Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат страница 10

Жанр:
Серия:
Издательство:
Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

hemen bütün İspanya içinde fazilet ve irfanca kendisine denk olabilecek Cuzella’dan başka kız olamamasından ibarettir. Cuzella’nın bu zata nefret göstermesi dahi bizim kocakarıların tabirince “perisi hoşlanmamış” olmasından başka bir şeye yorulamaz.

      İşte, hikâyemizin şimdiki derecesine göre aldığımız bu kadar malumatla yetinmeye mecburuz. Bu malumat üzerine icap eden izahatı, bize hikâyenin ilerisine doğru devam etmemiz verecektir.

      Beşinci Bölüm

      Sinyor Alfons, Sinyor Pavlos’a çekeceği ziyafeti tedarik edenleri bir takım telaşlı kumandalar ile boşuna meşgul etmemek için geldiği zaman, her şeyi hazır bulmak tembihleriyle çıkıp gittiği vakit, kararı gereğince doğruca iskeleye ve Pavlos’un uskunasına gitti.

      Pavlos bu ziyarete bir nevi kendi ziyaretinin iadesi manasını vererek Alfons’u o yolda kabul etti. Hatta ziyaretinin iadesinde kendisinin Matmazel Cuzella tarafından da vekil olup olmadığını sorarak üstü kapalı şekilde kızın da niçin gelmediğini sorduğunda Alfons bu sorudan Pavlos’un meramını anlayıp Cuzella konakta kendisiyle uskuna ve çektiri kaptanları için bir kuşluk ziyafeti tertibiyle meşgul olduğunu söyledi ki bu şekilde kendilerinin davetli olduğunu da Pavlos’a anlatmış oldu.

      Damat efendi işbu daveti memnunen, hem de fevkalade bir memnuniyetle kabul etti. Zira kızın yanında ne kadar çok bulunsa sevgisini kazanabilmek hususundaki muvaffakiyetinin de o kadar kolaylaşacağını hesap ediyordu.

      Sofranın öğleyin hazır bulunması verilen karar gereği olduğundan tam zeval vakti Alfons ile Pavlos, kaptanları dahi beraber alarak konağa yöneldiler.

      Geldiklerinde her şeyi hazır ve amade bulup hatta Cuzella giyinmiş kuşanmış olduğu hâlde kendilerini karşıladı.

      Bu karşılama Cuzella için Pavlos gibi muhterem bir misafir hakkında yerine getirilmesi lazım gelen hürmet ve tazimi icradan ibaret idiyse de babasıyla Pavlos, yavaş yavaş imana gelmesine delil olduğu zannıyla pek ziyade memnun oldular.

      Uskunanın kaptanı Jeany, henüz Cuzella’ya takdim edilmemiş olduğundan takdim edildi. Ve kaptan Cuzella’yı ne kadar hürmetle selamladıysa da Cuzella ondan aşağı kalmayan bir hürmetle selamını aldı.

      O gün Pavlos ayağına bir siyah pantolon ve arkasına da yine siyah renkli kadifeden yapılmış gömlek giymiş ve onun üzerine de yine siyah kadifeden bir ceket giymişti. Kaptanların ikisi de o zaman maiyet gemileri kaptanlarına mahsus olan formayı giymişlerdi. Cuzella turuncu canfesten bir fistanı kendisine pek ziyade yakışık aldırarak giymiş ve babası ise her günkü kıyafetini asla bozmamıştı.

      Gerçi misafirler yemeği hazır buldular. Lakin Cuzella’nın öğretmeni Marie dahi davetli olup henüz gelmemiş bulunduğundan biraz vakit onu beklemek lazım geldi. Bu vakti Cuzella kaptanlara iltifat ve Pavlos’un bazı kinayeli sözlerine mukabele ile geçiştirdiği gibi Alfons dahi kâh Pavlos’un yüksek fikirlerine şaşmak ve kâh kızına evlilik tekliflerinin kabulünü ima eder manalı laflar atmakla geçirmiştir.

      Bu müddet yarım saat kadar uzadı. Nihayet Marie de görünerek Marie’nin misafirlere takdimi kaidesi icra olunduktan sonra hep birlikte sofraya oturuldu. Sofra üzerinde cereyan eden hâllerden birinci derecede dikkati çeken şey, Alfons’un, haddizatında oldukça oburlardan iken güya Pavlos’a bir nevi kibarlık göstermek gayretiyle yemeği kasten az yemesi ve Pavlos’un ise güya kendi sofrasında imiş gibi teklifsiz ve tekellüfsüz, istediği gibi yemek yemesi idi.

