Türkçeyle Yaşamak. Leyla Karahan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türkçeyle Yaşamak - Leyla Karahan страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Türkçeyle Yaşamak - Leyla Karahan

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      – Kaçamıyorlardı, kaytarma imkânı yoktu.

      – Hocam, ilkokul öğretmeniniz Ahmet Bey’di. Biraz da öğretmenlerinizden söz eder misiniz?

      – Ahmet Bey birinci sınıfta öğretmenimizdi. İkinci sınıfta Münevver Hanım diye sarı saçlı, çok güzel tatlı bir öğretmen geldi. Ahmet Bey’in bana karşı tutumu nedir, herhangi bir fikrim yoktu. Ama Münevver Hanım çok ilgilenirdi benimle. Bir gün bahçede gezerken, “Gel.” dedi, “Senin ceplerini sökeceğim.” Niye sökeceğini bilemedim. Hep elimi cebime sokuyordum, alışkanlık hâline gelmişti. Bu alışkanlığımın farkına vardığı için, bunu engellemek istedi ve ceplerimi söktü. “Tamam, bundan sonra elini sokacak bir yer yok.” dedi. Çok ilgilenirdi benimle.

      – İlkokulda dersleriniz nasıldı?

      – Bir gün okul toplantısı oluyor, durumumu öğrenmek için babam gitmiş, okula sormuş, nasıl diye. “Oo, çok iyi, çok memnunum.” demiş. Babam geldiği zaman sordum: “Öğretmenimle görüştünüz mü, ne dedi?”, “Senden çok memnun, iyi çalışıyormuşsun.” dedi. Bu benim üzerimde öyle bir yapıcı etki yaptı ki bundan sonra, ben daha çok dikkat etmeye ve daha çok çalışmaya başladım. Zaten çalışmayı seven bir insandım, fakat oyuna düşkünlüğüm yüzünden zaman zaman kaçtığım olurdu.

      – Başka hocalarınız?

      – Efendim, üç, dört ve beşinci sınıflarda benim hocam olan bir hanım vardı. Feriha Barlas. Fevkalade iyi öğreten biriydi. O mezun etti beni ilkokuldan. İstanbulluydu. Çok zarif, genç bir hanımdı. İzmir Kız Lisesinden mezundu. Sonra öğretmenlik sertifikası almış. İlk defa hocalığa başlamış. Bizim fakültedeki Profesör Mebrure Tosun’un arkadaşıymış. İki kardeşi vardı, elektrik fabrikası kurmuşlar, orada çalışıyorlardı. Babası da reji müdürlüğünden emekliydi. Benim babamın arkadaşıydı. Daha doğrusu babamın dükkânına gelir, otururlardı, sohbet ederlerdi. Bir gün babam okula gelmiş, Feriha Hanım’la konuşmuş, beni sormuş, nasıl bizim kızın durumu diye. Feriha Hanım, “Çok iyi, çok memnunum, kafalı ve çalışkan bir kız.” demiş. Babam, “Hocan senden çok memnun; çalışkanlığı sakın bozayım deme.” Bana ondan sonra bir güç geldi… Demek ki bir insanı teşvik edici sözler söylenirse bunun çok olumlu etkileri oluyor. Aman hocama mahçup olmayayım diye çok iyi çalışırdım, vazifeleri yapardım. Üç sene okuttu beni.

      – Yıllar sonra hiç görüştünüz mü ilkokul öğretmenlerinizle?

      – İzmir Kız Lisesine gittiğim zaman tatillerde ara sıra gelir, Feriha Öğretmenimi ziyaret ederdim, çok memnun olurdu.

      – İlkokulla ilgili başka neler hatırlıyorsunuz Hocam?

      – İlkokulu Urla’da bitirdim. Urla’da okul hayatı çok iyiydi. Müdürümden memnundum, hocamdan memnundum. Yalnız kötü bir huyum vardı; sınıfta arka sırada hep ayakta dururdum. Boyum uzundu ya, boy sırası yapıldığı zaman arkaya düşerdim. Enerjim çok fazlaydı herhâlde. Öğretmenim otur kızım derdi, otururdum, biraz sonra yine kalkardım.

      – Anneniz mi babanız mı uzun boyluydu Hocam?

      – Annem daha uzun boyluydu… Sonra, isterdim ki hep derse kalkayım. Çalışırdım, derse kalkmak isterdim. Bir de akşamları babam beni dinlerdi. Bugün ne öğrendiniz, hoca size ne öğretti diye sorar, ben de anlatırdım.

      – Bu çok güzel bir yöntem Hocam.

