Mozart: Bir Yaşam Serüveni. Heribert Rau
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Mozart: Bir Yaşam Serüveni - Heribert Rau страница 22
Arabella hanımına saygılı bir şekilde bir kadeh uzattı. Signora da suyu içti. Ardından korkunç derecede canı sıkılmış gibi toparlak kollarını ayırıp gerdi ve şunu sordu:
“Giriş salonunda kimse yok mu?”
“Kimse yok, Signora.”
“Tanrı aşkına, bugün neden tüm misafirleri geri çevirdiler?”
“Grazia, Signora,” diye kekeledi Arabelle. “Siz öyle emrettiniz hanımım!”
“Aptal!” diye karşılık verdi Signora Bernasconi. “Ben yemeği yalnız yiyeceğimi söyledim ama yemekten sonra gelecek misafirler konusunda bir şey demedim.”
“Madonna…”
“Sessiz ol!” diye emretti Bernasconi. “Aptallıklarınız beni öldürecek!”
Kısa bir sessizlik oldu. Bu sırada Signora güzel omuzlarını sabırsızca oynatıp dantellerini boynundan biraz aşağı indirmişti.
Sonra Hera bir kez daha bağırdı:
“Şu filozof olacak aptal amcam evde mi?”
“Sanırım evde,” diye cevap verdi Arabella. “Çalışma odasından neredeyse hiç ayrılmıyor.”
“Yanına git ve onunla konuşmak istediğimi söyle.”
Kız gitti. Bernasconi ise dudaklarını çevreleyen alaycı bir tebessümle kendi kendine şöyle diyordu:
“İşte bu iyi fikir. Gelip beni eğlendirsin. Krallar ile kayzerlerin saray soytarıları olurdu. Bernasconi’nin de bir filozofu neden olmasın?”
Amca ortaya çıkmıştı. Ufak tefek, çirkince bir adamdı bu. Kuru yüzünde marazi ve nefret dolu bir ifade vardı. Kirli beyaz saçları başını kapatıyordu ve özensiz giysileri ise kargacık burgacık duruyordu üzerinde. İçeri girdiğinde güzel yeğeni kanepede saklanıyordu. Yaşlı adam homurdanmaya başladı:
“Burada değil! Ne de güzel iş! Çalışmamı yok yere böldü! Kadınlar böyledir işte! Ah şu kadınlar, şu kadınlar!”
Yuvarlak küçük bir masaya yaklaştı. Signora birkaç gün evvel Prens Francavilla’dan hediye olarak almıştı bu masayı. Çok kıymetliydi. Pompeii’deki masaların taklidi olup antika mozaiklerle işlenmişti.
“Ah ha!” diye homurdandı. “Şu güzelliğe bak! Gerçi yeri burası değil. Ama kadınlar sanattan ne anlar! İşte, oldu!” diye bağırdı masadaki kurdeleler ve dantellerin birkaçını çabuk çabuk toplarken. “Dünyanın en güzel mozaiğini böyle şeylerle örtmüşler!”
Birden ihtiyar adam, kanepede doğrulmuş ona gülmekte olan Signora’yı fark edince korkup irkildi. Söylediklerinin gizlice dinlenmiş olmasından ziyade, karşısına çıkan beklenmedik sevimlilikti ürkmesinin nedeni. Zira şarkıcının siyah saçları dolgun göğsü üzerine dökülmüştü ve tam da bir ressama uygun bir manzara teşkil ediyordu. Elbette bu, amcası gibi sevimsiz yaşlı bir adam için biraz şaşırtıcıydı. Amcası özür dilemeye başladı ama Signora şöyle haykırdı:
“Tek kelime etme, her şeyi duydum ben. İyi ama neden biz kadınlar hakkında bu kadar kötü düşünüyorsun?”
“Seninle bunu tartışmak zaman kaybı olur,” diye homurdandı amcası. “Benden ne istemiştin?”
“Boş ver artık. Önce soruma cevap vermeni istiyorum.”