      Lakırtı sırasına gelince, misafirler gemici bulunmak hasebiyle en evvel birkaç günden beri esmekte bulunan havalara dair birkaç kelime söylendi. Sonra yemeklerin güzelliğinden ve sofranın intizamından bahsedildi. Nihayet Alfons’un sırıtarak, yılışarak söz açması üzerine evlilik bahsine geçildi.

      Alfons: (Marie’ye) “Rahibe kısmı evlilikten nefret göstereceğine dair verdiği sözü, ilk söz verdiği günkü kalbî kuvvet gibi bir kuvvetle muhafaza edebilir mi?”

      Marie: (büyük bir zarafetle) “Efendim, bir şey sual ettiniz ki ehemmiyeti, bizim insanlık havsalasına sığmayacak.”

      Alfons: “Niçin?”

      Marie: “Çünkü kalp üzerine bahis açtınız. Kalplerin sırlarını bilmek kime nasip olur ki hatta o bilgiye dayanarak bir hüküm verebilmek mümkün olsun?”

      Pavlos: “Evet, güzel cevaptır doğrusu.”

      Alfons: “Hayır, muradım o değil. İnsan bir kere de kendi kalbine müracaatla bir nispet buldurabilir ya!”

      Marie: “Buldurabilir ama bütün âlemi kendi kalbinin hissine tatbik etmekteki hata dahi ne büyüktür! Ya benim kalbimde kuvvet olmayıp da dün verdiğim sözü bugün geriye alacaksam, yirmi beş sene evvel verdiği sözü bugün hâlâ takviye etmekte bulunanları dahi kendi kalbimin hissine mi tatbik edeyim?”

      Alfons: (kızına) “Bu konudaki senin fikrin nedir kızım?”

      Marie: (öğretmenlik salahiyetiyle kıza söz bırakmayarak) “Bu konuda Cuzella’ya henüz herhangi bir düşünce telkin edildi mi?”

      Alfons: “Eninde sonunda edilecek değil mi?”

      Marie: “O hâlde sualinizi dahi, o telkin verildiği zaman sormak lazım gelmez mi efendim?”

      Pavlos: (kıza hoş görünmek suretiyle yaranmak için) “Evet, hak yine öğretmen cenaplarının elindedir. Bir kimseye henüz fikrinin ermediği şeyden sual edilemez. Mesela, bendeniz yirmi iki yirmi üç yaşında bulunduğum hâlde doksan yaşında ihtiyarların özel hâllerinden mesul olamam. Çünkü bu, tıpkı okumadığım bir ilimden mesul olmama benzer.”

      Lakırtı bu tarafa yöneldikten sonra, aradan biraz vakit dahi susmakla ve biraz da kaptan efendilerin evli olup olmadıklarına dair konuşmalarla geçti. Sonra yine Alfons’un başlamasıyla şu suretle bir lakırtı açıldı.

      Alfons: “Bana şu bahiste bir kanaat veremediniz gitti. Öyleyse bakalım, Marie Cenapları’na soralım ki bizzat kendisi verdiği sözden memnun mu kalmıştır?”

      Marie: “Ben böyle bir hitaba muhatap olabilecek zamanı da aşırdım. Artık elli yaşıma geldiğim hâlde…”

      Alfons: “A canım, vaktiyle diyorum, vaktiyle.”

      Marie: “Efendim, insan kısmı acayip bir hayvandır. Başka hayvanlar her hususta birbirlerine benzerlerse de insan böyle değildir. Fikrine her gün değil, her saat birbirine uymayan bin şey gelir. İşte bu sebepten, yani insanları aynı şekilde hareket ettirmek arzusundan dolayıdır ki kanunlar konulmuş ve her mesele belli kanunların hükümleri altına alınmıştır. Bu hâle göre bir rahibe için her şeyden evvel, bir kere söz vermek lazım. Söz verdikten sonra artık kendisine pişman olup olmadığı sual gerektirmeyip o konuda tabi olduğu kanunun kendisine ne derecede elverişli davrandığını düşünmek gerekir.”

      Pavlos: “Allah için bu cevap çok yerindedir. Pek haklıdır, bakınız ben de size şu ciheti söyleyeyim. Bazı delikanlılar dahi evliliğin, güya bazı mertebe külfetleri varmış diye evlenmek istemezler. Lakin bir aile saadetini düşününce mutlaka yürekleri yumuşar. Şu kadar var ki bunlar kendilerine yasak edilmediğinden pek canları isterse yine evlenebilirler. Eğer onlar dahi bir söz

Скачать книгу