Ordusunu Arayan Kumandan. Lütfü Şehsuvaroğlu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ordusunu Arayan Kumandan - Lütfü Şehsuvaroğlu страница 17

Жанр:
Серия:
Издательство:
Ordusunu Arayan Kumandan - Lütfü Şehsuvaroğlu

Скачать книгу

dönemde 1947 Mayıs’ına kadar yazmıştır. Yine o yazısında ‘Bizleri de etkilemeye çalıştı ama başaramadı.’ diyor. Şimdi bu ‘Büyük Doğu’larda Oktay Akbal’ın kroniklerinden birkaç cümle okuyacağım: Derginin değişik sayılarında genellikle Batı’dan sanat haberlerini kısa yorumlarla veren Akbal, bunlardan Pitigrili adlı, o yıllarda immoralist romanlarıyla meşhur bir yazar hakkında şu hükmü verir: ‘Bu ruh ve ahlak bozguncusu.’ Başka bir yazısında da Ahmet Adnan Saygun’un ‘Yunus Emre Oratoryosu’ hakkında şunları söyler: ‘Oratoryo tarzının bir İslam toprağında bu kadar ileri gitmesi karşısında hayret! Bir Türk bestekârının bir Müslüman büyüğüne ait eseri oratoryo ifadesi içinde meydana getirmesine değer atfedebilir misiniz? Heyhat ki bu garabeti Ahmet Adnan Saygun’un kardinal elbisesi içinde İslami bir nağme tatbiki vücuda getirmek gayretini, bizzat Fransız ileriye sürmüştür.’ Oktay Akbal, 1980 Nisan’ında yazdığı bir yazıda şunları anlatıyor: ‘1943’ten sonra yazdığım… öykülerim Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’sunda çıkmış, ilgi uyandırmıştı. Bu dergi yirmi bin satıyordu… Daha Necip Fazıl’ın Süper Mürşitliği ortaya çıkmamıştı. Para da veriyordu yazılara.’ ”25

      “Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi”nin birinci cildinin 483. sayfasında “Büyük Doğu” maddesinde şöyle deniyor: Siyasi, edebî dergi (İstanbul). 17 Eylül 1943 Mayıs 1944; 2 Kasım 1945 2 Nisan 1948; 14 Ekim 1949 29 Haziran 1951; 16 Kasım 1951 27 Kasım 1951 (Günlük); 6 Mart 1959 14 Ekim 1959; 30 Eylül 1964 25 Kasım 1964; 22 Eylül 1965 19 Aralık 1965; 19 Temmuz 1967 10 Ocak 1968 (Dergi); Mayıs 1969 Aralık 1969; 6 Ocak 1971 28 Nisan 1971, 1943 ile 1971 yılları arasında on beş devre hâlinde Necip Fazıl Kısakürek tarafından ekseriye haftalık olarak yayımlandı.”

      “Büyük Doğu”da Üstad’ın kaleme aldığı birçok köşe, klişeleriyle beraber derginin bütün devrelerinde okuyucusu ile buluşmaya devam etti. Bunlar; “1001 Çerçeve”, “Dedektif x Bir”, “Çöle İnen Nur”, “Tasavvuf”, “Dilimizi Öğrenelim”, “Hadislerin Muhasebesi”, “İslam İnkılabı”, “Sizinle Başbaşa”, “Davanız Davamızdır”.

      Necip Fazıl Kısakürek’in “Büyük Doğu”da kullandığı mahlaslar da hayli zengindir: Ne Fe Ka, Prof. Ş. Ü., Ahmed Abdülbakî, Dedektif x Bir, Adıdeğmez.

      1945’te çıkan “Büyük Doğu”larda “Büyük Doğu Akademyası” başlığı altında seri “Toplantı”lar yapılır. Anlatan: Zahir Güvemli’dir:26

      “Toplantı No: 1’de şöyle denir: Akademya, Yunancadan alınma bir kelimedir. Eflatun’a mensup grup, Atina civarındaki akademus bahçelerinde toplandığı için bu ismi almıştı. Fransızlarda bu kelime ilim ve sanat adamlarından meydana gelen resmî bir teşekkülü ifade eder. Tanzimat’tan beri bizde yerleşen aşağılık duygusu, ifade ettiği keyfiyeti düşünmeyip doğrudan doğruya kelimeyi mefkûreleştirdiği için, akademya mefhumu yanına yaklaşılmaz bir mahiyet kazandı. ‘Büyük Doğu’, kelimeyi tam ve asıl manasıyla alıyor ve kendi merkez fikri etrafında toplananları ifadelendirmek için kullanıyor.

      ‘Büyük Doğu’ akademyası ilk toplantısını 30 Aralık 1945 Pazar günü Necip Fazıl Kısakürek’in evinde yaptı. Toplantıda Kâzım Nami Duru, Burhan Belge, Salah Birsel, Gavsi Ozansoy, Fahri Erdinç, Özdemir Asaf, Oktay Akbal, İskender Fikret Akdora, Abdurrahman Şeref Laç, Nejat Muhsinoğlu, Necip Fazıl Kısakürek ve Zahir Güvemli vardı. Necip Fazıl Kısakürek sözü açarak ‘Büyük Doğu’ İdeolocyası üzerinde arkadaşlarını konuşmaya davet etti.”

