Ordusunu Arayan Kumandan. Lütfü Şehsuvaroğlu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ordusunu Arayan Kumandan - Lütfü Şehsuvaroğlu страница 6

Жанр:
Серия:
Издательство:
Ordusunu Arayan Kumandan - Lütfü Şehsuvaroğlu

Скачать книгу

budur kaynağı!

      Ne yalanlarda var, ne hakikatta,

      Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.

      Boşuna gezmişim, yok tabiatta,

      İçimdeki kadar iniş ve çıkış.”

      Şiirin son bölümünde artık gerçeğe ulaşılmış gibidir. Şair iç dünyasındaki iniş ve çıkışları takip ederek mutlak hakikate erişme fırsatı bulmuştur. Bu her ne kadar birdenbire ve kestirme yoldan olmuşsa da bundan beis yoktur. Şiir zaten böyle imtiyazlı bir mahiyettedir. Yine nefsi azdıran, şehvetin sınırlarına iteleyen, kaldırımlarda sürükleyen gece, burada da bir başka rol yüklenecek; görünen yüzüyle karanlıklar, içteki, benlikteki aydınlığa ulaşmayı kolaylaştıracaktır.

      “Gece bir hendeğe düşercesine,

      Birden kucağına düştüm gerçeğin.

      Sanki erdim çetin bilmecesine,

      Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin”

      Bütün kapalı kapılar açılacak, atlas sedirinde mavera dede; ilahi yapının eşiğinde, çok boyutlu âlemde binbir avizeyle karşısına çıkacaktır. Eşyanın zerresinin taşıdığı o kâinata muadil hareket fark edilecektir. Atomlarda cümbüş donanma, şenlik hâlindeki bu hareket, o mutlak hakikat nuruna götürecektir insanı. Hem o nura götürecektir hem de o nurla kaplanmıştır.

      O büyük nizamın içinde boğulma, ezel ve ebed fikrine, duygusuna kanatlanma anlamı taşımaktadır artık. Böyle bir ahenk, bir büyük birliktir, şairin gölge varlıklarda artık barınabilmesi zordur.

      Burada Eflatun felsefesine, “eşyanın gerçekte fikirler dünyasının birer gölgesi olduğu” düşüncesine atıf vardır. Gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya çıktığına göre, şairin cüce sanatla uğraşması abes kaçacaktır; onun gözü artık büyük sanatkârlıktadır.

      “Kaçır beni ahenk, al beni birlik;

      Artık barınamam gölge varlıkta.

      Ver cüceye, onun olsun şairlik,

      Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta.”

      Büyük sanatkârlıkta gaye ötelere uzanmaktır. Gökte Samanyolu onundur, dipsizlik gölünde inciler onun. Böyle olunca da o zorlu nefis, şairi her gece batağa sürükleyen nefis, bu sonsuza yönelen benliğin önünde eğilecek, diz çökecektir. Zaten bütün mesele de özellikle şairde daha fazla olan o zorlu nefsin çökertilmesidir.

      “Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!

      Heybem hayat dolu, deste ve yumak.

      Sen, bütün dalların birleştiği kök;

      Biricik meselem, sonsuza varmak…”

      Necip Fazıl’ın birinci vasfı şair oluşudur. Aynı zamanda bir tiyatro yazarıdır. Senaryo romanlar yazmıştır, roman ve hikâye yazarıdır. Gazetecidir, deneme ve fıkra yazarıdır; “İdeolocya Örgüsü” ve “Büyük Doğu” ile bir ideologdur. Ama Üstad ve Sultan-ı Şuara unvanlarını şairliğinden almıştır.

      Annesinin arzusu istikametinde şair olmaya azmetmiş genç Necip Fazıl’ın Fransa’da tahsile gönderilmesi ve burada özellikle de Baudelaire’in zengin metafizik duyuşları ve hafakanlı şiirleriyle karşılaşması, şiirinin şekillenmesinde şüphesiz önemli bir faktör olmuştur.

