Britanya Kahramanları. Maud Isabel Ebbutt
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Britanya Kahramanları - Maud Isabel Ebbutt страница 5
IKINCI BÖLÜM
Konstantin ve Elene Hikâyesi
Konstantin’in Büyüklüğü Saldırıya Sebep Olur
Konstantin’in imparator olmasından altı yıl sonra 312’de Roma İmparatorluğu, her bakımdan gelişme göstermişti çünkü Konstantin, savaş zamanında güçlü bir lider, barış zamanındaysa cömert ve arkadaş canlısı bir yöneticiydi. O, gerçek bir kral ve hükümdardı; tüm insanların koruyucusuydu. Ülkeyi öyle çok geliştirdi ki düşmanları ona karşı büyük ordular topladılar ve korkunç Hunlar, ünlü Gotlar ve cesur Franklar onu tahttan indirmek için bir ittifak kurdular. Bu güçlü birlik, Konstantin’e sayıları saymakla bitmeyen ezici bir Hun ordusu gönderdi ancak Hun liderleri, imparatorun küçük Roma ordusuna bizzat liderlik ettiğini öğrenince korktular.
Savaş Arifesi
Savaştan önceki gece Konstantin, ordusunun arasında yıldızları izleyerek ve ertesi günkü muharebenin sonucundan korkarak üzgün bir şekilde yatıyordu. Zira onun savaşçıları Hun ordusuyla kıyaslandığında sayıca çok azdı ve Roma disiplini ile sadakati bile barbar Hunların çılgın öfkesine karşı günü kurtaramayabilirdi. Sonunda yorgun düşen imparator uyudu ve bir rüya gördü. Konstantin, yüce bir adam, güzel ve parlak bir suret gördü. Adam onun yanında duruyordu ve Konstantin savaşa hazır bir şekilde ortaya çıktığında ona ismiyle hitap etti. Melekten parlayan semavi ışık gecenin karanlığını dağıttı ve haberci şöyle dedi:
“Ey Konstantin, Meleklerin Hükümdarı,
Tüm ihtişamın efendisi, semavi varlıkların efendisi,
Sana saygı duyuyorlar. Korkma.
Yabancıların orduları savaş için sıraya dizilmiş olsa da
Korkunç savaşçılar kızgın muharebenin habercisi olsa da
Gökyüzüne, onun ihtişamının tahtına bak;
Orada kesinlikle zafer sembolünü göreceksin.”
Haç Görüntüsü
Melek ona bunları buyururken Konstantin yukarı baktı ve havada asılı duran, mücevherlerle süslenmiş ve cennetin ışıklarıyla parlayan muhteşem, olağanüstü bir haç gördü. Ahşabı üzerine işlenmiş şu harfler, olağanüstü bir ışıltıyla parıldıyordu:
“Bununla muharebede düşmanı yeneceksin
Ve bununla putperestlerin ordusunu geri püskürteceksin.”
Konstantin Neşeleniyor
Konstantin bu kelimeleri hayranlık ve sevinçle okudu, çünkü gerçekten de hangi tanrının onu desteklediğini bilmiyordu ama Bilinmeyen Tanrı’nın yardımını reddetmeyecekti. Bu yüzden saygıyla başını eğdi ve tekrar baktığında haç ve melek ortadan kaybolmuştu. Uyandığında hava, doğmakta olan güneşle hafif aydınlanmıştı. İmparator, iki askerini çadırına çağırdı ve onlara ordunun önünde taşımaları için ahşaptan bir haç yapmalarını emretti. Askerler nefis bir haç yaptılar. Konstantin bir sancaktar çağırdı ve ona tehlikenin en büyük ve muharebenin en şiddetli olduğu yere bu haçı götürme görevi verdi.
Savaş Sabahı
Gün ağarıp iki ordu birbirini görebilmeye başladığında her iki taraf da savaş düzenine girip savaş naraları atmaya başladılar.
“Trompetçiler iradesi kuvvetli düşman askerlerine yüksek sesle şarkı söylüyorlardı:
Kanatları hayat dolu kartallar onların ilerlemesini izliyordu,
Sert gagalı kuzgun savaş oyunundan zevk alıyordu,
Sinsi kurt, orman hırsızı çabucak gönlünden geçeni gördü
Azgın savaşçılar birbirine koşarken.
Kalkanların kırılması olağanüstüydü, korkunç bir yaygara koptu,
Kahramanlar ilk kez yoğun ok yağmurunu hissettiğinde
Darbeler sert ve yıkım büyüktü.
Kısa süre sonra Roma ordusu ölüme mahkûm olan Hunlara saldırdı,
Ölümcül mızraklarını sarı kalkanların üzerine fırlattılar,
Kılıçlarını düşmanın göğsüne sapladılar.”
Haç Yükseliyor
Sonra savaş doruğuna ulaştığında ve Romalıların, kazanacaklar mı yoksa son adamlarına kadar dövüşürken ölecekler mi bilmedikleri bir anda sancaktar, vaat edilen zaferin simgesi olan haçı tüm ordunun önünde kaldırdı ve zafer ilahisini söyledi. İleriye doğru yürüdü ve Roma ordusu onu takip ederek kabaran dalgalar gibi ilerledi. Bu tuhaf seferberlik karşısında şaşkına dönen ve kudretli bir tanrının esrarengiz işaretinden korkan Hunlar, önce yavaşça ve sonra giderek daha hızlı bir şekilde geri çekildiler. En sonunda can sıkıcı geri çekiliş hezimete dönüştü ve dağılıp kaçtılar. Çoğu, kaçarken katledildi. Diğerleri üzerinden geçmeye çalışırken Tuna Nehri tarafından yutuldu. Bazıları yarı ölü bir halde diğer tarafa ulaştı ve Tuna’nın ötesindeki sarp kayalıkları koruyan kalelere girip canlarını kurtardı. Çok azı vatanlarını bir kez daha görebildi.
Konstantin, önünde taşıdığı harikulade haç ile muzaffer bir şekilde döndüğünde Roma ordusunda ve Roma kampında büyük bir sevinç vardı. Konstantin, şehre geçti ve Roma halkı, şehirlerini kurtaran Meçhul Tanrı’nın sembolüne hayranlıkla baktı ama kimse bu Tanrı’nın kim olabileceğini söyleyemedi.
Bir Konsey Toplanıyor
İmparator, Roma’daki en bilge adamlardan oluşan büyük bir konsey topladı ve hepsi hazır bulunduğunda ortaya Haç’ı dikti ve şöyle dedi:
“İçinizden herhangi biri, büyülerle veya eskinin töresiyle,
Bu cömert Tanrı’nın, zafer getirenin,
Görkemiyle ve sembolü olan Haç ile gelenin,
Halkımı kurtarıp bana zafer kazandıranın
Düşmanlarımı dağıtıp azgın Hunları kaçırtanın
Bana gökteki kurtuluş işaretini,
İhtişamla parlayan o nurdan en güzel Haç’ı gösterenin
Kim