Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат страница 54

Жанр:
Серия:
Издательство:
Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

hem güldü. Nihayet sofranın sonu idi ki Monsieur Michelet şöyle bir fıkra nakletti:

      “Bir dostum vardı ki çok vakit İstanbul’da oturmuştur. Bu kadar müddet İstanbul’da oturduğu hâlde neye merak etse beğenirsiniz? Eski Acem yazarlarının yazmış oldukları romanların Türkçeye tercüme edilenlerine mahsus bir hoca tutmuş. Biraz Türkçe öğrenmiş. Hocasının yardımıyla birkaç romanı Fransızcaya tercüme etmiş. Birisini gördüm. Kerem namında bir âşık varmış. Aslı namında bir sevgilisini babası kendisinden kaçırdığı için o da arkasına düşmüş. Sevgilisi kaçmış, o takip etmiş. Âdeta herif dünyayı dönüp dolaşmış. Nihayet karnında gaz madeni mi varmış neymiş? Bir gün ateş alıp cayır cayır yanmış. Nasıl? Aşk gayretinde bulunanlar artık Kerem Ağa’yı yahut efendiyi, Kerem Bey’i, Kerem Paşa’yı, pek isterseniz Kerem Han’ı, kim bilir ne kadar övüp takdis ederler. Ben ne dedim? Hay ahmak, budala hay! Dünyada karı kıtlığına kıran mı girdi ki bir karının arkası sıra dünyayı dolaşmayı göze aldırdın? Aslı Hanım olmazsa Faslı Hanım… Biraz çirkince olur ise de bari arkasından koşa koşa insana dünyayı dolaştırmaz ya? Her hâlde daha muti, daha munis olur.”

      Monsieur Michelet’nin bu fıkrası meclise daha ziyade bir kahkaha verip sonra herkes yerli yerine dağıldı.

      İkinci Bölüm

      Yemek salonunda Monsieur Michelet’yi dinleyen kimseler içinde, lacivert kadifeden, güzel bir kat İstanbul elbisesi giyinmiş genç bir İspanyol bulunuyordu ki sohbetin cereyanı üzerine ağzını hiç açmaksızın büyük bir dikkat ve itina ile bahsi dinler ve yalnız aralıkta bir çehresinde alaycı tebessümler görünürdü. Eğer okurlardan birisi orada hazır bulunmuş olsa idi bu genç İspanyol’un bizim Hasan Mellah olduğunu tanırdı.

      Herkes sofradan kalkıp yerli yerine çekildikten sonra Hasan Mellah da yine bahsi geçen oteldeki odasına çekilip bir koltuk üzerine oturdu ve düşünmeye başladı. Kendi kendisine dedi ki:

      Bu Monsieur Michelet denilen herif dün akşam da yine böyle aşk ve alakaya dair bahis açmış idi de kendisini dinleyen bulunmadığı için bahsini tamamlayamamıştı. Bu akşam dahi bahsi açmak için bin vesile aradı. İddiası tabiat kaidesinin bütün bütün haricinde. Halk kendisini tasdik etti ama karının peşinde dolaşmak, akıl kârı olmadığına dair Kerem fıkrasını dahi söyledi. Sakın bu iş içinde Pavlos’un bir parmağı olmasın. Mutlaka vardır. Hınzır herif, benim Paris’e geldiğimi mutlaka anlamıştır da Cuzella’yı aramak fikrinden beni çevirmek için Monsieur Michelet’i böyle filozofça muhakemeye sevk etmiştir. Hem filozofça muhakemelerde bu kuvvet, bu safsata âlemde Pavlos’a mahsustur. Mutlaka Monsieur Michelet, Pavlos’tan almış olduğu dersi bize sattı. Dur bakalım, elbette işi anlarız.

      Hasan Mellah’ın böyle derinden derine, şu mülahazaya düşmüş olmasının haklı veyahut haksız olduğunu şimdilik bilemeyiz. Ancak her akşam sofrada Monsieur Michelet’nin başka bir meseleden bahsetmeyip daima evvelki meseleyi tekrar edip durması, Hasan’ın fikrine kuvvet verdiği gibi, birkaç akşam sonra Michelet bahsederken aralıkta bir gayriihtiyari gözlerini Hasan’a çevirmesi, bu fikrine bütün bütün kuvvet verdi.

