsüne ihtiyacı olduğuna karar vermişti. Çiçek motifli bir örtü yapmak için düzinelerce kuka almıştı. Fileler işte bu renkli dantel yumaklarla doluydu.
Nefes nefese koştururken, biraz abarttım sanırım, diye geçirdi içinden. Ardından ister istemez kendi kendini abartmadığına dair ikna etmeye çalıştı. İkna Kabiliyetini Geliştirme dersi öğretmeni olmanın en kötü yanı, her an birini ikna etmeye çalışmaktı. Üstelik Bayan Saçak yanında kimse yoksa, kendi kendini bile ikna etmeye çalışacak kadar ileri giderdi.
O sırada sert bir rüzgârla etekleri savruldu. Hemen ardından, yanından geçen otobüs az ilerideki durağa yanaştı. Bayan Saçak iyice hızlanıp, otobüs şoförüne sesini duyurmak için var gücüyle bağırdı. Ama şoförün onu duyması imkânsızdı. Otobüs, duraktan hızla uzaklaşırken, Bayan Saçak elindeki fileleri yere bıraktı. Bir yandan da kendine kızdı. Her şey dükkândan çıkmadan önce gördüğü o portakal rengi kukalar yüzündendi. Satın aldığı diğer