Unutmağa Kimse Yok. Kemal Abdulla

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Unutmağa Kimse Yok - Kemal Abdulla страница 16

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Unutmağa Kimse Yok - Kemal Abdulla

Скачать книгу

gün önce

      Mağaranın içinde Gulamhüseyin öğretmen ile Behram Emmi

      Gulamhüseyin öğretmenin mağaradaki nakışları (işaretleri) eliyle teker teker az kalsın yerinden koparırcasına incelemesi, Behram Emminin pek hoşuna gitmedi.

      “Öğretmen ne yapıyorsun? Kazıyıp koparırsın, etme, eyleme.”

      “Ne yaptım ki?” Gulamhüseyin öğretmen arkasına dönüp sinirle Behram Emmiye baktı. “Bir şey olmaz, merak etme çok sağlamlar.” (“Yani bunun altında gümüş de mi yok? Keşke bu (Behram Emmi) olmadan buraya girmek mümkün olsaydı.”

      “Yarın öbür gün şehirden büyük büyük âlimler gelecek, gelip bakacaklar, olmaz ki…”

      “Ben bir şey yapmadım. Ne yaptım ki ben? “Hele bir çocukları getireyim, buraları darmadağın etsinler de görün.”

      Gulamhüseyin öğretmen özlem dolu ve aç gözleriyle etrafı bir daha dikkatlice inceledi. “Yok, neyse bir şey var bu işin içinde. Öyle tesadüf falan değil. Bu yazılar burada boşuna peydahlanmamış. Behram bir şeylerin farkında, o yüzden sürekli buralarda dolaşıyor. Nakışların altında kesinlikle bir şeyler var.”

      Gulamhüseyin öğretmen Behrem emmiye anlamlı anlamlı baktı, mağaradan dışarı çıktı.

      Yine muhtarlık.

      Behram Emmi ile Mübariz Efendi

      “Ne olmuş?” Gulamhüseyin öğretmenin başına buyruk davranışlarını çok iyi bilen Mübariz Efendi önce bir şey anlamadı.

      “Şu olmuş. Nakışlara dokunan kimselerin kesinlikle öleceğini söylemişti bana.”

      “Kim söylemişti?”

      “Mağara ruhu.”

      “Ya Behram sen ne diyorsun?” Mübariz efendi artık dayanamadı, adam akıllı sinirlendi, yerinden kalktı, pencerenin karşısına geçti. Dışarıya bakarak sinirlerini yatıştırmaya çalıştı. Okulda dersler bitmişti. Öğrenciler ellerinde okul çantaları ikişer üçer muhtarlığın önünden geçip evlerine gidiyorlardı. Yüksek sesle, birbirlerinin sözünü keserek konuşuyorlardı. Bu saatlerde muhtarlığın önündeki meydan hep kalabalık olur. Aklı bir anlığına mağara gidip gelen Mübariz Efendi yüzünü Behram’a dönmeden esip gürledi:

      “Sen ne diyorsun? Kim ölecek, nasıl ölecek, neden ölecek? Bütün bu ilçede hatta belki Azerbaycan’ın tamamında Gulamhüseyin gibi azman adam yok. Manda gibidir, boğa gibidir o, bilmiyorsun, ömür hayatında bir kere bile hastalanmamış. Komşumdur, ben iyi bilirim onu. Sen bilmiyor musun?”

      “Biliyorum, ben de biliyorum” dedi Behram Emmi hüzünle.

      İki gün sonra

      Bunun üzerinden çok geçmemişti, köye haber yayıldı; Gulamhüseyin öğretmen akşam uyumuş sabah yerinden kalkmamıştı. İnanılacak gibi değil, ama uykudayken can vermişti. Ağlaşmalar, ağıt yakmalar… Ani ölüm zor iş, nedenini ailesi hısım akrabası bildi mi, bilmedi. Mübariz efendi Behram Emminin anlattıklarını hatırladı, onlar ile bu olay arasında kolayca bağ kurdu ve bu defa gerçekten ürktü. “Doğru söylüyormuş, ateş olmayan yerden duman çıkmaz.” Havalanmış gibi dolaştı Mübariz Efendi birkaç gün. Gulamhüseyin öğretmenin yas yerinde Behram Emmiden de uzak durmaya çalıştı her nedense. Ama hüzünlü bir akşamüzeri neyse anlamadığı bir şey onu sürükleyip Behram Emminin kapısına getirdi. Çoban Kalpağı her zamanki gibi sırtını Venk dağına vermiş duruyordu. Venk dağı kendisi ortalıkta yoktu, yerinde devasa bir gölge vardı. Mübariz Efendi dağa doğru bakamadı. Ufaklığın altında mindere yaslanıp bir süre ikisi de sessiz oturdu. Birbirlerinden kaçırdılar bakışlarını.