“Ah, kadınların aklı bir karış havadadır, ayrıca mantıksız davranırlar, sonra…”
“Biz olmasak ne yapardınız, bilmek istiyorum!”
“Ne mi yapardık? Mutlu olurduk tabii,” diye cevap verdi yaşlı filozof canlı mimikler ve coşkulu bir ses tonuyla. “Hem de krallar gibi mutlu olurduk!”
“Peki evlilik konusunda ne düşünüyorsun?”
“Hım! Bence evlilik, haklarını yarıya indirmek, görevlerini ise iki katına çıkarmaktır!”
“Harika! Harika!” diye haykırdı Bernasconi içtenlikle kahkaha atarak. “Şimdi de kadınların erkeklerden daha aşağı olduğunu kanıtla bakalım!”
“Pekâlâ, dinle öyleyse! Bir şey varlık ölçeğinde ne kadar yüksekteyse, olgunluğa ulaşması o kadar uzun sürer. Tabiattaki evrensel bir kanundur bu. Şimdi, bundan başka ne kanıtı istiyorsun? Erkekler, akıl olgunluğuna yirmi sekiz yaş civarında ancak ulaşırken kadınlar on altı on sekiz yaşlarında bu olgunluğu kazanır.”
“Saçmalık bu amca!” diye cevap verdi Signora, havaya kaldırdığı parmağıyla onu tehdit ederek. “Demek istiyorsun ki siz yavaş mahlûkların akıllanması otuz yılı buluyor da biz daha on dört yaşında akla ulaşıyoruz!”
“Evet. Üstelik akla sahip olduğunuzda manzaraya bak!” diye homurdandı filozof. “Mesela, sanatta deha göstermiş bir kadın yaşamış mıdır hiç? Hatta müzik eğitimleri bile sırf erkeklere daha hoş gözükmek için öğrendikleri bir taklit ve sahtelikten ibarettir.”
“Kabul etmeliyim ki genel olarak epey haklısın,” diye güldü Signora.
“Üstteki cilanın altına bir kez dahi bakmış herkes bunu bilir. Kadınların konser veya operalardaki hareketlerinden de bu gerçeği görebilirsin. Dünyanın en muhteşem müziğini o bitmek bilmeyen aptal vırvırlarıyla böldüklerinde yüzlerini şeytan görsün demekten kim alabilir kendini! Yunanlar kadınlarını tiyatrodan uzak tutarak akıllıca bir iş yapmıştır çünkü bu sayede bir şeyler duyabilmişlerdir. İster müzik ister sanat söz konusu olsun, güzel bir şey karşısında sessiz olmayı bilecek kadar akıllı bir kadın gelmemiştir dünyaya.”
“Demek bunu bana söylüyorsun ha amca?” diye sordu Primadonna kaşlarını çatarak.
“Hım,” diye cevap verdi filozof omuzlarını silkerek. “Tek söyleyebileceğim şey, senin mucizevi bir istisna olduğundur!”
O anda Arabella içeri girdi ve “Maestro Caraffa”nın geldiğini haber verdi.
“Beklesin!” diye cevap verdi Bernasconi sert bir sesle.
“Şimdi benden ne istediğini öğrenebilir miyim?” diye sordu yaşlı amca sabırsızlıkla.
“İstediğimi senin haberin olmadan aldım bile!” diye cevap verdi Signora gülerek.
“Ne?” diye bağırdı adam fırça gibi saçlarını öfkeyle düzelterek. “Sırf vakit öldürmek için beni bir kukla gibi kullandın demek!”
“Ah amca!” diye karşılık verdi Signora alaycı bir gülümsemeyle. “Kim bir erkeğin kurnazlığını böyle bir oyuna kalkışacak kadar hafife alabilir ki? Böyle bir şey denemiş olsaydım, erkek aklın bunu hemen fark ederdi!”
Yaşlı filozof sanki sirke içmiş gibi suratını ekşitti.