RAUF VE 2125'LILER KULÜBÜ – ZAMANIN TUTSAKLARI. AYDIN ALMILA

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу RAUF VE 2125'LILER KULÜBÜ – ZAMANIN TUTSAKLARI - AYDIN ALMILA страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
RAUF VE 2125'LILER KULÜBÜ – ZAMANIN TUTSAKLARI - AYDIN ALMILA

Скачать книгу

hayat sürdürebileceğini kabul et artık! Sen onu özlüyorsun diye, o da seni özlemek zorunda değil!”

      Rauf, İrene’nin o çocuksu heyecanı karşısında, kendi gösterdiği tepkiye kendi bile bir anlam veremeyip sustu. Arkadaşları da Rauf’un bu tutumu karşısında şaşırıp sessiz kalmayı tercih etmişlerdi.

      Kuzini gözlerini kısarak baktı, “Öyle olsun!” diye tısladı.

      Bunun üzerine Yasemin gerilen ortamı biraz olsun yumuşatmak için araya girmeye gerek duymuş olacak ki, “Evde olağan dışı bir durum olursa, size söylerim.” dedi, yapmacık bir neşeyle.

      İrene gözlerini Rauf’un üzerinden ayırmadan, “İyi fikir!” diye onayladı.

      Rauf bir an için çocukluk günlerine döndüklerini hissetti. Kuzini her an üstüne atlayacakmış gibi bakıyordu.

      Yasemin tam kendi sınıfına gitmek üzere arkadaşlarının yanından ayrılacakken durdu. “Şu sizin Hurdacı, nereye gitti? O gelmiyorsa, onu görmeye siz gidin. Çok mu uzakta?”

      İrene, arkadaşına, “Evet, biraz uzak sayılır.” diye karşılık verdi. Hiçbiri, geçmişe, Hurdacı’nın yanına yaptıkları o yolculuktan kıza söz etmemişlerdi. Aslında bu büyük sırrı sadece Bayan Saçak’la paylaşmışlardı ve ulu orta konuşmaya da hiç niyetleri yoktu.

      Rauf o sırada, geçen yıl Jak’ın onları almak için geldiğinde düşürdüğü altıgeni aklından geçirdi. Hurdacı’nın yanına dönmeleri aslında işten bile değildi. Ama Hurdacı o altıgeni kullanmamaları konusunda çocukları sıkıca uyarmıştı. Rauf ise o küçük aracı unutmanın en doğru hareket olacağını düşünüp emin bir yere saklamıştı. Gerçi ara sıra yerinde durup durmadığını kontrol etmekten de kendini alamıyordu.

      Yasemin, İrene’nin cevabıyla yetinerek, omuzlarını silkip uzaklaşırken, Kayla Rauf’un kulağına eğilip fısıldadı. “Bana Hurdacı’yı özleyen bir tek İrene değilmiş gibi geldi; bizi unuttuğunu düşünüp içerleyen de… Ne dersin, yanılıyor muyum?” Hemen ardından, “Hadi, derse gidelim!” diye şakıyarak Rauf’u çekiştirdi. Milo’ya olan kızgınlığını bile unutmuş, her zamanki aklı başında Kayla’ya dönüşmüştü.

      Çağla’yla Eris bıkkın bir ifadeyle bakıştılar. Sonra da sınıfa yöneldiler. Zamanı Doğru Değerlendirme öğretmeni Bay Zamzen onlardan önce içeri girmişti ve ikisine de ters ters bakarak sabırsızca içini çekti. Tüm sınıfa, “İnsanlar kaç yüz yıldır zamanı doğru değerlendirmeye uğraşıyorlar, haberiniz var mı?” diye sordu. “Geç kalmaya, zamansızlık değil, zamanı nasıl kullanacağınızı bilmemek neden olur.”

      Çağla, Bay Zamzen’in hışmına uğrayıp hafta sonunu araştırma ödevi yaparak geçirmemek için neredeyse oturduğu sıraya gömüldü. Eris ufak tefek oluşundan da faydalanarak, sınıfın arka tarafındaki bir köşeye sindi ve öğretmenin görüş alanından çıktı.

      Zamanı Doğru Değerlendirme öğretmeni masasının üstündeki çantasını boşaltmaya başladı. Çağla, tehlike geçti, diye düşünerek rahat bir nefes aldı.

      Bay Zamzen’in masanın üstüne yığdığı gereçler hepsine yabancıydı. “İnsanlar zamanı, güneşle, suyla ve kumla da ölçmüşler. Ancak asla nasıl doğru değerlendireceklerini bilememişler…” Öğretmen, çocukların dikkatini çekmek için sesini bir alçaltıp bir yükselterek anlatıyordu. “Bu gördüğünüz zaman ölçerler, başka bir deyişle saatler…” diye açıklarken, Rauf çoktan dersten kopup başka şeyler düşünmeye başlamıştı. Öğretmenin hologramı olsa buna cesaret edemezdi, ama Bay Zamzen çok dikkatli biri sayılmazdı. Özellikle zaman söz konusu olduğunda, sınıftakilerin ne yaptıklarına bakarak dikkatini dağıtmak istemezdi.

