Türkçeyle Yaşamak. Leyla Karahan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türkçeyle Yaşamak - Leyla Karahan страница 13

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Türkçeyle Yaşamak - Leyla Karahan

Скачать книгу

çalışkandı. Türkçe konuşurken bazı kelimeleri hatırlayamaz, yüzü kızarırdı. Biz hemen söylerdik o kelimeleri. Çok iyi bir öğrenciydi. Sonra Mübeccel vardı. Mübeccel Belik (Kıray) sonra bizim fakültede sosyoloji profesörü oldu. Behice Boran’ın yanında doktora yaptı. Amerika’ya gitti, geldi. İzmir valisi Fazlı Güleç’in kızı Altıntaş, çok sessiz bir kızdı, fakat çalışkandı, arkadaşlarına karşı iyiydi. Yani öyle tepeden bakan bir hâli yoktu. Çok iyi arkadaşlık ederdik. Bir defasında dirseğinden yırtılmış önlüğe annesi yama yapmış. Okulda bazı arkadaşlar, aa, vali kızı yamalı önlük giyiyor, diye bir tuhaf bakmışlardı. Onun bir de ablası vardı Yıldız adında. Belki bir, bir buçuk yaş büyüktü bizden. O da bir üst sınıftaydı. Altıntaş bizim sınıfımızdaydı. Liseyi bitirinceye kadar beraber olduk. İstanbul’da üniversiteyi bitirmiş, evlenmiş, fen profesörü olmuş, Altıntaş Güleç (Büke). Güzel arkadaşlıklarımız vardı lisede.

      – Ortaokul ve lise kıyafetleriniz nasıldı?

      – Hatırımda kaldığına göre, lacivert kumaştan askılı bir eteğimiz vardı. İçine de beyaz bluz giyerdik. Kıyafetimi Urla’daki komşumuz Pakize Hanım dikmişti bana. Giydiğim zaman çok hoşuma gitti, ortaokula başlıyorum diye tabii.

      – Okulda şapka giydiniz mi hiç Hocam?

      – Giydik, kasket giyerdik. Ve o kasketi de hiç çıkarmazdık. Bazen müdürlerimiz, muavinlerimiz kontrol ederlerdi, kasket giyiyor muyuz diye. Lisede kıyafeti önlüğe çevirdik. Beyaz yaka takardık ve bir de siyah val çorap giyerdik.

      – Val çorap?

      – Val çorap, biraz ince çorap, ince siyah çorap. Diz üstü, ama öyle kilotlu çorap değildi, lastikle bağlanırdı. Hiç kimse renkli çorap giyemezdi ve zaman zaman kontrolden geçirilirdik.

      – Biraz da İzmir’den söz edelim. İzmir’i sevdiniz mi Hocam?

      – İzmir bambaşka… Çok güzel bir şehirdi. Bir kere büyük bir şehir, bakımlı bir şehir, evleri güzel. Hepsi değil ama bizim oturduğumuz evler güzel olunca ben ister istemez Nevşehir’le bir karşılaştırma yapıyor ve çok güzel buluyordum. Sokakta keten helvası satılır, dondurma satılırdı. İzmir’in çok güzel dondurması olurdu. O zaman dondurma da şimdiki usullerle yapılmazdı; dağdan kar getirirlerdi dondurmacılar. O karı pekmezle karıştırıp dondurma yaparlardı. Ama çok güzeldi. Güzel güzel dondurma şarkıları söylerlerdi. Biz de hevesle alır, yerdik. Yani çok nezih, çok gelişmiş bir bölgeydi.

      – Hocam, Nevşehir’de de karla pekmezi karıştırıp yerlermiş; böyle bir şey hatırlıyor musunuz?

      – Evet, ama ben yemedim.

      – İzmir’le devam edelim Hocam.

      – İzmir’de en çok sevdiğim şeylerden biri de peksimettir. Rahmetli babam peksimet getirirdi bize. Fırınlarda mis gibi kokardı o peksimetler, çok hoşuma giderdi. Ben ortaokuldayken beni alır, Kordonboyu’na, Bahri Baba Parkı’na götürür, gezdirirdi. Bunlar güzel bir hatıra oluyor insan için.

      – Siyasetle ilgilenir miydi aileniz?

      – Babam ilgilenmezdi. Ağabeyim de Serbest Fırka’yı beğenirdi. Hatırlıyorum, bir gün Serbest Fırka’nın kurucusu Fethi Okyar’ın resmini getirmişti. Serbest Fırka o yıllarda çok revaçta idi. Atatürk’ün isteği ile kurulmuştu. Ülkeyi tek partiden kurtarmak için herhâlde. Fakat biz çocuk olduğumuz için, politikayla fazla ilgimiz yoktu.