      Heyet üst üste üç toplantı yapar. Toplantıda Tevfik Fikret’in şairliği tartışılır. “Serveti Fünun” dergileri masaya yatırılır; Fikret’in içtimai meselelerdeki samimiyeti üzerine yargılar ortaya konur. Birinci toplantıda mesele vuzuha kavuşmaz ve ikincisinin Özipek Palasta yapılması kararlaştırılır. “Konuşmadan sonra Necip Fazıl misafirlerini çay sofrasına davet etti. Gelecek toplantının Özipek Palas salonunda yapılmasına karar verildi. Fikret lehinde hazırlanacak olanlar Burhan Belge, İskender Fikret Akdora, Gavsi Ozansoy, Özdemir Asaf ve Oktay Akbal olarak gruplandı. Fikret’i mahkûm edenler Salah Birsel, Kâzım Nami Duru ve Zahir Güvemli olarak ayrıldı. Ve tabii Necip Fazıl…”

      Necip Fazıl’ın toplantılarda bazen coştuğu ve muhataplarını kırıp geçirdiği, sonradan da gönüllerini aldığı ve ilişkinin devamını sağladığı anlaşılıyor.

      50’li yılların sonuna doğru çıkan “Büyük Doğu”larda Atsız’ın “Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferi ve Çektiklerimiz” başlığı altında bir dizi yazdığını görüyoruz. Atsız bu dizinin önsözünde şöyle diyor: “1944-1945’te bu memlekette bir dram oynandı. Resmî adı ‘Irkçılar-Turancılar davası’ olan bu oyun, ürpertici, acıklı bölümleri yanında; güldürücü, katıltıcı sahneleriyle tam bir asri dramdı. Müellifi, nice böyle eserlerin yazarı olan İsmet İnönü; rejisörü, müellifin her kelimesine sadık kalmak, hatta kafasından geçenleri anlamak ve aynen sahneye koymak için hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen Halk Partisi idi. Müellifin ilham perisi de Moskof dostluğu idi. Her dramın bir başkahramanı olur. Hepsi de birbirinden üstün olmak üzere bunun üç kahramanı var: Hasan Âli Yücel, Falih Rıfkı Atay, Nevzat Tandoğan… Hiçbir şövalye romanında eşi olmayan üç kahraman, üç silahşor…

      Ortaklaşa bir tarafları var: Üçünün de kökü Türk değil. Tabii bunu mühim bir şey olduğu için değil, hatıra kabilinden arz ediyorum. Piyesin perdecileri de var. Baş perdeci: Sıkıyönetim komutanı Orgeneral Sabit Noyan ve yamakları; duruşma yargıcı Birinci Sınıf Askerî Hâkim Cevdet Erkut, Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı General Ziya Yazgan ve Savcı Beşinci Sınıf Askerî Yargıç Kâzım Alöç.

      Ya alkışçılar? Devlet Radyosu ve basın… Bir de zoraki figüranları var: Türkçüler…” Atsız hem bir hatırat hem de bir tarih diye tanımladığı dizide, sıkıyönetim komutanları ve askerî hâkimlerle nasıl pervasız konuştuğunu açıkça yazıyor: “Sıkı yönetim deyimi cidden hoşuma gider. İdare-i örfiye ve sonra örfi idare pek de bir mana ifade etmiyordu. Örfi idare yerine keyfî idare deseler daha doğru ederlerdi. Hâlbuki sıkıyönetimde enerjik ve sert bir anlam var… Halk Partisi mekanizması içinde sıkıyönetim gibi güzel bir icat yapacak bir kimsenin bulunması gerçekten aklın almayacağı bir nesne, âdeta bir harika. Fakat doğrusuna bakarsanız bu sıkıyönetim, aslında bir gevşek yönetmesizlikten başka bir şey değildi.”

***

      “Sıkıyönetim komutanı Korgeneral Ali Rıza Artunkal’ın karşısına çıktım. Yanında kurmay başkanı bir yarbayla bir de binbaşı vardı. Beni nezaketle karşıladı. Fakat nezaketinin zorlama olduğu belliydi. Çünkü ‘siz’ diye başlayıp ‘sen’ diye bitiriyordu. Bir aralık söz benim ‘Dalkavuklar Gecesi’ adlı romanına geldi ve sayın komutan şu şahane sözlerle beni cidden habtetti:

      ‘Sen kendini kurnaz sanıyorsun ama biz senden daha kurnazız. Romanındaki şahıs isimlerinin tersten okunduğu zaman hakiki birer ismin çıktığını anlamadık mı sanıyorsun?’

      İşte benim bütün gizli maksatlarımı aydınlığa çıkaran ışıldak gibi bir zekâ karşısındaydım. Derhâl Yusuf Ziya Ortaç’ın başından geçen bir vakıayı hatırladım: Yusuf Ziya, iki yerli komünist için

Скачать книгу


<p>25</p>

TYB, Bütün Yönleriyle Necip Fazıl. 22-28 Mayıs 1993, İstanbul, Baskı Ankara 1994

<p>26</p>

1945 “Büyük Doğu”larının hep 4. sayfasında yayımlanan bu mahkemeler aynı zamanda karikatür çizimlerle resmedilmiş ve yazıların ortasına konmuştur.