Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат страница 30

Жанр:
Серия:
Издательство:
Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

bir türlü, diğer saniyede onun tersine düşünüyordu.

      Kızcağız işin bu cihetini Marie ile birlikte müzakere etmek için, rahibeye bir hizmetkâr göndermek istedi. Ancak giden hizmetkâr tam konak kapısından çıkarken Alfons görüp men ile avazı çıktığı kadar haykıra haykıra “Asıl fesat o rahibe olacak kaltak değil mi? Onu bir daha burada görmemeliyim! Vallahi pek fena ederim!” dediğini Cuzella işitince işte o zaman işe ehemmiyet verdi.

      Cuzella’nın o akşamki, o geceki hâli acınacak kadar bir hâl idi. Bir hâle geldi ki kızcağız ne babasının tehdidine ve ne de Üçüncü Pavlos’un Müslüman olduğuna ehemmiyet vermeyip yalnız Marie’den ümit ettiği yardımdan mahrum kalacağı cihetle üzülüyordu.

      Gece sabaha kadar uyumadı dersek hata etmemiş oluruz. Zaten yetmiş iki saat kadar müddet içinde, belki yetmiş iki dakika kadar da gözlerine uyku girmedi. Hasan’ın resmini elinden düşürmeyip bu resme bakıyor, bir de hırsızın girmiş olduğu pencereye gözlerini çevirip âdeta çocuğun hayali içeriye giriyor zannediyordu.

      O gece şafakla beraber hizmetçisi Angelino’yu bir davetname ile Marie’ye gönderdi. Angelino, pederinin şiddetini bildiği cihetle ilk önce biraz tereddüt göstermişti. Fakat Cuzella “Ne olursa olsun, isterse beni öldürsün, mutlaka götürmeli.” diye her şeyi göze aldırarak ısrar etmesiyle kız dahi çarnaçar götürdü.

      Marie geldi. Alfons henüz yatağında bulunduğu cihetle ona görünmeden Cuzella’nın odasına girdi. Cuzella her şeyden evvel olan biteni Marie’ye hikâye edip Hasan aleyhinde verilen karardan haberi olmadığı cihetle onu haber verememişti. Marie, Alfons’un kendi aleyhindeki şiddetine hayret etti. Fakat bu şiddetin dahi mutlaka Pavlos tarafından gelmiş olacağını kestirerek o da ona karşı düşmanlığa hazırlandı.

      Marie: “Hepsi güzel, hepsi kolay. Fakat Üçüncü Pavlos’un Müslüman olduğuna ne dersiniz?”

      Cuzella: “Ah Marie’ciğim, ona hiçbir şey diyemiyorum. Nazarımda dinlerin cümlesi, insanları bir tanrının ibadetine davet ediyor ki yeri göğü, bütün âlemi o tanrı yaratmıştır. Hiçbir din yoktur ki yüce Tanrı’yı bizden az takdis etsin. Hiçbir din yoktur ki yüce Tanrı’ya bizden az yalvarsın. Dinlerin cümlesi iyilikleri tavsiye, kötülükleri menetmiyor mu?”

      Marie: “Öyle ama Müslümanlık bizim dinin aleyhindedir?”

      Cuzella: “Bana rahmetli Sipros bunun aksini söylüyordu. Bir din diğerinin aleyhinde olamaz. Bir politika erbabı, diğer politika erbabının aleyhinde olur, derdi. Müslümanlar, Protestanlık kadar dinimizin aleyhinde kıyam ettiler mi? Hâlbuki biz Protestanları yine de tekfir edemeyiz. Ne hacet? Rahmetli derdi ki Müslümanlar dahi Hazreti İsa’yı tanırlar.”

      Marie: “Gerçi hakkınız var, tanırlar. Lakin nikâhınız…”

      Cuzella: “Marie’ciğim, dinden maksat nedir? Cenabıhakk’a ve öteki inanacak şeylere inanmak ve onları takdis etmek değil mi? Ben nerede olsam bunu yaparım. Hristiyanların başka milletten kocaya varmalarına gelince, bunların da birincisi ben olacak değilim. Endülüs tarihinde az İspanyol kızının esamisi görülmez ki Müslüman kocaya varmıştır. Hem de Müslümanlar, eğer karıları Hristiyan ise dinlerine asla müdahale etmezler. Ondan sonra şark tarafında İstanbul imparatorları bile Osmanlı prenslerine kız vermiştir. Bu hâl Fransa’da dahi vukuya geldi. Hasılı, Hasan mı Pavlos mu diyeceğiz, beni seven adam muhabbette devam ettikten sonra, ona, o kadarcık nazım geçmez mi ki bana itikaden taarruz etmesin?”

      Marie: “Elbette taarruz etmez.”

