Türk Dünyasında Tarihi Roman ve Milli Kimlik. Orhan Söylemez

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türk Dünyasında Tarihi Roman ve Milli Kimlik - Orhan Söylemez страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Türk Dünyasında Tarihi Roman ve Milli Kimlik - Orhan Söylemez

Скачать книгу

sonra onu Gümüş Mezarlığı’na gömmek isterler ancak bölge başkanları bu mezarlığa ölü gömülmesini yasaklamıştır. Bu keyfi yasaklama, Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel adlı romanında Ana Beyit mezarlığına getirilen yasağı hatırlatır. Romanın kahramanı Yedigey, âdeta bir asra bedel olan bir gün içinde, dostu Kazangap’ı mezarlığa götürür, ancak yasaktan dolayı onu mezarlığa gömmeyi başaramaz.

      Arhip Balcı’nın “balcı” lakabı yıllarca arıcılıkla uğraşıp bal dağıttığı için kendisine verilmiştir. Asıl mesleği ormancılıktır. O, nehrin kenarındaki ormanı korumaktadır. Evi de ormana yakındır. Arhip her yıl mayıs balını aldığında köydeki her bir hanenin bir sene yiyeceği balı da alıp evlerine bırakır. Bunun karşılığında kesinlikle para kabul etmez. Romandaki bu ayrıntı da onun ne kadar iyi yürekli bir insan olduğunu göstermesi bakımından dikkate değerdir. Zaten romanın devamında Marcina ismindeki “ahlâksız” bir kadını acıdığı için evine almış, bu kadın yüzünden köylünün başı epeyce belaya girmiştir. Arhip, Maria ile Mihail’in oğludur. Babası cepheye gitmiş ve bir daha dönmemiştir. Arhip, Larisa isminde bir kadınla evlenmiş, ondan Tanya isminde bir kızı olmuştur. Eşi köyde yaşamak istemediği için ondan ayrı yaşamaktadır. Arhip, bir kaza sonucu annesinin ölümüne sebep olmuş, bu olayı da uzun bir süre unutamamıştır. Annesinin ölümünden sonra ondan yadigâr kalan İncil’i anasının sıcaklığını hissederek kendisine arkadaş edinmiştir. Arhip ile Sehetniyaz’ın ortak tarafları iki kahramanın da kutsal kitaba olan bağlılıklarıdır.

      Cihansultan Teyze bütün hayatını yalnız geçirmiş bir kadındır. Eşi savaşta şehit olmuştur. Köyde mevkii yüksektir. İnsanlar zaman zaman köyün gerçek ismini söylemeyip “Cihansultan Teyze’nin köyü” derler. O, köyü köy yapan, savaş zamanında gelinleri önüne katıp, nerede ağır bir iş varsa oraya giden, bastığı yerden ateş çıkaran bir kadındır. Kolhozun bütün “başkanlık” mevkilerinde tek tek görev yapmıştır. Ömrü boyunca partiye hizmet eden Cihansultan da hayatının sonuna doğru hata yaptığını anlamış, ancak bu farkındalık için çok geç kalmıştır. Cihansultan Teyze, Allah’a da inanmaz. Hatta komünist kartını yüceltmek uğruna milletin inandığı mukaddes kitap aleyhine sözler söyler, Molla’yı hapse attıranlarla birlik olur. Ancak bu durum kitapta anlatılırken anlatıcı tarafından, onun partiye girerken bilgisiz bir insan olduğu belirtilmiş, partiye de bu bilinçsizlikle katıldığı ifade edilmiştir. Zaten romanın ilerleyen bölümlerinde Cihansultan Teyze, köye zührevi hastalıklar hastanesi yapılacağı zaman partiye gidip buna bütün benliğiyle karşı çıkar, fakat bütün kapılar yüzüne kapanır. Bu olay üzerine Cihansultan, parti kartını imha eder ve çok sevdiği partisinden ayrılır. Onun bu hayal kırıklığı Cengiz Aytmatov’un Elveda Gülsarı romanının kahramanı Tanabay’ın yaşadığına benzemektedir.

      Nöker Bekçi, anne ve babasından ayrı yaşamaktadır. O, üniformalı ve resmi görevli bir bekçi değildir. Askerden döndükten sonra bir dönem ova bekçiliği yapmış, köyün nüfusu azalınca görevinden alınmıştır. Ancak o para almadan köyün bekçiliğini yapmaya devam etmektedir. Romanın ortalarına doğru da köyde açılan zührevi hastalıklar hastanesinde bekçilik yapar. Nöker, okumayı seven bir kişidir. Bu sebeple gittiği evlerde kapağı hiç açılmadık kitaplara bakar. Onun kitapları sevdiğini bilen ev sahibi de ona kitabı hediye eder. Nöker, Sehetniyaz Molla’nın kızı Ayceren’e âşıktır. Ona bir mektup yazarak aşkını itiraf etmiş, Ayceren de onu sevmiş, fakat Ayceren’in babasının ölümü sebebiyle iki genç kavuşamadan ayrılmışlardır. Nöker “Kitapların Şahı” isminde bir kitap yazmaktadır. Sehetniyaz Molla Kuran’a, Arhip Balcı İncil’e, Nöker ise kendi kitabına tutkulu bir inançla bağlıdır.