      Türkiye’ye geldiğinde kendi edebî çizgisini bulacak olan şair, Mehmed Akif’in toplumcu Müslüman şiir dünyasını, ben merkezli içe dönük Müslüman şiir dünyasına dönüştürmüştür. Bunu belki bilmeden yapmıştır ama Akif’ten tamamen farklı bir kaygıyla ve kendi iç dünyasıyla uğraşırken yine onun konularıyla ve yine temelde aynı inançla farklı bir şiir yapısı ortaya çıkarmıştır.13

      1925 yılında “Örümcek Ağı”, 1928’de “Kaldırımlar”, 1932’de ise “Ben ve Ötesi” yayımlanmıştır. Bu üç şiir kitabı, şairin birinci dönemine ait eserlerdir ve daha sonra yayımlanan “Şiirlerim” ve “Çile” isimli kitaplarının önsözünde “şairi, kitaplık çapta vazifeli görenlerin ölçüsüne inandığını” belirterek, şairin kitaplık çapta tecellisine hasretini ilk defa “Çile” için ifadelendirmiş ve daha önceki döneme ait tasarrufun kendisine ait olduğunu haykırmıştır

      “Mal sahibi bensem bunları istemediğim, tanımadığım ve çöplüğe attığım bilinsin… Attıklarım, aldıklarımdan çok olan eski şiirlerimi yenileriyle demetledikten ve bu kitapta derledikten sonra meydana gelen şu kadar parça şiir, şu ana kadar şairliğimin tam ve eksiksiz kadrosu oluyor.”

      “Sonsuzluk Kervanı” 1955’te yani hayli zaman ara verdikten sonra yayımlanmıştır. 1962’de ise “Çile” yayımlanmış; daha sonra “Şiirlerim” adında toplanan şiirler yine “Çile” ismi altında defalarca yayımlanmıştır. “Çile”, yirmiye yakın baskı yapan ve edebiyatımızda “Safahat”tan sonra en çok satan eserler arasındadır.

      “Çile”nin birinci bölümünü “Allah” başlığı altında başta “Çile” olmak üzere on beş şiire ve yirmi beş beyite ayırmıştır. “Çile” ikinci dönem şairliğinin belli başlı şiirlerindendir. 1947 ve 1958 yılında yazılmış iki şiirin dışındaki şiirler 1972 ve sonrasına aittir.

      “Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum;

      Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum…”

      1934 yılına ait bu beyit, Arvasi Hazretleri’yle karşılaşmasından sonra kaleme aldığı bir şiirdir ve ömrünün önceki otuz yılını gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmakla yorumlamıştır. Yine aynı bölümde poetikasına yön veren sloganı buluruz:

      “Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış;

      Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış…”

      Bu mısralar da 1939 yılına ait. Yani “Çile”nin yazıldığı yıla…

      Allah’a Yakın İnsan

      İkinci bölüm “İnsan” başlığını taşıyor. “Şiirlerim” adlı kitapta “İnsan” bölümünün başında “Ben” şiiri var. Hani Üstad’ı en iyi tarif ettiğine, onun müthiş egosunu ortaya koyduğuna inanılan şiir. “Ben, kimsesiz seyyahı, meçhuller caddesinin / Ben, yankısından kaçan çocuk, kendi sesinin… Hep ben, ayna ve hayal; hep ben, pervane ve mum / Ölü ve Münker Nekir; baş dönmesi, uçurum.” “Çile”nin “İnsan” bölümünde ise yeni bir düzenleme yapılmış ve “Peygamber” şiiri bu bölümünün başına yerleştirilmiş, sonra “Sonsuzluk Kervanı” ve ardından “Bendedir” ve “Ben” şiirleri.

      Daha önceki kitaplardan birine ismini veren “Sonsuzluk Kervanı” beşlikler hâlinde ve a/b/b/a/a/a kafiye düzenindedir ve ilk mısra ile son mısra birbirinin aynısıdır. Burada üç ayakla seken topal köpek benzetmesiyle şairin nefsiyle ne kadar uğraştığı vurgulanmaktadır. Bu bölümde yer alan 1924 yılına ait “Serseri” şiiri de Üstad’ın atamadığı şiirleri arasındadır. Bu şiir bir Necip Fazıl klasiğidir.

      “Yeryüzünde yalnız benim serseri,

      Yeryüzünde

Скачать книгу


<p>13</p>

Mustafa Miyasoğlu, “Necip Fazıl Kısakürek”, İstanbul 1985