Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат страница 29

Жанр:
Серия:
Издательство:
Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

hikâye etti.

      Alfons: “Ee, ne zararı var? Varsın öyle olsun.”

      Pavlos: “Evet ama Üçüncü Pavlos buraya gelmiş. O adam gerçi kumpanyamızın azasıdır. Lakin bu dünya yüzünde ya o ya ben demektir.”

      Alfons: “Niye?”

      Pavlos: “Niye olduğunu sormanız lazım değil. Onun selameti benim ölümümde, benim selametim onun ölümündedir.”

      Alfons: “Acayip!”

      Pavlos: “Evet, biraz acayiptir. Daha acayibini isterseniz bu zat, kerimeniz Cuzella’yı seviyor.”

      Alfons: “Nasıl sevmiş?”

      Pavlos: “Orasını bilmem. Bildiğim şu ki o Cuzella’yı, Cuzella onu, yani ikisi birbirini seviyor. Hatta konuşmuşlar bile.”

      Alfons: “Korkarım bu bir düşman iftirası olmalı.”

      Pavlos: “Hayır efendim, hayır. Ben işi birinden haber aldım.”

      Alfons: “Üçüncü Pavlos’u buralarda gördünüz de mi?”

      Pavlos: “Benim onu görmem ihtimali var mıdır? O da bana hiç kendisini gösterebilir mi? Buraya bir rahip ile beraber gelmiş. Benim burada muamelem olan bir sarrafa bu rahip ile emir gönderip para aldırmış. Ben o rahip ile konuştum. Rahip, arkadaşının sırlarını bana söyledi.”

      Alfons: “Nasıl söyleyebilir ki, hem böyle bir tesadüf…”

      Pavlos: “Tesadüf değil. Buraya Üçüncü Pavlos gelmiş olduğunu ve yanında, filan kıyafette bir rahip bulunduğunu bana sarrafım haber verdi. Ben de rahibi özellikle bulup sordum. Herif beni tanımadığı cihetle hepsini söyledi.”

      Alfons: “Hayır efendim, hayır. Siz boş yere telaş ediyorsunuz. Hatta Cuzella’yı sahiden sevse bile buraya gelmek için refakat ettiği rahip neden bilsin?”

      Pavlos: (yürek çarpıntısıyla) “Canım niçin böyle söylüyorsunuz? Ben olanı biteni haber aldım diyorum. Daha ister misiniz? Rahip buraya, sizin konağınıza girmiş. Cuzella’nın odasına girmiş. Cuzella ile konuşmuş. Hatta Cuzella’nın öğretmeni Marie dahi orada imiş. Söylettim diyorum efendim, söylettim. Herifi âdeta sorguya çektim.”

      Alfons: (birdenbire aklına bir şey gelmiş gibi bir tavırla) “Anladım, anladım. Bu rahip genç, güzelce bir şey değil mi?”

      Pavlos: “Evet, sakalı, bıyığı tıraşlı. Gözü ağrıyormuş da gözlerinin üstüne kadar bir siyah canfes bağlamış.”

      Alfons: “Benim gördüğüm zaman gözleri ağrımıyordu.”

      Pavlos: “Siz onu nerede gördünüz?”

      Alfons: “Burada.”

      Pavlos: (yürek çarpıntısıyla) “Burada, konağınızda, değil mi? O rahip işte.”

      Alfons: “Evet ama o herif sizin rakibinizin arkadaşı değil. Bizim Marie’nin ahbabı imiş. Manastırdan gelmiş de kendisini araya araya burada bulmuş.”

      Pavlos: “O habislerin hepsi birbiriyle ahbap değil, âdeta kardeş, kız kardeştirler. Artık Marie’den de emin olmayınız.

      Alfons: “Canım, kız benim değil mi, istediğime veririm.”

      Pavlos: “Öyle ama el oğlu alır. Hem de size şunu da haber vermeliyim ki bu herif Müslüman’dır.”