      Rauf’un aklı Hurdacı’daydı. Aslında Kayla pek haksız sayılmazdı. Kuzinine ters davranmasının asıl nedeni Hurdacı’yı özlemesiydi. Onları bir süredir yine habersiz bırakmıştı. Rauf, ya bir daha hiç ortaya çıkmazsa, diye düşünerek endişeleniyor, diğer yandan endişesini diğerleriyle paylaşmaya çekiniyordu. Hepsinden önce İrene’nin onunla dalga geçmek için fırsat kolladığını biliyordu… Bir de o bakışlar hiç aklından çıkmıyordu. Onu hem çeken hem de rahatsız eden o gözlerle nerede karşılaştığını hatırlayamamak Rauf’u çıldırtıyordu. Belki de bu konuyu en azından Kayla’yla konuşmalıydı.

      Bay Zamzen’in sesi sınıfı kapladı. Elinde bir kum saati vardı. “Bana kalırsa uç kısımlarından birleşen, camdan iki su damlasını andırıyor. Ne dersiniz?.. Kısa zaman aralıklarını ölçmeye yarıyor. İçindeki kumun yukarıdaki fanustan aşağıdakine akışıyla ölçülüyor zaman! Üstteki fanustaki kumlar alttakine geçtiğinde, ters çevrilip yeniden ölçüme başlanıyor. Bakın, bu şekilde… Her defasında aynı sürede akıyor kumlar… Aslında zamanın yalnızca ihtiyacımız olan kısmını ölçmeye yarıyor. Tüm süreyi parçalara ayırıp ölçmek yerine, yalnızca belirli bir kısmını ölçmeye…”

      Bay Zamzen sözlerini kanıtlamak istercesine, bu defa çantasından bir masa saati çıkardı. İkisini yan yana koydu. “Örneğin; ders süresini ölçelim bakalım…”

      Rauf, öğretmenin elindeki gereci görünce bir anda düşüncelerinden sıyrılmıştı. Çünkü Bay Zamzen’in tanıttığı, çocukların 1904 yılını ziyaretleri sırasında, büyük baba Rauf’un ona Hurdacı’nın aracılığıyla verdiği kum saatinin bir benzeriydi. Rauf bu hediyenin veriliş nedenini hiç anlayamamıştı. Rauf’un nesiller önceki büyük babası laf olsun diye hareket edecek biri değildi. En azından Rauf’ta öyle bir izlenim bırakmıştı.

      Kumlar süzülürken, Bay Zamzen hevesle anlatmayı sürdürüyordu. “… Kuma ezilmiş yumurta kabuğu ve mermer tozu da karıştırıldığı olurmuş. İlginç bir gereç!..”

      Öğretmen henüz anlatacaklarını bitirmeden sınıftan uğultular yükselmeye başladı. Zamanı kumla, hatta ezilmiş yumurta kabuğu karışımıyla ölçmeyi anlamsız bulan çocuklar, soruları art arda sıralayarak Bay Zamzen’in sözünü kesiyorlardı.

      Bir tek Rauf sessiz kaldı. Camdan imal edilmiş o sıradan nesneyi büyük babası ona zamanın belirli bir kısmını ölçmesi için mi vermişti? Öyleyse hangi belirli kısmını?.. Bu düşünce Rauf’a saçma geldi. Yok, başka bir nedeni olmalıydı, ama ne? Gözünü, üstteki fanustan alttakine birbirleriyle yarışırcasına inen kum taneciklerine dikti. Neden sonra Bay Zamzen’in çantasını toplamaya başladığını fark etti. Dersin süresi dolmuştu!

      3. BÖLÜM

      KARAR

      (Belirsiz bir zaman…)

      Ortiz Kendal yüksek arkalıklı, kol dayayacak yerleri silindir biçimindeki birer yastığa benzeyen, çiçek desenli koyu renk kumaşla kaplı eski koltuğa yığılırcasına kendini bıraktı. Kim bilir kaç haftadır doğru düzgün uyku yüzü görmemiş, ancak fırsat buldukça o koltukta uyuklamıştı.

      Onun geldiğini duyan siyah tüylü köpek ağır adımlarla yaklaştı. Koltuğun önüne uzanmakla yetindi. Artık ilgi görmediğinden, bir süredir dili dışarıda koşturup adamın üstüne atılmaktan vazgeçmişti.

      Adam

Скачать книгу