Unutmağa Kimse Yok. Kemal Abdulla

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Unutmağa Kimse Yok - Kemal Abdulla страница 14

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Unutmağa Kimse Yok - Kemal Abdulla

Скачать книгу

aya (dolunaya) içten gelen bir hayranlıkla baktıkça baktı, kendini yeniden bu Muhteşem Uyumun içine bırakmaya, daha doğrusu kendini bu Uyumun içinde hissetmeğe çalıştı. Aşağı yukarı şöyle geçirdi içinden: “Oralardan bakıldığında ben görünür müyüm görünmüyor muyum?”

      “Mübariz hep böyledir, bildiğini okur” dedi Behram Emmi alçak sesle, eski dostunu haklı çıkarmaya çalışıyordu sanki: “Ama iyi insandır.”

      Bunu söyleyip sustu. F. Q.’nin yumulmakta olan gözlerine baktı: “Kendinde değil. Dinleniyor.” Behram Emmi F. Q.’ye mani olmak istemedi: “Bak nasıl da yorulmuş.” F. Q. ise kendi sesini az kalsın kendisi de tanımayacaktı:

      “Evet, iyi insana (Mübariz Efendi) benziyor.”

      “Başından çok şey geçmiş.”

      “Öyle mi? Pek benzemiyor acı çekmiş birisine.” F. Q. artık konuşmadı

      Kafası ile onun dediklerini onaylayan F. Q.’nin böylesine anlamlı anlamlı susması Behram Emminin gözlerinden kaçmadı:

      “Zamanı gelir, bir ara anlatırım sana bunun hikâyesini. Mibariz farklı bir Mübariz’dir (başka âlemdir).

      “Nasıl Mübariz’dir?” F. Q. bu Mübariz muhabbetini fazla uzatmak istemedi:

      “Elbette, bir şey demedim ki.”

      F. Q.’nin hayali yine uzaklara gitti, vücudu ise yavaş yavaş toparlanmaya başladı. Canından damla damla, acı acı bir şeylerin çıktığını hissediyordu… Ve çıktıkça vücudu dinleniyordu.

      Behram Emminin getirdiği çayı yudumlamaya başladı. Çayı içince biraz daha canlanıyor gibi oldu. Yorgunluğu sanki bir az daha köreldi. “Neden sormayayım ki?” diye geçirdi aklından ve sordu:

      “Behram Emmi, acaba diyorum bu Venk sözünün, yani dağın adının bir anlamı var mı? Bununla ilgili bir fikir, bir kanaat yok mu? Bir rivayet, masal gibi bir şey.” Bir rivayet, masal duymadım. Ama halk arasında bir inanç var; geceleri dağdan ses geliyormuş. Rahmetli babam derdi ki, geceleri Venk dağının inlemesini duyan birisi olursa buna dayanamaz. Bir sözdü söylüyordu.”

      “Allah rahmet eylesin.”

      “Allah senin de ölenlerine rahmet eylesin.”

      “Genç ve yetenekli” F. Q.’nin profesyonel hilesi tutmadı mı tuttu. ‘İnilti’… Bu sözcük bir anahtar olabilir. ‘İnilti’ veya ‘enilti’ pek fark etmez. ‘V’ sesi ise… Nerede isterse orada sözcük başına eklenmek gibi bir huyu var. ‘V’yi çıkarıp at, sonra ‘enilti’den ‘inilti’ye geç, başa da bir ‘V’ ekle… İşte sana ‘Venk’ adının etimolojisi. Aklından geçen bu “başıbozuk” fikirlerden keyfi yerine geldi, gülümsedi, rahatladı.

      “İnilti… Çok ilginç. Venk sözcüğü iniltiden mi çıkmış? Belki… Neden olmasın? Olabilir.”

      “Öyle mi?” Bu sözlere gerçekten şaşıran Behram Emmi rahmetli babasının (babası çobandı, okuma yazması yoktu ama bilge birisiydi: “Ben hayat âlimiyim, kitap âlimi değilim”) söylediği sözlerin gün gelip bu şekilde bilimsel bir gerçeğe dönüşeceğini aklından bile geçirmezdi.

      Bu kadar hızlı ve etkili bir etimolojik yorumun sahibi F. Q. ise gizli bir keyifle gözaltından Behram Emmiyi kesmekteydi. Behram Emmi tabii ki bu hızlı “akıl oyununa” gereken değeri vermedi. Ama… “Ne yapacaktı yani, kalkıp alkışlayacak değildi ki?”