      Romanda Sehetniyaz Molla vasıtasıyla devletin köy halkına uyguladığı yanlış politika eleştirilir. Halk bir bir köyü terketmiş, köyde kala kala beş hane kalmıştır. Bunun sorumlusu devlettir. Kolhoz sistemi kurulduktan sonra halkın elinden sürü sürü koyunları alınmış, köye kanal açılmış, köydeki evlerin içi nem ve rutubet dolmuştur. Millet de çaresiz kalmış ve göçmek zorunda kalmıştır. Sehetniyaz Molla bu meseleyi Cihansultan ile tartışırken ona şöyle der:

      Savaş zamanında bu insanlar sizin partinize lazımdı da, şimdi her şey düzeldikten sonra, işinize yaramaz mı oldular? Onların başına tufan inerken yardım etmeyi düşündünüz mü? Bütün göçebe ve yörük halkını dağıttınız. (s. 32)

      Romanda, birlik olamayan, çeşitli heveslerle köyünü, yurdunu terk eden insanların durumu arılar vasıtasıyla anlatılır:

      Arılar eskisi gibi vızıldayarak gelmiyorlardı. Neredendir bilinmez bir yerlerden koku alıp uzaklara uçup gidenler oralarda çiçekli bir yer bulup geri döndüklerinde kendi halindeki arıları da kandırarak, beraberlerinde götürürlerdi. Kendi halindeki arılar böyle bir yerin varlığından haberdar olunca başıbozuk arıların ardına düşüp daha uzak yerlere uçarak yollarını kaybedip bir daha dönüş yolunu bulamazlardı… Gel gör ki olur şey değil, çiçek diye giden arıların bir kısmı vücutlarını kirletip gelmişlerdi. (s. 41-42)

      Yine romanın bir bölümünde Türk halklarının birlik olamamaları arılardan hareketle anlatılır:

      Kovandaki Ece arıların çoğunluğu ölüp, onların neslinin gönlüne endişe düşmüş olmalı. Sonra, herkes kendi başına buyruk olup, her biri kraliçe olmak için, yanlarına asker toplamışlardır. Sonunda ana arı ölüp, dışardan da müdahale eden olmayınca, köşkün içi karmakarışık hale gelip, arılar kendi dünyalarını kendi başlarına yıkmışlardır. (s. 41-42)

      Arhip’in annesi Maria’nın ölümünün ardından köyde onun hangi mezarlığa gömüleceği konusunda tartışma başlar. Maria bir Hristiyan olduğu için, onun köydeki Gümüş Mezarlığı’na gömülmesinin doğru olmadığı görüşü köylüler tarafından savunulur. Arhip ise bunun haksızlık olduğunu, annesinin sağlığında köydeki herkesle dostane bir şekilde geçindiğini, öldükten sonra da mezarlığa gömülmeyi fazlasıyla hakettiğini şu sözlerle anlatır:

      Hayır doğru yapmıyorsunuz insanlar, kara günlerde kendi kendinizi teselli ettiniz. Yüzünüz nurlandığı zaman birlikte güldünüz. Ömür sandalını aynı gölde küreklediniz. Şimdi niye böyle oldu? Hepsi bu kadar mıydı? Ölüme kadar mıydı? Şimdi niye yollarınız ayrıldı? Bu biçare toprağın otunu ormanını koruyarak can verdi, bu toprak için öldü. Şimdi de ona buradan bir karış yer bulamadınız. (s. 64)

      Annesi için söylediği şarkı ile herkesi duygulandıran Arhip, şu sözlerle de birlik mesajları verir: “Bilemiyorum. Yüreğimin kâfir mi Müslüman mı olduğunu bilemiyorum. Annem için de aynısını söyleyeceğim. Ancak her ikimizin kalbi de bu köyün insanlarınınkinden farklı değildi.” (s. 68) Sehetniyaz Molla bu sözlerin ardından Maria’nın Gümüş Mezarlığı’na gömülmesi gerektiğini ifade eder ve kardeş oldukları mesajını yineler: “Bir köyde kardeş gibi yaşayan insanlarız. Mezarlığımız da kardeş gibi olmalıdır.” (s. 69) Arhip Balcı ile annesi Maria’nın köy halkı ile ilişkisi, Elçin’in Ak Deve romanının kahramanı Ziba Teyze’nin mahalleli ile olan sıcak ilişkisini hatırlatır. Ziba Teyze Yahudidir. Bir gün “peygamber hakkı için” diye yemin eder. Aliabbas, ona “Hangi peygamberden bahsediyorsun?” diye sorunca Ziba Teyze ona birliğin önemine işaret eden şu satırlarla cevap verir: “Aliabbas kardeş, Allah seni selamet eylesin, eğer peygamberse demek ki iyi insandır. İyi herkes için

Скачать книгу