      Hasan kendi kendisine Acayip, ben Fransızca bilmediğim ve yalnız İspanyolcanın yardımıyla Fransızcayı anlayabildiğim hâlde ve özellikle Monsieur Michelet ile hiçbir tanışıklığım yok iken benim yüzüme bakıp durmasında hikmet nedir? Âdeta söylediği sözlerin bana hitap olduğunu anlatmak demektir… diye düşüncelerinin isabetinden hiç şüphesi kalmadı.

      Her akşam kendisinin oturduğu iskemle yanında Orancak namında bir Portekizli oturuyordu. Hasan, kendisinin Monsieur Michelet’ye takdimini Portekizliden rica etmekle yemekten sonra Orancak, Hasan’ı “İspanya’nın en meşhur kaptanlarından Zerno” namıyla Monsieur Michelet’ye takdim etti.

      Artık Michelet’nin Hasan’a gösterdiği nazikçe muameleye dikkat etmeliydi. O kadar tevazu gösteriyordu ki İspanya’nın en meşhur kaptanlarından Zerno için bu kadar tevazu fazla olup olsa olsa Pavlos Kumpanyası’nın ileri gelen ortaklarından bir zata bu kadar tevazu yakışık alabilirdi. Neyse, Hasan da nazikçe mukabelede kusur etmeyip o akşama mahsus olmak üzere yalnız Monsieur Michelet’nin cerbezeli nutuk kuvvetini aşırı derecede överek vakit geçirdi. Yalnız o akşama da mahsus değil. Birkaç gün ve akşamı böyle afaki43 sohbetlerle geçirip nihayet bir gece Michelet’yi kendi odasına getirerek şöyle bir söz açtı.

      “Monsieur Michelet, birkaç gece sürmüş olan alaka ve aşk meselesi hakkında söylediğiniz düsturları kemaliyle kabul ettim. Meselenin bir ciheti kaldı ki onu da halletmek istiyorum.”

      Michelet: “Nedir bakalım delikanlı? Korkarım ki sizin başınızda da aşk ateşi alevlenmektedir. Ama buraya Paris derler. İspanya’ya benzemez, malum.”

      Hasan: “Elbette, oturduğum yerin Paris olduğunu ve İspanya’ya benzemeyeceğini bilmeyecek kadar ahmak değilim ya? Size soracağım şu ki, siz bir kızı sadece ondan istifadeniz için severdiniz, değil mi?”

      Michelet: “Tam da öyle.”

      Hasan: “Ya bir kızı sevip ondan istifade ettiğiniz esnada, bir diğer kız daha size istifade arz etse o zaman ne yaparsınız?”

      Michelet: “Bak, gerçek! Meselenin bu ciheti çatallaştı. Ama yok, çatallaşmadı. Onu da severim. Ondan da istifade ederim.”

      Hasan: “Güzel ama bu hâl mertliğe yakışır mı?”

      Michelet: “İstifade bahsinde mertliği aramamalıdır kuzum. Mertlik denilen şey istifade kaydında olmayan adama yakışır.”

      Hasan: “Bu fikrinizde sabit-i kadem44 misiniz?”

      Michelet: “Öyleyim.”

      Hasan: “Ama sonra dönmemeli.”

      Michelet: “Dönecek olsam söylemezdim.”

      Hasan: “Öyleyse geliniz benden de istifade ediniz.”

      Hasan’ın bu lafı üzerine Michelet’ye bir durgunluk geldi. Biraz da rengi attı. Müteakiben hiçbir şey olmamış gibi davrandı.

      Michelet: “Ben sizden ne istifade edebilirim?”

      Hasan: “Pavlos’tan ne istifade ediyorsanız daha ziyadesini.”

      Michelet: “Nasıl Pavlos?”

      Hasan: “Siz bu ismi tanımıyor musunuz?”

      Michelet: “Hayır!”

      Hasan: “Zihniniz başka düşünüp lisanınız başka şey söylerse uyuşamaz.”

      Michelet: “Bunu hiçbir vakitte, hiçbir şekilde kabul edemem.”

      Hasan: “Öyleyse size bir isim daha vereyim. Dominico Badia ismini de tanımaz mısınız?”

      Okuyucular unutmamıştır ki mahut Pavlos’un asıl ismi Dominico Badia’dır.

      Michelet biraz düşünür gibi ettikten sonra dedi ki:

      Michelet: “Hayır, bu ismi

Скачать книгу


<p>43</p>

Afaki: Kıymetsiz sözler ve meseleler. (e.n.) 201

<p>44</p>

Sabit-i kadem: Mizacı oynak olmayıp işine ve sözünde kararlı olan, yerinde direnen. Sözünde duran. (e.n.) 202