      “Yıldızları izlemek galiba hoşuna gidiyor…” Elini havaya tutup (yağmur var mı yok mu ona bakıyordu) bir hayli mülayimce söyledi Behram Emmi.

      “Evet… Şehirde bunlar bu kadar yakında olmaz. Neden acaba? Yanıp sönerler… Yanıp sönerler. Göz kırparlar. Neden böyle?”

      “Tar bir kere “tıng” eder. Öyle mi?”

      “Tıng mi?” F. Q. şaşırdı: “Konuyla ne ilgisi var?”

      “Evet, tıng. Ama bak bu tınlamalar bir araya gelince ne mi olur, müzik yaranır… Hem tıng, hem müzik.”

      Behram Emmi bunu söyleyip sustu. Sanki uzun süreden beri kafasında dolaşan bu fikirleri illa bu genç adamın toparlayıp yorumlamasını istedi. F. Q. ise zorlanıyordu:

      “Tıng…”

      “Hem tıng, hem tınlama… Nasıl anlatsam… “Mübariz olsaydı, çabuk anlardı ne demek istediğimi…”

      Sonunda F. Q.’nin suratı aydınlandı:

      “Tıng – nokta. Tınlama – noktalar topluluğu, çizgi, ezgi. Nokta ve çizgi. Işık da durur, gelir, durur, gelir.

      “Evet…”

      “Yıldızlar da öyle, sanki sürekli göz kırparlar. Yanıp sönerler. “Tıng” – “tınlama”. Kulağıma tar sesi geldi; F. Q. aniden cırcır böceklerinin seslerini duymaya başladı.

      “Dilbilimci ben miyim o mu?” Behram Emmiye gittikçe artan bir ilgi ve saygıyla bakmaya başladı F. Q.

      “Evet, ben de duydum. Tar sesi. Diyorum belki… Kalkıp geçelim eve. Bak, damlalar düşmeğe başladı.” Elini yine havaya açıp Behram Emmi sözünü kesti, başını yukarı kaldırıp gökyüzüne baktı, sonra etrafı dikkatle gözden geçirdi.

      “Yani bu zaman yağmur yağabilir mi?” Şaşkınlık içinde sordu F. Q.

      “Yağır, yağır. Biliyor musun şimdi yılın hangi dönemidir? Aklına ne gelirse o. Aklına yağmur geldiyse, yağmur yağabilir.

      “Bu havada ne yağmuru? Bu kadar yıldız var gökyüzünde, bir tek bulut parçası bile yok. Ömür billâh yağmaz. Zor iş.”

      On dakika sonra Güney Amerika yağmurlarına benzeyen bir yağmur kana kana yağmadı mı yağdı. Gökyüzündeki yıldızlar yerlerini kolaylıkla bulutlara terk ettiler, sanki hiç baştan beri yoktular.

      “Kalk evlat, kalk eve gel, ıslanacaksın.”Behram Emmi semaveri alıp terasa bıraktı, içeri girdi. “Islanmadan gidim bunun yatağını açayım, geç kaldık.”

      Bu defa Behram Emminin sesindeki nevaziş ile yüz ifadesi birbirine uymadı gibi geldi F. Q.’ye. Behram Emmi içeri geçerken ona, biraz garip veya çok dikkatle baktı diyelim.

      Damlalar bir yerlerden gelerek F. Q.’nin yüzüne saçlarına konuyorlardı. Doğrudur, Ufaklığın kalın dal budağı, yaprakları onu giderek güçlenen yağmurdan korumalıydı ama… Yüzünden kayarak çenesinin altına kadar gelen damlaları güçsüzleşen elleriyle (yeniden başı mı dönüyordu yoksa uyku mu bastırıyordu, artık neredeyse ayakta uyuyordu, gözleri kapandı kapanacaktı) siliyor, saçlarını sıvazlıyordu. Oturduğu yerden kalkmak istedi ama kalkamadı. Aniden ürkütücü giysilerine (karanlığa) bürünen Venk dağından (dev geri dönerek yerine uzanmıştı) sanki kayarak gelen inleme sesini yarı uyku içinde beyninin tüm hücreleriyle algıladı: “Devden böyle bir ses?” diye aklından geçirse de umursamadı. Ama bu zaman yine beyninin aynı derin katmanlarından

Скачать книгу