Kuzey Amerika Mitolojisi. Hartley Burr Alexander
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kuzey Amerika Mitolojisi - Hartley Burr Alexander страница 13
![Kuzey Amerika Mitolojisi - Hartley Burr Alexander Kuzey Amerika Mitolojisi - Hartley Burr Alexander](/cover_pre1382730.jpg)
Doğu denizlerinin ötesindeki yaşlı adamda bir güneş tanrısı görmek veya genç gözcüleriyle kutsal Kızılderili çadırında rahibeleriyle bir ateş tapınağı görmek zor değildir. “Ateş,” der De Smet, “tanıdığım tüm Kızılderili kabilelerinde mutluluk ya da iyi talihin simgesidir.” Aynı zamanda hayatın sembolüdür. Bir Chippewa kâhini şöyle demiştir: “Barakanızda ateş asla sönmemelidir. Yaz ve kış, gece ve gündüz, fırtınada veya hava sakinken, vücudunuzdaki can ile barakanızdaki ateşin benzer ve ömrünün uzunluğunun aynı olduğunu unutmamalısınız. Ateşiniz sönerse o anda hayatınız sona erer.” Ateş, öteki hayatta bile hayatın kaynağıdır. Orada Chibiabolar, oradaki ölüleri aydınlatan kutsal ateşi korurlar. De Smet şöyle der: “Rüyalarında veya başka bir yolla gizemli bir şekilde yükselen bir ateş görmek, bir ruhun öbür dünyaya geçişinin sembolüdür.” Bu bağlamda, zafer anında okla vurulan ve tamamen savaş zırhıyla kaplı vücudu düşmanın geri çekiliş istikametine dönük bırakılan bir şef hakkında güzel bir Chippewa efsanesi anlatır. Savaş ekibinin uzun süreli eve dönüş yolcuğunda, şefin ruhu savaşçılara eşlik eder ve onlara kendisinin ölmediğine, onların yanında bulunduğuna inandırmaya çalışır. Memleketine vardığında ve yaptıklarının övüldüğünü duyduğunda bile varlığını belli edemez; yas tutan babasını teselli edemez, annesi yaralarını saramaz. Karısının kulağına “Susadım! Açım!” diye bağırdığında kadın sadece belli belirsiz bir uğultu duyar. Sonra ruhun bazen bedenini nasıl terk ettiğini duyduğunu hatırlar ve savaş alanına giden uzun yolculuğun izini sürer. Yaklaştığında, tam da yolunun üzerinde bir ateş durur. Yolunu değiştirir, ancak ateş o nereye giderse oraya hareket eder. Ruh bir sağa bir sola gider ama ateş ruh yoluna çıkar. Sonunda umutsuz bir kararlılıkla haykırır: “Ben de bir ruhum, bedenime dönmeye çalışıyorum ve amacıma ulaşacağım. Beni arındıracaksın ama amacımın gerçekleşmesine engel olmayacaksın. Çok büyük engellere rağmen düşmanlarımı her zaman yendim. Ateşin Ruhu, bugün sana karşı zafer kazanacağım!” Yoğun bir çabayla gizemli alevin içinden geçer ve ruhun bir kez daha birleştiği bedeni, savaş alanındaki uzun transtan uyanır.
VI. Güneş Mitleri
Manabush’un ateşi çaldığı Yaşlı Adam ve Bakireler, kırmızı giyinen Wabanunaqsiwok, yani Şafak Halkı’na aittir ve bir erkek ya da kadın Şafak Halkını rüyasında görürse derhal bir top oyunu hazırlamalıdır. Bunun, Manabush tarafından kötü huylu manitos üzerindeki zaferini kutlamak için başlatıldığı söylenir. Manabush, bir tarafın liderini Altın Kartal ve Yıldırımların Şefi Kineun, diğer tarafın liderini ise Ayı ve Yeraltı Halkı’nın Şefi Owasse yapmıştır. Ama gökyüzü bulut ve yağmurla karartılsa bile Gökgürültücüler oyunu her zaman kazanır.
Doğunun ve batının renklerini, güneşin simgesi olan kırmızı ve sarıyı taşıyan topta ayırt etmek ve bu efsanede (güneşin gaspına ilişkin İrokua efsanesinde olduğu gibi), ebedi fatih gündüz ile gecenin bitmeyen çatışmasının hikâyesini görmek kolaydır. Güneş sembolizmi aynı zamanda Top Taşıyıcı hikâyesinin kökenini oluşturuyor gibi görünüyor. Top Taşıyıcı, sihirli bir topa (bir çocuk onu takip ettiğinde top cadının çadırına kendi kendine geri dönmektedir) sahip olan yaşlı bir cadı tarafından kandırılan bir çocuktur. Çocuk denizlerin ötesindeki bir devin kulübesine altın (güneş ışığı) ve sihirli köprü (gökkuşağı) aramak için cadı tarafından gönderilir. Dev Katili Jack’in bir tür Kızılderili yorumu olan Top Taşıyıcı, altını ve köprüyü çalar ve birçok şaşırtıcı macera ve dönüşümden sonra evine döner.
