Şanlı Olaf. Robert Leighton
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Şanlı Olaf - Robert Leighton страница 9
Panayırın ikinci gününde Sigurd Erikson, Olaf’ın uyuduğu odaya girdi. Oğlan güzel kıyafetlerini giymiş, Sigurd’un yaptırdığı küçük savaş baltasını deri kemerine bağlamıştı.
“Oğlum,” dedi Sigurd, “bu bayram kıyafetlerini giymene gerek yok çünkü oyunlara katılmanı istemiyorum. Kalabalığın içinde kendini göstermemelisin.”
Olaf, Livonyalı üç genç şampiyonla birlikte güreşe katılmaya söz vermişti. Aynı zamanda ödülün Kraliçe’nin vereceği gümüş kabzalı kılıç olduğu yarışta koşacaktı. O yüzden dayısının yasakladığını duyunca oldukça içerledi.
“Beni evde saklaman için artık çok geç,” diye karşı çıktı. “Güreşçilere söz verdim, geri çekilmem mümkün değil. Benimle korkak diye alay etsinler mi istiyorsun? Neden kolayca kazanacağım ödülleri alma onurunu reddediyorsun?”
“Kendini yabancıların önünde göstermemeni senin iyiliğin için yasaklıyorum,” diye yanıtladı Sigurd. “Ama en önemlisi, daha önemli bir sebepten saklanmanı istiyorum. Holmgard’a aylar önce tanıştığım bir adam geldi. Ona at yarışı için en iyi atımı vereceğim demiştim ve ödülü…”
“Ödülü neydi?” diye sordu Olaf, dayısının duraksadığını fark ederek.
“Ödül sendin oğlum,” dedi Sigurd usulca. “Adam sana göz dikmişti, seni eski efendin Reas’dan alacaktı.”
“Peki soyundan ve kız kardeşinin oğlu olduğumu bildiğin halde bunu neden kabul ettin?” diye sordu Olaf.
“O zamanlar soyumdan olduğunu bilmiyordum,” diye cevap verdi Sigurd. “Ama söz verdiğim için geri çekilemem. Adamın atını gördüm, benimkinden daha iyi bir hayvan olduğunu tahmin ediyorum. Bu yüzden seni kaybedeceğimden korkuyorum. Ama evde kalırsan adama öldüğünü söyler, yerine genç İngiltereli Egbert’i veririm.”
“Yani adama yalan mı söyleyeceksin?” diye bağırdı Olaf.
“Yanımda kalmana yardım edecekse, seni kaybetmeyeceksem seve seve söylerim.”
Dayısına boyun eğen Olaf kemerini çözmeye başladı. Fakat yüzü asıktı ve zevklerinden vazgeçmesinin tek nedeninin sevgisi olduğu aşikârdı. Olaf yetenekleriyle zaten gurur duyuyordu. Herhangi bir yarışta hiç yenilmemişti ve o büyük günde karşısına çıkacakları alt ederek bu zaferi pekiştirmeyi umuyordu. Dahası, oyunlara tanıklık etmeye izni yoksa bu onun için üzücü bir fedakârlık olacaktı.
Sigurd gitmek üzere arkasını dönerken oğlan birden adamın kolunu yakaladı.
“Söz vermeyeceğim!” diye bağırdı. “Sana söz veremem. Güreşmeyi ısrarla arzuluyorum, o yüzden senin yasaklamana rağmen gideceğim. Bana konuştuğun o adamı tarif et ki ondan uzak durayım. At dövüşünde seni yense bile beni alamayacak.”
“Müthiş bir Viking,” dedi Sigurd. “Ona Klerkon Düzyüz derler. Seni köle olarak satan kişi.”
Olaf’ın kaşları çatıldı ve ayaklı yatağa oturdu.
“Klerkon Düzyüz mü?” diye tekrarladı yavaşça. Sonra başını kaldırarak dayısının yüzüne bakıp şunu ekledi: “Korkma hersir. Klerkon beni senden almayacak.”
