Valeria Bunu Anlayamaz. Dilek Yılmaz
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Valeria Bunu Anlayamaz - Dilek Yılmaz страница 5
Saat farkına geldiğimizden beri bir türlü uyum sağlayamıyorum. Bitmeyen jet lag gibi… Sistemin verdiği zorunlu mola, o meşhur gebelik uykusu bile çökmedi hiçbir akşam.
Kıbrıs’a sıkça gidip geldiğim dönemde embriyolog, “Tabiatın cömert davrandığı kadınlardan birisin,” demişti. “Kıymetini bilmelisin.” Tabiat doğrudan para gönderse asıl cömertlik bu olurdu, zahmetsizce… Yine de yakınmak istemem, sadece geride bıraktığım şehirde bile yerimde olmak isteyen yüzlerce kadın var.
Doğrudan taşıyıcılıkla başlayan az. Önce yumurtalarını satıyor herkes. Ben de öyle yaptım. İlk operasyonu herkesten gizlemiştim. Yevgeniy’in bile haberi yoktu. Birdenbire elime geçen bin avroyu açıklama güçlüğü olmasaydı bunu daha da sürdürürdüm. Anlatmam gerektiğini düşündüm ya da paylaşma ihtiyacından. Duygusal olarak etkilenip etkilenmediğimi sordu. Bu Yevgeniy için oldukça ileri bir aşama. “Hayır,” derken gözümden düşen birkaç damlaya engel olamadım. Sanırım daha çok aşağılanma hissiyle ilgili. Klinikle tanışmama vesile olan Olga dünyanın her yerine kök salma fikrinden hoşlandığını söylemişti. İlk seferde benimle aynı gün yumurtası alınan Gürcü, çok genç bir kadınsa bunu düpedüz fahişeliğe benzetti, kendimizden bir parçayı satıyoruz ve bunu sadece zenginler alabilir.
Tanrı gibi patron da erkek. Daima. Bir kadının yumurtası başka bir kadının rahminde büyüyüp bir adam mutlu olsun diye üçüncü bir kadın tarafından büyütülecek. Karısına çocuğu isteyip istemediğini sormamıştır bile. Bu kısım biraz acıklı.
Bunların hepsi herhangi bir anda insanın zihnine girip çıkabilir. Asıl sorun, ilk bakışta hesaba katılması kimsenin aklına gelmeyecek şeyler. Zaman burada benim için hâlâ hiçbir şey ifade etmiyor. Karıştırdığım sadece gün ve gece de değil. İnsan alıştığı toprağın dönüşümüne tanıklık edemediğinde mevsim geçişlerini bir türlü bütünüyle duyamıyor. Bir yere alışmak için önce kokusuna alışmak gerek. Elbette unutmak için de. Unutmak istemiyorum. Valeria’nın lavanta kokan saçlarını, Yevgeniy’in terini, yatak odamın rutubetini bile.
Yevgeniy’den Valeria’yı bahçede videoya çekip göndermesini istedim. Ayrıntı vermeden. Bu duyguyu anlayabilecek derinlikte biri değil. Ağaçlarımı özlediğim kadar, sonbaharın geldiğine ikna olmaya da kendimden beklemediğim bir taşkınlıkla ihtiyaç duyuyorum.
Merdan bütün donukluğuna rağmen konforum için elinden gelenin en iyisini yapıyor. Öbür kadınlar pizzaya makarnaya talim ediyor, bense özel menülerle hazırlanmış sofralardan önüme konanların bir kısmına çoğunlukla dokunmadan kalkıyorum. Sadece bu iş için görevli, öğlenleri eve yemek taşıyan birisi var. Geçen cumartesi sırf Merdan’ı sınamak için canım hiç de çekmediği halde gece yarısı incir istedim. Ertesi gün öğlene kalmadan ne yapıp edip buldu. İşin aslı, Valeria’ya hamileliğimde Yevgeniy’den onun yaptıklarının çeyreğini bile görmedim. Bunu sırf görev icabı yaptığını da düşünmüyorum. Önceki gün parkta uzun süre onu izledim. Bütün çocuklar ve bütün köpekler ona gidiyordu. Çocuklar yanılabilir ama dünyanın her yerinde sokak köpeklerinin sezgisine güvenebilirsin.
Buraya geldiğimizden beri, hatta daha öncesinden, uçaktaki davranışlarından insanlık için önemli bir icadı karnımdan çıkaracakmışım gibi hissediyorum. On üçüncü haftayı doldurmak üzereyken kanama geçirdiğimde telaştan neredeyse ölecekti.