Le Jeune’nin 1637 Relations’ında bahsettiği Tchakabech, Top Taşıyıcı’ya benzer, hatta belki de özdeş bir karakterdir. Tchakabech, ebeveynleri bir Ayı (Yeraltı Dünyası Şefi) ve Işık Dehası Büyük Tavşan tarafından yutulan bir cücedir. Gökyüzüne yükselmeye karar vermiş, üzerinde nefes aldıkça büyüyen bir ağaca tırmanmış ve sonunda dünyanın en güzel ülkesini bulduğu göklere ulaşmıştır. Ağacın dallarına aralıklarla kulübeler kurarak aşağıdaki dünyaya dönmüş ve kız kardeşini kendisiyle birlikte gökyüzüne tırmanmaya ikna etmiştir. Ama kız kardeşin küçük çocuğu, hiç kimse onları hedeflerine kadar takip edemesin diye ağacın ucunu yeterince alçaktan kırmıştır. Tchakabech, güneşi bir ağla tuzağa düşürmüştür. Tutsaklığı sırasında yeryüzüne hiç gün doğmaz; ama telleri keskin dişleriyle kesen bir farenin yardımıyla, sonunda güneş serbest bırakılabilmiş ve geri gelmiştir. Hoffman tarafından kaydedilen Menominee yorumunda tuzak, kız kardeşin saçından bir ilmekle yapılır ve güneş, farenin çabalarıyla serbest kalır.
Bu değişen hikâyelerde değişen doğanın şeklini görüyoruz. Gündüz ve gece, güneş ışığı ve karanlık, yukarıdaki gökler ve aşağıdaki dünya, her şeyde var olan yaşama dair belirsiz bir kavrayış ve dünyanın kökenini kavramaya yönelik belli belirsiz bir çabayla birleşir.
VII. Ruhlar Köyü
Algonkinlerin anlattığına göre Yüce Tavşan, çalışmasını tamamladıktan sonra uzak batıya gider. Burada büyükannesi ve erkek kardeşleriyle Ruhlar Köyü’nde yaşar. Perrot, kendi ülkesinden çok uzaklara gidip kafasını ayırt edemediği kadar uzun boylu bir adamla karşılaşan bir Kızılderili’den bahseder. Titreyen avcı kendini gizler ama dev şöyle der: “Oğlum, neden korkuyorsun? Ben, seni ve başkalarını çeşitli hayvanların vücutlarından meydana getiren Yüce Tavşan’ım. Şimdi sana bir yoldaş vereceğim.” Dolayısıyla adama bir eş verir ve sonra şöyle devam eder: “Sen, adam, avlanacaksın, kano yapacaksın ve bir erkeğin yapması gereken her şeyi yapacaksın. Sen, kadın, kocan için yemek yapacaksın, ona ayakkabılar yapacaksın, hayvan derilerini işleyip dikecek ve kadına yakışan bütün işleri yapacaksın.” Le Jeune başka bir hikâye anlatır: “Bir vahşi, küçük bir paketin içinde Messou’dan ölümsüzlük hediyesini alır ve kendisine bunu asla açmamasına dair kesin bir emir verilir; hediyeyi kapalı tuttuğu sürece ölümsüzdür. Ancak karısı, meraklı ve kuşkucu olduğundan bu hediyenin içinde ne olduğunu görmek ister. Kadın paketi açtıktan sonra hepsi uçup gider ve o zamandan beri vahşiler ölüme mahkûm edilmiştir.” Böylece Eski Dünya’da olduğu gibi Yeni Dünya’da da kadının merakı insanlığın belasıdır.
Pek çok farklı yorumu olan bir hikâyede bir grup adam (bazen dört, bazen yedi), Yüce Tavşan’ın evine yolculuk yaparlar. Yüce Tavşan onları nezaketle karşılar, uzun yolculuklarından sonra onları ağırlar ve her birine dileklerini sorar. Biri savaşta beceri, biri avlanmada başarı, biri ün, biri aşk ister ve Yaşamın Efendisi her birinin isteğinin yerine getirileceğini garanti eder. Ama adamlardan biri henüz cevap vermemiştir; onun dileği uzun bir ömre sahip olmaktır; bunun üzerine bir ağaca, daha doğrusu bir taşa dönüşür: “Dilediğin olacak; gelecek nesillerin görmesi için hep burada kalacaksın,” der Tavşan. Bu hikâyenin tuhaf bir devamında, geri dönen savaşçılar yolculuklarını çok kısa bulurlar ya da onlara sadece kısa gibi görünen sürenin aslında uzun yıllar olduğu ortaya çıkar (bu zaman kaymaları, yolculuklarının onları ruh dünyasına götürdüğünü göstermektedir).
Başka