Sigurd, Kral’ın yanına gittikten çok kısa süre sonra Olaf evden çıkarak gizlice ahırlara gitti ve orada üvey kardeşini Sigurd’un dövüş atının yelelerini tararken buldu. Son derece uzun ve güçlü bir hayvandı, parlak kahverengi tüyleri vardı ve uzun kuyruğu neredeyse yere değiyordu. İyi eğitilmişti ve pek çok savaş kazanmıştı. Adı Odin’in sekiz ayaklı atına ithafen Sleipner’dı.
Olaf, Thorgils’in yanına gidip arkadaşça kelimelerle onu selamladı. Bir süre sohbet ettikten sonra Olaf başını Thorgils’in kulağını yaklaştırıp şöyle dedi:
“Haberlerim var kardeşim.”
“Kötü haber mi yoksa iyi mi?” diye sordu Thorgils.
“Kendin karar ver,” diye cevapladı Olaf. “Eski düşmanımız Viking Klerkon, birçok adamı ve Sleipner’ın karşısına çıkacak muazzam atıyla Holmgard’a geldi.”
Thorgils aniden geri çekildi.
“O halde vaktimiz geldi,” diye haykırdı. “İntikam yeminimizi yerine getirmeliyiz. Artık kolları güçsüz ve cesaretsiz küçük çocuklar değiliz. Klerkon bir daha asla denize açılmamalı.”
“Peki ona kim engel olacak?” dedi Olaf, diğerinin parlayan gözlerinin içine bakarak.
“Ben olacağım,” diye karşılık verdi Thorgils. “Sen kralın sarayında el üstünde tutulduğundan ellerini kan lekesinden uzak tutmalısın, o yüzden bu intikamı ben tek başına halledeceğim. Klerkon’un o gün gemide katlettiği kişi benim babamdı ve intikamı almak da benim görevim.”
Bunun üzerine Olaf başını salladı.
“Öyle olmayacak,” dedi. “Thoralf benim üvey babam sayılırdı ve onu acımasızca ölüme gönderen adamla yüzleşmekten korkmuyorum. Katiline bunu ödetecek kişi sen değil ben olmalıyım.”
“Her zamanki gibi acelecisin!” diye bağırdı Thorgils. “Dikkatli olmayı hiç öğrenmeyecek misin? İçin rahat olsun. Ben başarısız olursam üvey kardeşliğin gerektirdiği gibi intikamımı alma sırası sende olacak. Şimdi bana iyi bir silah getir, zira elimde meşe sopasından başka şey yok.”
“İyi silah istemene gerek yok,” dedi Olaf ve mavi pelerinin altından küçük kılıcını çıkarıp Thorgils’e uzattı. “Yeni küçük kılıcımı al ve iyi bir amaç için kullan. Ama Klerkon konusunda belki de senden önce ben gelmeliyim. Odin seninle olsun!”
IV
KLERKON’UN ÖLDÜRÜLÜŞÜ
Oyunlar başladığında sabahın henüz erken saatleriydi. Kapının ardındaki, çitlerin alanı çevrelediği büyük düzlükte yapılıyordu. Güneşli tarafta Valdemar’la Allogia’nın kaldığı, Sigurd Erikson da dahil pek çok misafir ve saray mensubunun ziyaret ettiği kral çadırı duruyordu.
Uzun bir süre Kraliçe’nin yanında oturan Sigurd, genç Olaf’ın içeride durduğuna inandığından sakin kaldı ve ringin içindekilere pek dikkat etmedi. İlk olarak sıçrama maçları oynandı. Olaf henüz tam yetişkinlerle yarışacak kadar uzun ve kendi boyunda, karşısına gelecek kadar yetenekli gençler olmadığından bunlara katılmadı. Aynı şekilde kılıç karşılaşmalarına da katılmadı. Ama sonunda uzun yay yeteneklerine sıra geldi. Okçular alanın en sonundaydı, Sigurd aralarında