      – Hocam, Atatürk’ü gördünüz mü?

      – Maalesef hiç görmedim. Ben ilkokuldayken bir gün dediler ki Atatürk gelecek Urla’ya. İzmir’e gelmiş, Urla’ya da gelecek. Biz hazırlandık, onu karşılamaya gittik. Şimdi gelecek, şimdi gelecek diye beklerken ne oldu bilmiyorum gelişi iptal edildi. Biz de ağlayarak döndük evlerimize. Hiç karşılaşmadım Atatürk’le. O vefat ettiğinde on altı yaşındaydım; İzmir’deydik, lise ikinci sınıftaydım. Haberi aldığımızda arkadaşlarla hüngür hüngür ağladık. Dört beş arkadaş Keçecilerden gelirken, işin alayında olan birisi kahvenin önünde oturmuş, yanındakilere “Aa!”, dedi, “Sevsinler ne de güzel ağlıyor şunlar.” O kadar üzüldüm ki hem bizimle hem de Atatürk’le alay ediyorlar diye. Ne oldu bilmiyorum, ben arkadaşlardan ayrıldım, gittim adamın suratına bir tokat indirdim. Adam ne olduğunu anlayamadı ama yanındakiler de “Hak ettin.” dediler.

      – Çevrenizde Atatürk’ün ölümüyle ilgili ne gibi tepkiler vardı Hocam?

      – Çok büyük üzüntü vardı. Atatürk, İzmir’i Yunan işgalinden kurtarmış, İzmir’de ve memlekette her şeyi yoluna koymuş, yeni bir devletin kurulmasına ön ayak olmuş. Çok büyük hizmet vermiş memlekete. Böyle hizmet veren bir insana herkeste bir minnet duygusu vardı, bilhassa İzmir’de. Belki bazı yerlerde bunu kuvvetle hissetmezlerdi, fakat İzmir, Yunan mezalimine sahne olduğu ve çok büyük sıkıntılar çektiği için Atatürk’e bağlılık, İzmir’de çok daha kuvvetliydi.

      – Peki babanız görmüş mü Atatürk’ü?

      – Tabii, tabii, onlar görmüşler. Herhâlde İzmir’e geldiğinde…

      – Hocam, biraz konuyu değiştirelim. Lise yıllarında kız-erkek ilişkisi nasıldı? Erkek arkadaşınız falan olur muydu?

      – Hayır, hiç yoktu, çünkü kız lisesiydi bizimki.

      – Okulda olmasa bile, çevrede, başka okullarda kız-erkek ilişkileri?

      – Vallahi, ortaokulda da lisede de hiç erkek arkadaşım olmadı benim, hiç olmadı. Yalnız ilkokulda oldu, normal arkadaşlık. Çünkü ilkokul kız-erkek karışık zaten. Erkeklerle de arkadaşlık ederdik. Aile dostlarımızın çocukları vardı. Mesela İzmir’de Posta Müdürü, Arapsunlu bir zatın hanımı olan Süreyya Hanım teyze ile görüşürdük. Orhan Bey adında bir oğlu vardı. Bize akşam oturmasına gelirlerdi. Sonra Ankara’ya Ziraat Bankasına nakletti memuriyetini Orhan Bey. Ben Ankara’ya tahsil için geldiğim zaman hiç kimseyi tanımıyordum. Ara sıra Orhan ağabeye giderdim, Ulus’taki Ziraat Bankasına. Benimle ilgilenirdi. Ben de İzmir’den bir dostu, bir aile yakınını görüyor gibi olurdum. Başka da erkeklerle falan bir arkadaşlığım olmadı.

      Üniversite Yıllarım ve Ankara

      – Hocam, liseden sonra üniversite hayatınız başladı. O yıllarda üniversiteye nasıl giriliyordu?

      – Liseden pekiyi derecede mezun olanları, hele olgunluk sınavı pekiyi olanları sınavsız alıyorlardı. Benim her iki mezuniyet diplomam da pekiyi olduğu için istediğim fakülteye hiçbir sıkıntı çekmeden girebilirdim. Bazı fakülteler derecesi düşük olanları imtihana tabi tutuyorlardı. Liseyi bitirdiğim zaman üniversiteye gitmem sıkıntı konusu oldu. Çünkü İzmir’de üniversite yok. Ya İstanbul’a ya Ankara’ya gitmem gerekiyordu. Harp yılları, karartmalar vardı ve çok sıkıntılı bir dönemden geçiyorduk.

      – Hangi yıldı Hocam?

      – Yıl 1940. Ankara’ya geldim. İzmir’de Gazi Eğitim Enstitüsünün yazılı sınavına gireyim dedim, girdim ve

Скачать книгу