Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат страница 7

Жанр:
Серия:
Издательство:
Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

meşgul olsun. Biz biraz da Pavlos ile Alfons’un karşılıklı konuşmalarına bakalım.

      O sabah Alfons limana inip Pavlos’un geldiğini liman reisliğinden haber alınca kendisine bir adam gönderip ziyaret kabul edip edemeyeceğini sordurmuştu. Pavlos ilk vazife olarak kendi ziyaretinin kabulünü rica etmekle ilk görüşme Cuzella’nın çektirisi içinde gerçekleşti.

      Hoş gelindiğine, safa bulunduğuna dair merasimden ve dün mektubu geldiği hâlde bugün kendisinin de gelişinden biraz söz söylendikten sonra Pavlos dün gelen mektubunda istirham ettiği hususların kabul edilip edilemeyeceğini gayet nazikçe ve edeplice sordu ve Alfons dahi bu teklifin kabulü cana minnet ise de Cuzella’nın henüz çocuk olduğundan mıdır nedir biraz naz göstermekte bulunduğunu ve fakat bu nazın asıl sebebinin birkaç vakitten beri bilemediği bir can sıkıntısına müptela olduğu meselesi olup yoksa onun da elbette bu izdivacı cana minnet bileceğini yine nazik bir tavırla anlatınca Pavlos, sevincinden ne yapacağını bilemedi.

      İkisi birlikte sandala bindikleri zaman konağa gitmeye ve Pavlos’u kız ile görüştürmeye niyet etmişlerdi.

      Yolda giderlerken Alfons kıza biraz yumuşakça davranmasını ve nişan meselesinde pek de üzerine varmayıp duruma göre hareketini ve işi oluruna bırakmasını da anlatmıştı.

      Sözün kısası, konağa vardılar. Damat ile peder evvela Alfons’un odasına girip sonra bir kere fikrini öğrenmek maksadıyla Cuzella’nın yanına bir hizmetkâr gönderdiler.

      Biçare kız, çarnaçar teklif olunan görüşmeyi kabul ederek yalnız giyinmek için biraz vakit istedi ve bu vakit içinde her zamanki sadeliğinden dışarıya çıkmamak üzere giyinip kuşanıp teşriflerini beklediği haberini gönderdi.

      Alfons ile Pavlos göründüler. Pavlos, başındaki kırmızı tüylü şapkasını çıkarıp birkaç adım ilerleyerek yerlere kapanırcasına kızı selamladıktan sonra çok güzel ve tesirli bir şekilde söze başladı:

      Pavlos: “Gerek pederiniz efendiye gerek çok nazik olan zatınıza köleliğimi arz etmek iştiyakını bir türlü yenemeyerek bu tarafa gelmek değil, can atmaya mecbur oldum efendim.”

      Kız dahi oldukça bir tevazu ile Pavlos’un selamını alarak cevap vermekten geri durmadı.

      Cuzella: “Mektubunuz hemen dün akşam gelmişti.”

      Alfons: “Öyleydi.”

      Pavlos: “Evet efendim, fakat bendeniz bu mektubu gemiye vereli bir aya yakındır. O gemi Melile önünde hava bekleyip kalmış. Onun bulduğu hava ile ben dahi yola çıkmışım da efendim, böyle hemen ikimiz beraberce gelmişiz. Bu hâle göre mektubu yine kulunuz getirmiş olsaydım da pek gecikmemiş olacaktı.”

      Alfons: (kahkaha ile gülerek) “Kah kah kah! Ne zekâ! Evet, mektubu kendiniz getirmiş olsaydınız yine pek çok gecikmemiş olacaktı. Bravo Sinyor Pavlos, hem şensiniz hem de zeki…”

      Pavlos: “Estağfurullah efendim. Matmazel Cuzella’nın zekâ ve irfanı yanında…”

      Cuzella: “Estağfurullah efendim.”

      Pavlos: “Bu sabah pederiniz efendi hazretlerinin bendelerine ettikleri iltifata nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum efendim. Fakat kendilerinin bu iltifatı mutlaka hakkımdaki hüsn-i teveccühlerinin7 tam olmasından kaynaklandığını bildiğim için teşekkürlerimin büyük bir kısmını dahi size takdim ederim.”