Patronunun ona güveni, standart getir-götür işçisininkine kıyasla, aralarında başka bir bağın varlığını düşündürecek kadar yüksek, kaygılanmasını gerektiren bir durum olduğunu sanmıyorum. Burada başıma ne gelirse gelsin, hatta bebekle birlikte ölsem bile kimse bunun onun ihmaliyle yaşanan bir felaket olduğunu aklına getirmez. Getirse de bunu önemsemez. Benim içinse herhangi bir terslik en az bir operasyon daha geçirecek olmam ve ekmek kapımın artık sonsuza kadar kapanması demek. Bir kadın bunu kaç yaşına kadar yapabilir ki. Otuz iki yaşımı doldurmak üzereyim, daha en az iki doğumluk borcumuz var. Harkov’da bunun için kaba hesapla altmış iki yaşına kadar es vermeden çalışmam gerekir.
Olga doğum yaklaştıkça durumun iyiden iyiye sıkıcı hale geleceğinden söz etmişti. Yine de bu kadarını beklemiyordum. Merdan sadece telefonda konuşurken ve uyumaya gittiğimde başımdan ayrılıyor. Bazen şefkatle bakıyor karnıma. Nadiren gözleri yukarıya doğru da tırmanıyor. Göz göze geliyoruz. Anlık. Süresi uzadığında ürperiyorum. Hakkında hâlâ hiçbir şey bilmiyorum. Kim olduğuna, neden iş dışında kimseyle konuşmadığına, tiksiniyorsa niçin bu işlerin bir parçası olduğuna, insanlarla arasına ördüğü çitin üstünden çocukların ve köpeklerin nasıl olup da kolaylıkla atlayabildiğine dair hiçbir şey bilmiyorum. Son kontrolde doktor bebeğin biraz erken gelebileceğini söyleyince yaptığı sevinç gösterisi benimle birlikte doktoru da afallattı. Görünen o ki, o da benim kadar sıkılmış.
Kontrole gittiğimiz günden beri heyecanını dizginlemekte zorlanıyor. Tek sorduğu, bir isteğim olup olmadığı. Cevabım hep aynı. “Hayır, teşekkürler.” Geceleri bazen gürültüsüne uyanıyorum. Gündüzün sıradan tıkırtıları geceleyin insanın kafasında davul çalıyor. Mutfaktan gelen tabak çanak sesleri yarı uyku halinde kamp kurmuş dev adamlara, birbiri ardına açılıp kapanan kapıların gıcırtısı gerilim filmlerinde katilin göründüğü ânın çığlığına dönüşüyor. Bazen sıçrayarak uyanıyorum.
Boğazımda dünden beri devam eden bir hassasiyet olduğunu söyledim. Ballı süt hazırladı bana. Akşam yediden sonra genelde her şeyi kendim yapıyorum.
Televizyona bakıyoruz, ikimizin de anlamasının mümkün olmadığı bir tartışma programı var.
“Her şey yolunda giderse aile bebeği hemen alır mı,” diye sordum. Duymazdan geldi. Doktorun söylediği gibi biraz erken gelirse eylül bitmeden eve dönebilmem küçük de olsa bir ihtimal. Bunu hayatta her şeyden çok istiyorum. Bu aşırılık beni korkutuyor, bebeği doğmaya zorladığım hissine kapılıyorum. Gözünü televizyondan ayırdığı anda tekrar soruyorum.
Yüzüme bakmadan cevap veriyor. “Bebeği onlar almayacak.”
Bu durumda biz götüreceğiz. Birbirimizi yanlış anlamış olabileceğimizi düşünüyorum. Bunca zahmete vatandaşlık için girildiğine göre işlemleri de burada yaptırmalılar. Sanırım adam gerçekten mafya ve çocuğu da başkasının nüfusuna kaydedecekler. Patronumun kim olduğunu bilmiyorum ve bunu asla öğrenemeyeceğim.
“Peki ben ne zaman eve döneceğim?”
“Yarın buradan ayrılıyoruz.”
Bir terslik çıkmış olmalı ya da birinden gizleniyoruz. “Bunu niye yapıyoruz?”
“Plan değişti.”
Değişen hangi plan, neden bir anda kaçar gibi yer değiştiriyoruz anlamıyorum. Sükûneti alışılmışın ötesinde.
“Aile mi böyle istedi, kliniğin aldığı bir önlem mi?” Güvenlik amaçlı olabileceği dışında bir ihtimal aklıma gelmiyor.
“Aile yok artık,” diyor.
Vazgeçmiş