      Cuzella: “Hatta ismimi bile değiştirmez. Nihayet ben bu Arap’ı seviyorum, çıldırıyorum. Ben onun için canımı bile feda etmeyi göze aldırıyorum. Artık onun Müslüman olması ve benim Hristiyan olmam bu muhabbeti menedemez. Sen şimdi git. Kendisini gör. Babamın şiddetini haber ver. İşin bir kolayına baksın.”

      Marie: “Nasıl kolayına baksın, bakalım?”

      Cuzella: “O bilir. Nasıl bakarsa baksın. Ben yalnız emirlerine muntazırım. Haydi diyorum, haydi, sen git. Zira şimdi babam uyanırsa iş fena olur.”

      Marie bu meselede yalnız dostu, öğrencisi, filanı Cuzella’nın arzusuna hizmet etmeyi göze aldırıp kızın din hususundaki fikir hürriyeti ve itikat genişliğine biraz canı sıkılmış ve ona bu hâlin rahmetli öğretmeninden geldiğini dahi anlayıp tek âdet yerini bulsun diye, ona da bir “Huda taksiratını affeylesin!” demiş idiyse de Müslümanların evlendikleri Hristiyan kızlara dince taarruz etmedikten başka hatta zevcesinin dinini muhafazaya bile gayret ettikleri hakkında bazı kitaplarda gördüğü fıkralar da hatırına gelerek zaruri ses çıkarmamıştı. Marie gittikten sonra Cuzella bir küçük düşünceye vardı. Yarım saat kadar başı göğsü üzerinde kalıp nihayet kalktı ve tatmin olmuş bir tavırla odasının içinde gezinmeye ve kitaplarını gözden geçirmeye başladı. Bu düşünce ile verdiği karar ise hiç şüphe yoktur ki şu idi:

      Âşığım beni mutlaka kaçırmaya mecbur olacaktır. Ben de kaçarım. Babamın şiddetini başka türlü menetmek mümkün değildir. Elbette kaçarım. Âlemde macerası olan biri de ben olayım.

      İnsan bir kere âlemde macera sahibi olmayı ve baba evinden de ayrılmayı göze aldırırsa ne kadar rahatlar? Özellikle henüz on beş on altı yaşında bulunan bir kızın bunu göze aldırması, ölümü göze aldırmak kadar bir şeydir.

      Beşinci Bölüm

      Cuzella’nın Marie’ye fikrini açarak hürriyetini Hasan Mellah’ın eline teslim edeceği hakkında bir haber ile kendisini Hasan’ın yanına gönderdiği sabah Alfons yatağından kalktığı vakit, o gece görmüş olduğu pek karışık rüyaların şerrinden kendisini muhafaza etmesi için Cenabıhakk’a dua etmişti.

      Dünkü gün Pavlos ile verdikleri kararı hâlâ beğenmekle beraber, Alfons kendisi dahi bir yol buldu. Kızının bir Arap ile sevişmesi konağına haydutların girişinden birkaç gün sonra duyulmuş olmasından ve özellikle bir haydudun yakayı ele vermeyip kaçmasından anlayarak yine o zamandan beri Cartagena’ya geldiği söylenen Üçüncü Pavlos’un, deniz haydutlarından olduğunu dahi hükûmete haber verirse hakkında daha ziyade şiddet celbedeceğini kestirdi.

      İşte Pavlos ile verdikleri karara bu düşünceyi de ilave ederek, bir hayvana binerek hükûmet dairesine vardı ve mutasarrıf bulunan zat ile görüşmek istedi. Hükûmet memurlarının en büyük riayetini18 kazanmak için ya kendisinden büyük bir memur olmak veyahut ahaliden ise hükûmet memuruna bir ihsan edebilmek derecesinde zengin bulunmak gerekeceği malumdur. Bizim Sinyor Alfons ise bir mutasarrıfın riayetine mazhar olacak şahısların ikinci kısmındandı ki bu ikinci kısım bir derece birinci kısma dahi üstün gelebilirdi.

      Sözün kısası, mutasarrıf Alfons’un istediği görüşmeyi reddedemeyerek bir odada gizlice kendisini huzuruna kabul etti. Bu odada mutasarrıf ile Alfons arasında konuşulanları bilmek, herkesin merak edeceği bir şeydir. Lakin böyle bir hükûmet dairesinde, gizli olarak konuşulanları kim işitebilir? Nihayet biz meselenin neye dair olduğunu biliyoruz ve Alfons’un teklif ettiği şeyin kabul olunduğunu da görüşmeden sonra mutasarrıfın vermiş olduğu emirlerden anlıyoruz.

      Görüşme son bulup da Alfons memnunen konağına döndüğü zaman

Скачать книгу


<p>18</p>

Riayet: İyi karşılamak, ağırlamak, hürmet etmek. (e.n.) 112