      Cuzella: “Babamın hakkınızdaki teveccühü gerçekten tamdır.”

      Pavlos: “Kulunuz, sizin yüksek hüsn-i teveccühünüzü ümit etmekteyim.”

      Cuzella: “Estağfurullah efendim. Teveccühün benim haddimin haricinde olduğunu bilmez değilim. Benim borcum, zatıalinize en büyük ihtiramlardan geri durmamaktır. Eğer bu borcumu güzelce yerine getirmeye muvaffak olursam gerçekten memnun olurum.”

      Alfons: (sırıtarak ve yılışarak) “Hürmet ve riayet denilen şey de teveccühten gelmez mi ya? Fakat bazı teveccühlerin gül gibi açılmasına bilmem ne mâni olur da…”

      Pavlos: “Ne kadar şairane bir benzetme buldunuz.”

      Alfons: (bütün bütün yılışarak) “Gerçekten beğendiniz mi?”

      Pavlos: “Yalnız bendeniz mi ya? Cuzella Hazretleri’nin bile…

      Alfons: (garipçe bir tebessüm ile) “Aman demeyiniz Sinyor Pavlos, şimdi Cuzella bir estağfurullah da bunun için basar.”

      Söz bu suretle başladıktan sonra her biri bir tarafa oturup muhabbette bir müddet daha devam ettiler. Pavlos Cadiz şehrinden malumat verdi. Yolda Sebte Boğazı’nı geçinceye kadar rüzgâr bordadan geldiği için uskuna yalpa yaparak biraz rahatsızca olmuşlarsa da boğazı geçtikten sonra artık âdeta pupadan geldiği için pek rahat geldiklerini anlattı. Alfons damadının her ince fikrini alkışlayarak karşılıyordu. Cuzella ise ne pek soğuk ne de pek ihtiramlı davranıp daima müdafaa ile hareket ediyordu.

      Sohbet ferah ferah bir buçuk iki saat kadar devam etti. Sonra Pavlos kalkıp yine yerlere kapanırcasına Cuzella’yı selamlayarak, birtakım çocuk aldatıcı diller daha dökerek geri döndü. Alfons kendisini dış kapıya kadar uğurladı. Sonra kızının yanına gelerek inceden inceye konuşmaya başladı.

      Alfons: “Galiba bu Cadiz’in havası pek güzel olmalı. Benim de Akdeniz’de uğramadığım iskele kalmadığı hâlde bu yaşa gelip de Cadiz’e uğramayışım gariptir. Ama havası güzel olmalı.”

      Cuzella: “Niçin?”

      Alfons: “Ya Sinyor Pavlos evvelki geldiği gibi mi? Yanakları al al olmuş.”

      Cuzella: “Ben dikkat bile etmedim.”

      Alfons: “Sen dikkat etmezsin ama ben dikkat ettim. Hem baksana kızım, bugün tedariksiz bulunduk ama yarın için Pavlos’a bir kuşluk ziyafeti vermek icap eder.”

      Cuzella: “Veriniz.”

      Alfons: “Veriniz değil, verelim. Konağın sahibi sizsiniz demektir. Sen bakmazsan ben ne yaparım? Hem ziyafeti senin namına vereceğim.”

      Cuzella: “İşte o olamaz.”

      Alfons: “Niçin?”

      Cuzella: “Ben gencim. Bir genç kızın bekâr bir adama ziyafet vermesi nasıl olur?”

      Alfons: “Allah Allah, yine mi inadı ele aldın? O ziyafette nişan merasiminizi de icra ederiz vesselam.”

      Cuzella: “Öyleyse beni yemekte bile bulamazsınız vesselam.”

      Alfons: “Eğer başka babalar gibi beni de zorlamaya mecbur edersen sayarım seni.

      Cuzella: “Siz de henüz aslı faslı olmayan bir iş için bugün, şu saatte beni ayaklarınız altına alıp döverseniz ben de sayarım sizi.”

      Cuzella’nın göze aldırdığı cesaret Alfons’a hayret verip la havle çekerek, burnundan soluyarak bir müddet düşündükten sonra, “Pek iyi, senin ziyafetin

Скачать книгу


<p>7</p>

Hüsn-i teveccüh: Saygı ile övme, takdir etme. (e.n.) 27