      Alfons: (yüreği ağzına gelerek) “Müslüman mıdır? Müslüman ise kızımı nasıl alacak?”

      Pavlos: “Onlar alırlar. Çünkü dinsiz olanlardan başka Yahudilerden ve Hristiyanlardan da kız alabilirler. Yalnız kendileri için kâfir kızları şiddetle haramdır.”

      Alfons: “Güzel ama ben verebilir miyim?”

      Pavlos: “Kızınız herifi seviyormuş diyorum, seviyormuş! Evlilik de vaat etmiş. Herif mutlaka alır. Ona Hasan Mellah derler. Fas’ta Sidi Osman’ın oğludur.”

      Alfons: “Sidi Osman’ın oğlu ha! (büyük bir ehemmiyetle) Öyleyse belanın pek büyüğüne çatmışız. O herifin oğlu dahi mutlaka kendisi gibidir.”

      Sidi Osman ismi Fas’a yakın olan mahallere yıldırım gibi aksetmiş olduğundan Alfons her şeyden ziyade kızına taarruz eden adamın Müslüman olması bir yana, Sidi Osman’ın oğlu olmasına ehemmiyet vererek bu konuda pek kuvvetli bir tedbire lüzum gördü.

      Alfons: “Ee, bu müşkülün çaresi?..”

      Pavlos: “Bu müşkülün çaresi kolay. Bu herif şimdi Fas hükûmetinin eline geçse parça parça paralar.”

      Alfons: “Ee!”

      Pavlos: “Gidip bizim mutasarrıfı görürsünüz. Eğer bu herifi tutup Fas devletine teslim ederse Fas tarafından alacağı büyük mükâfattan başka, benim tarafımdan da istediğiniz kadar rüşvet teklif edersiniz.”

      Alfons: “İyi ama bir mutasarrıf bu işi yapabilir mi? Onu devlet makamına kadar arz etmeli. Çünkü bir yabacıyı yerine teslim etmek…”

      Pavlos: “Biz bu herife eşkıya nazarıyla bakarız. Eşkıyadandır diye teslim ettiğimizi icap eden yerlere yazarız.”

      Alfons: “İşte, bak öyle olur.”

      Damat ile kayınpeder biçare Hasan aleyhinde bu kararı verdiler ve bunun nasıl ve ne yolla icrası mümkün olacağını dahi konuştular.

      Alfons, damadına o kadar teminat verdi ki Pavlos mutlaka kızı kendisine verip başka birisine vermeyeceğinden emin oldu. Bu vaat, Pavlos’un elemlerini gidermeye yaradı. Alfons, her ne kadar Cuzella’yı bir daha göstermek istediyse de Pavlos böyle perişan hâliyle Cuzella’yı görmenin uygun olmayacağından bahisle artık dönmek için izin istedi ve kalktı gitti.

      Pavlos gittikten sonra Alfons başka hiçbir şeye bakmayıp çıldırmışçasına bir hiddet ve gazapla kalktı, kızının odasına gitti.

      Hatta yoklamadan gitti.

      Alfons: “Anladım efendim meramınızı!”

      Cuzella: (fütursuzca) “Neyi?”

      Alfons: “Pek güzel bir lakırtı. İşte, Üçüncü Pavlos namında bir Müslüman’ı seviyormuşsunuz.”

      Cuzella: (büyük bir cesaretle) “Müslüman olduğunu bilmem. Fakat inkâr da etmem. İftiharla söylüyorum ki Üçüncü Pavlos’u seviyorum. Sizin Beşinci Pavlos da üç dört yüz bin taler sermayesiyle kendisine başka bir zevce bulsun.”

      Alfons: “Ne halt eder?..”

      Cuzella: “En evvel, en sonra söyleyeceğim söz budur! İşte, ben bu haltı ettim! Bunun üzerine beni annemin yanına gönderebilmek de sizin elinizdedir!”

      Kız bu lakırtıyı

Скачать книгу