Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат страница 31

Жанр:
Серия:
Издательство:
Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      Zabit: “Sidi Osman’ın oğlu mu?”

      Mutasarrıf: “Evet ama kendisi kıyafet değiştirmiş ve gizleniyormuş. Daima ruhbanlarla düşüp kalkıyormuş. Hatta kendi maiyetinde de bir rahip varmış.”

      Zabit: “O rahibi bildim efendim, genç bir adam. Sidi Osman’ın oğlunu bilmem ve haber dahi alamadımsa da yeni gelen rahibi haber aldım. Arap’ı dahi ondan anlayabilirim.”

      Mutasarrıf: “Tamam, Arap’ı tutup hemen hapse atmalı.”

      Zabit: “Hapse mi?”

      Mutasarrıf: “Evet, sonra gelip bana haber vermeli.”

      Zabit: “Başüstüne efendim ama…”

      Mutasarrıf: “Aması, filanı yok. O adamı Fas hükûmetine teslim edeceğiz. Bunun için devletimizle Fas hükûmeti arasında haberleşme yapılmış, işe karar verilmiş. Emrim kesindir, haydi bakalım.”

      Polis zabiti, mutasarrıftan aldığı emir üzerine kendi dairesine gelince, hafiyelere, filanlara gereken emirleri vererek her birini bir tarafa gönderdi ve Madrid Oteli denilen hana dahi iki zabit gönderip birkaç günden beri orada misafir olarak ikamet eden Rahip Policon Efendi’yi de davet etti. Zabitler rahibi incitmeyerek izzet ve ihtiramla kaldırdılar, polis reisinin karşısına getirdiler. Polis en evvel kendisini şu suretle sorguya çekti

      Sual: “Siz rahip Policon Efendi imişsiniz.

      Cevap: “Evet efendim.”

      Sual: “Bu şehre nereden geldiniz efendim? “

      Cevap: “Portekiz’den.”

      S: “Demek oluyor ki yabancısınız?”

      C: “Rahip kısmı kimseye yabancı olmaz efendim.”

      S: “Bir Arap’ın maiyetiyle buraya gelmişsiniz?”

      C: “Hayır efendim.”

      S: “Rahip kısmına gerçeğe aykırı konuşmak yakışmaz ya?”

      C: “Evet, gerçeğe aykırı konuşmak yakışmadığı için hayır dedim.”

      S: “Ya kiminle geldiniz efendim?”

      C: “Cadiz şehrinde ticaretle meluf ve meşhur olan Pavlos’un ortaklarından genç bir sinyor ile geldim.”

      S: “İşte sorduğumuz adam odur. O adam Arap imiş.”

      C: “Yanlışınız var efendim, o adam benden iyi İspanyolca biliyor.”

      S: “Siz lisan bilmeye bakmayınız. Ondan iyi Arapça bilen İspanyol dahi bulunabilir.”

      C: “Eğer dediğiniz doğru ise bana hayret verir. Neyse efendim, işte ben o adamla buraya geldim. Bana çok hürmet etti. Bir hayli ihsanına da nail oldum.”

      S: “Şimdi o adam nerededir?”

      C: “Bak, orasını bilemem. Çünkü bu zat beni Madrid Oteline indirdi. Kendisi bazı işleri için başka yere gitti.”

      S: “Kendinize zahmet vermeseniz daha iyi olmaz mı?”

      C: “Estağfurullah, ne zahmet vereyim?”

      S: “Şu adamın nerede ikamet ettiğini bize haber verseniz. Zira kendisi gizli ve değişik kıyafette imiş.”

      C: “Nerede ikamet ettiğini bilseydim haber veririm.”

      S: “Demek oluyor ki mutlaka bilmiyorsunuz?”

      C: “Evet, bilmiyorum. Bildiğim kadarını söyledim.”

      Bu sorgulama bittikten sonra polis zabiti kalkıp mutasarrıfın huzuruna gitti ve ifade tutanağını arz etti. Mutasarrıf, ifade tutanağını okuduktan sonra “Bu Allah adamı papaz, fena adam değil. İstediğimiz malumatı verecek ama siz sualin yolunu bilemediniz. Şunu buraya getiriniz.” dedi. Rahibi alıp mutasarrıfın huzuruna getirdiler. Orada da şu suretle sorgulandı:

      S: “Siz Arap’ın nerede ikamet ettiğini bilmediğinizi söylüyorsunuz.

      Hâlbuki Üçüncü Pavlos namını alan bu Arap için sarraftan akçe almış olduğunuz bizce malumdur.

      C: “Evet efendim, doğrudur. Bana bir köylü adamla emir göndermişti. Ben de bu emri sarrafa verip bu akçeyi alarak kendisine gönderdim. Yok, estağfurullah yalan söylemem. Yüz talerini bana vermiş olduğundan o kadarını alıkoyup geri kalan iki bin dokuz yüz taleri gönderdim.”

      S: “O zaman bu adam köylerde miymiş?”

      C: “Evet efendim, köyden köye seyahat ediyormuş.”

      S: “Pekâlâ, siz burada misafir bulunan kibardan bir zata o Arap’ın burada bir kıza alakası olduğunu da haber vermişsiniz.”

      C: “Evet efendim, bir genç adam sormuştu da haber vermiştim.”

      S: “Alakası kime imiş?”

      C: “Burada Alfons namında bir tüccar varmış. Onun kızına alaka etmiş. Kız da kendisini severmiş. Bana bunu kendisi haber verdi.”

      S: “Ee, şimdi bu adamın nerede olduğunu mutlaka bilir misiniz?”

      C: “Bu adam ya Cartagena içindedir ya köylerin birisinde.”

      S: “Onu biz de biliriz. Fakat ikamet yerini soruyoruz.”

      C: “Onu bilmiyorum efendim. Gerçi bana birkaç defa geldi ama ben ona gitmediğim için yerini öğrenmeye de lüzum görmedim. Benim neme lazım? Ben dünyadan el çekmiş bir adamım. Biraz ihsanına nail olduğum kâfidir.”

      S: “Papaz efendi, sonra biz işi meydana çıkarırsak mahcup olmaz mısınız?”

      C: “Affedersiniz efendim. Beni yalancı yerine koyup da bu kadar tahkir etmek bana layık değildir. Sonra ben de derim ki, ya o zaman iş benim dediğim gibi meydana çıkarsa, yani ben o adamın Müslüman olduğunu bilmediğim gibi ikamet yerini dahi bilmediğim ortaya çıkarsa siz de mahcup olmaz mısınız?”

      S: “Ama bizim elimizde hükûmet hakkı var, sorarız.”

      C: “Ben de o hakkı tanıdığım için doğru cevap veriyorum ki baskı ve hakaret görmeyeyim diye. Hatta kusursuz tevazumdandır ki yabancı olduğumu belirterek sizden daha ziyade bir hürmet bile istemiyorum.”

      Sorgu bu şekle dökülünce mutasarrıf işin ehemmiyetini anlayarak rahibi salıverdi. Fakat polislere dahi bu rahibin daima nezaret altında tutulmasını tembih etti.

      Rahip Policon Efendi hükûmet kapısından çıkınca doğruca oteline gidip odasına girdi. Odacı “Şimdi bir rahibe gelip sizi aradı ve hatta biraz da beklediyse de gelmediğinizi görünce bir mektup yazıp bıraktı, gitti.” dedi. Rahip efendi mektubu açıp şu suretle okudu:

      Kardeşim,

      Cuzella

Скачать книгу