      – Evet, beni dinlerdi, anlat bana derdi. Ben babama anlatırdım. O anlatış, zannediyorum bende konuşma melekesinin düzelmesine, iyileşmesine, düzgün konuşmaya fırsat hazırladı.

      – Anneniz ilgilenir miydi bu okul meselesiyle?

      – Hiç ilgilenmezdi. Babam ilgilendiği için annem başka şeylerle uğraşırdı. Annem yalnız yedirsin, içirsin, giydirsin; o işlerle meşgul olurdu. Ama babam benim okul durumumla çok yakından ilgilenirdi.

      – Hocam, sınav sistemi nasıldı ilkokulda, hatırlıyor musunuz?

      – Hocalar teker teker çağırırlardı, sorular sorarlardı, cevap verirdik. Mezuniyette bir heyet olurdu. O heyet, teker teker alır içeriye, heyetteki hocalar soru sorarlardı. Zaten ben başarılı bir öğrenciydim ve bütün sınıfları birincilikle bitirdim. Yalnız hiç unutmuyorum, mezuniyet sınavları sırasında bana bir elbise dikiliyordu. Yeni elbisenin hevesiyle dersleri biraz ihmal etmiştim. Yine de başarılı oldum.

      – Hocam, okumaya yeni yazı ile başladınız tabii.

      – Evet… 1929’da ilkokula başladım. O zaman harf inkılabı yapılmıştı. 1934 yılında da birincilikle mezun oldum. Yeni yazıyı öğrendim. Yalnız, akşamüstleri biz okuldan çıktığımız zaman, halk gelirdi, hanımlı erkekli gruplar. Bizim öğretmenlerimiz onlara yeni yazıyı öğretirlerdi, ders verirlerdi. Millet Mektepleri açılmıştı. Çok iyi hatırlıyorum. Benim ağabeyimin hanımı Şadiye yengem, o zaman Millet Mekteplerine gidiyordu. Yeni harfleri öğrenmeye çalışırdı.

      – Hocam, hep el yazısı yazıyorsunuz. İlkokuldan gelen bir alışkanlığınız olmalı. Biraz da zor okunuyor yazınız. Mesela 8’lerinizi 9 diye okuyorum. İkisi birbirine çok benziyor.

      – Ben eskiden beri böyle yazarım; doğru, biraz zor okunur yazım.

      – İlkokul kıyafetiniz nasıldı?

      – Siyah önlük, beyaz yaka takardık. Her pazartesi hoca gelirdi. Kontrol ederdi, yakamızı takıyor muyuz, dişlerimizi fırçalıyor muyuz, fırçalamıyor muyuz? Ellerimize, tırnaklarımıza, hatta bazen saçlarımıza bakarlardı. Acaba saçlarımızda bit var mı diye. Bazı öğrencilerde bit oluyor tabii. Her sene değilse bile iki senede bir önlük yapılırdı. O önlüğü tertemiz giyerdik. Lisede formamız lacivert etek, beyaz bluz ve siyah çoraptı.

      – Sınıfınız kalabalık mıydı?

      – Sınıfımız pek kalabalık sayılmazdı. Otuz beş kırk kişi. İki bölümdü okulumuz. Bir ve ikiler ön tarafta, üç, dört ve beşler arka taraftaki bölümde ders görürlerdi. Kapıdan girdiğimizde çiçeklerin bulunduğu geniş bir bahçe ve bir ana bina vardı. Ana binanın üst katı müdür odasıydı. Etrafında ve alt katta da sınıflar bulunurdu. Bir de arka tarafta bir bölüm vardı, arka bahçeden gidilirdi. Orada da üç sınıf vardı; üçüncü, dördüncü, beşinci sınıflar. Ben birinci sınıfla ikinci sınıfı, asıl binanın ikinci katında okudum. Daha sonra da ek binada…

      – Erkek-kız karışık mıydı sınıflarınız Hocam?

      – Bizim zamanımızda erkek-kız karışıktı. Koca koca çocuklar vardı. Demek ki zamanında mı gitmemişler, ne olmuş? Yahut boyları uzundu. Hatta annem, kızım derdi, erkek çocuklarla fazla arkadaşlık etmeyin, aman ha. Kim bilir nasıl bir şüpheye kapılıyordu? Bir defasında, teneffüsteydik. Hiç unutamıyorum, müthiş bir patlama oldu okulda. Dehşetli bir an yaşadık. O büyük çocuklardan biri, elindeki bir şeyi patlar mı, patlamaz mı diye sobaya atmış. O zamanlar soba ile ısınıyorduk. Sobaya atmasıyla birlikte öyle bir gürültü, öyle bir patlama oldu ki bütün sınıflara sirayet

Скачать книгу