      “Gördün mü?” Sessizliği ilk Behram Emmi bozdu.

      “Gördüm.” Yanıt geldi Mübariz Efendiden.

      F. Q.’nin köye gelişinin ilk gecesi.

      Behram Emminin heyecanı

      Behram Emmi arka odaya geçti, yatağına girdi. Evet, yağmur yağıyordu ama evin çatısından damlaların sesi duyulmuyordu. Behram Emmi hemen durumun farkına vardı. “Acaba bu çocuk nasıl, bir şey anladı mı? Bu yağış zaten bir işarettir, keşke bu defe sonuç alınsaydı… F. Q.’nin şansı yaver gidip okuyabilseydi yazıyı.” Behram Emmi F. Q.’yi beğendi. “Temiz, saf bir insana benziyor. Böyleleri işini yarıda bırakmaz. Okumadan gitmeyecek buralardan.” Bakü’den gelenlerin (uzmanların) onun evinde kalmaları Behram Emminin gururunu okşuyor, saygınlığını bir beş arttırıyordu. Behram Emmi mağarayı (oradaki yazıyı) bulmasından, açığa çıkarmasından öte şehirden gelen konukların onun evinde kalmalarına seviniyordu. Mübariz Efendi arada bir onun bu sevincine soğan sıksa da (bazen saygın konuklardan birisini alıp, televizyon izlemek bahanesiyle evine götürüyor ama bundan fazlasına da gücü yetmiyordu), Behram Emmi bunu umursamıyor (“kıskanıyor, kıskanıyor, kıskançlık bunun kanında canında var”) , Bakü’den gelen konuklara (Enstitü çalışanlarına, onlara eşlik eden ilçe yetkililerine ve de Mübariz’in bizzat kendisine) hizmet vermekten özel bir keyif alıyordu.

      F. Q. kapıyı açtı, yavaşça içeri girdi. Dikkatli davranmaya çalışsa da ayağı bir şeylere takıldı (ışığı açmak istememişti), iskemleymiş, onu bir kenara kaldırdı, kendi odasına girdi. Önce bavulunu açmak, eşyalarını yerleştirmek istedi ama çok yorulmuştu, üşendi, üstünü zar zor çıkararak yatağa girdi. Ondan beklenmeyen bir şey… Bu kadar gözlem ve izlenimin beynine, gözüne, kalbine sokulmasına rağmen başı yastığa inince neredeyse kafasına dokunacak kadar aşağılara inmiş yıldızları da, yönü yukarıya doğru yağan yağmuru da, Venk dağını da, mağarayı da, yazıyı da, Afak’ı ve onun cadı annesini de, Mübariz Efendiyi de (F. Q.’nin dudağına hafif bir tebessüm kondu, acaba adının anıldığını Mübariz kendisi de hissetti mi?), unutmadı mı, unuttu ve deliksiz bir uykuya daldı.

      Behram Emmi ise uyuyamıyor, yatağında o fır dönüyordu. “Mübariz” konusu (“Mübariz’e bakma, iyi insandır. Ben sana onun hikâyesini anlatırım”) Behram Emminin uykusunu kaçırmıştı: “Keşke öyle demeseydim. Hiç Mibariz’in yeri miydi? Hele ‘öyle anlatırım, böyle anlatırım’… Anlatmak da ne, neyi anlatacaksın be adam? Neyi?” Köhne, can sıkıcı anılar nerelerdense gelip beynine sokuldu. Sağ tarafına döndü. Yorganı başına çekti, altına saklandı. Bir ah çekti: “Mübariz’e acımak bana mı kaldı? Bırak bu genç adam Mübariz’i az biraz da kötü bilsin. Haline acınacak birisi varsa o da benim aslında; ben Behram, Mübariz değil, uzun burunlu Mübariz hiç değil. Ne olmuş ki Mübariz’e? Evi barkı, çocukları, eşi (bir zamanlar kötü diller Tükez kadınla ilgili de bir şeyler fısıldadı, günahı söyleyenlerin boynuna)… Mübariz hayatını düzeninin çoktan kurmuş. Ya ben?” Behram Emmi bu tür acıklı düşünceleri kendinden uzak tutmaya çalışmıştı hep. Bazen başarmış bazen de başaramamıştı. Şimdi de hayali onu bu gece vakti alıp uzaklarda kalmış çocukluk ve gençlik yıllarına götürmedi mi, götürdü; uykusu kaçtı, yaşadıkları bir sinema şeridi gibi başa döndü ve yorgan altındaki Behram emmi de dönüp oldu sıradan bir seyirci.

      Mübariz,

Скачать книгу