Türk Dünyasında Tarihi Roman ve Milli Kimlik. Orhan Söylemez

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türk Dünyasında Tarihi Roman ve Milli Kimlik - Orhan Söylemez страница 12

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Türk Dünyasında Tarihi Roman ve Milli Kimlik - Orhan Söylemez

Скачать книгу

başlangıçta Sultan Mesud’un lehine sonuçlanacak gibi gözükse de Çağrı Bahadır, müneccimin sözlerine sonsuz güvenmiştir. Savaş zaferle sonuçlanınca Çağrı Bahadır, müneccimi tüm Horasan’ın Yıldızlarbaşı yapar. Ancak zaferden sonra yazılması gereken fetihnâmeler onları zor durumda bırakır. Devlet tecrübelerinin olmadığını farkederler: “Doğru dürüst fetihname yazacak adamlarının olmadığını, şimdiye kadar bu işi önemsemediklerini, gözleriyle gördüler. İlk önce devleti kurma tamamlanmalıydı.” (s. 217)

      Çağrı Bahadır, Oğuz Devleti yıkıldıktan sonra büyük bir halkın devletsiz kaldığını, devlet işinin inceliklerini bilen insanların da yitip gittiğini farkeder. Gazne sarayına gidip orada devlet işini öğrenen Türkmen gulamları24 her ne kadar onlara yardımcı olsa da onların ihanetinden de çekinirler. Çağrı Bahadır’ın amacı Oğuz Ata’nın Han kitabına uygun bir devlet kurmaktır. O, çok farklı milletleri barındıran ve bu milletleri İslâm bayrağı altında birleştiren bir devletin içinde karışıklık çıkmaması için dikkatli davranılması gerektiğini düşünür. “… bu devletin kanadının altında herkes olabilir. Merdi de, namerdi de, imanlısı da, imansızı da… Bizim maksadımız namerdi merde, imansızı imanlıya dönüştürmektir. O yüzden çabucak devletimizi ilan etmemiz gerekir.” (s. 220) Selçukluların sorunu güçlü bir devlet kurabilmektir:

      Fakat onun üzüldüğü yer, Han kitabın okunmadığı, yeni yaprak eklenmediği çok zaman olmuş. Şimdi bu yurtta devlet düsturuna, yeni kaideler eklendi. Onlardan vazgeçemezsin. Vazgeçsen bile, yeni kurulan devlet, Selçuk Ata’sının hizmet ettiği Oğuz Devleti (cihan devleti olacak yerde) gittikçe küçülerek yumruk kadar küçük bir devlet olarak kalır. (s. 241)

      Gazne sarayındaki taht kavgalarının bu yeni devlette yaşanmaması büyük önem taşır. Dandanakan zaferi, Oğuz yurduna geri dönüşü sağladığı gibi, gözlerinin önüne üç ayrı yurt serer: Bunlar İran, Rumistan, Arabistan’dır. Rumistan’ın (Anadolu) idaresini Çağrı Bahadır üstlenir: “Selçukluların büyük kurultayının amacı, Rumistan’ı Oğuz yurduna çevirmekti. Bunun hazırlığını yapmak istiyorlardı. Niyetleri, kapalı olan göç yollarını açmaktı. Çağrı Bahadır, “Buraya göğün adaleti, İslâm’ın adâleti gelecektir” diyerek tellallara söyletiyordu.” (s. 305) Tuğrul Serdar, Oğuz Han’ın attığı üç oktan birinin bulunduğunu ilan eder gibi oklardan birini Çağrı Bahadır’a verir. “Bulunmuş bu okla devlet kurma zamanının geldiği açıklanmalıydı.” (s. 306) En son yıkılan Oğuz devletinden alınmış tağanın üçayağına denk mukaddesleri olmalıdır. Selçuk Ağa, o üç mukaddesin başını toplayamadan gitmiştir, fakat arzusunun torunları tarafından gerçekleştirileceğine inanmıştır. Onlar için değerli diğer varlık geyik derisine yazılmış Han Kitabı’dır. Tuğul ile Çağrı ise tıpkı tağanla geyik derisine yazılmış kitap gibidirler. Çağrı Bahadır, sultan olma hakkını Tuğrul Sultan’a verir. Han kitabının korunması için sultanlığın başkenti Merv’de gizli bir kütüphane yaptırılır. Tuğrul Sultan, göçün önemli ve bereketli olduğunu düşünerek göç emri verir:

      Oğuzların da artık kendilerinden emin oldukları iyice ortadaydı. Onlar artık arkalarında büyük bir devletin olduğunu, göçün büyük bir hızla devam edeceğine inanıyorlardı. Garlı Avcı gibi yüzlerce bey sürülerini Selçuk yiğitlerinin savaştan zaferle çıkmaları için bağışlamıştı. (s. 306)

      Çağrı Bahadır, yiğitlerinin hem güç, hem akıl bahadırı olmalarını istediği için hoca arayışı içine girer. Önceki himayecisinden çok eziyet çekmiş Hasan Tusi’ye evlatlarını emanet eder. Tuğrul Sultan, Takkale’de görüp âşık olduğu Duruncan, Harzem şehzadelerinden biriyle evlendiği için evlenip, çocuk sahibi olmamıştır. Duruncan eşini kaybettikten sonra vefalı olup eşinin ocağında oturur. Ancak Tuğrul kararlılığı ile onu evliliğe ikna eder. Duruncan ilk eşinden olan çocuğunu da getirir. Tuğrul Sultan esir edildiğinde, vezir Amidü’l-mülk Kundurî, Duruncan’ı kışkırtarak onu, oğlu Anuşirvan’ı hükümdar yapmak sevdasına düşürmeye çalışır. Ancak oğlunu iyi tanıyan Duruncan, Tuğrul Sultan’ı kurtarmayı kafasına koyar. “İbrahim Yınal, Halife Kaim Biemrillah’a ve Selçuklulara düşman çıkan Arap komutan Besasiri’nin tuzağına düşmüştü.” (s. 364) Gizli mektuplarla Yınal’ı ağabeyi Sultan Tuğrul’a karşı kışkırtır. Onu bütün Selçuklulara Sultan olursun diye kandırır:

      İbrahim Yınal, Hemedan yakınlarındaki Türkmenlerin kulaklarını doldurmaya başladı. Sultan Tuğrul’dan onlara hiç fayda olmadığını, sultanlığın tüm yetkisinin hilekâr vezirlerde olduğunu, kendi Sultan olursa, her defa vezir atandığında onlara fikir soracağına inandırdı. Türkmenler Hemedan’da kendi Sultanlarını kuşattılar. (s. 364)

      Duruncan eşini bu güç durumdan kurtarmak için oğlu Enuşirvan’ın elini kolunu bağlatıp onu yanında götürerek Sultan Tuğrul’un hapsolduğu kaleye hücum eder. Duruncan’ın gelip kendini kurtaracağını hiç düşünmemiş olan Tuğrul Sultan bu olayın ardındaki sebepleri çözümleyip, sonuca ulaşır:

      Gelip Hatun’un kendini kurtarması, yalnız onun canı için değildi. Zorluklarla kurdukları Selçuklu Türkmen devletini kurtarmaktı. Aslında Sultan’ın esir alınıp, zindana atılmasının gerçek sebebi de buydu. Henüz, tamamen kendine gelip, kendi ayakları üzerinde durabilecek duruma erişip, dallarını yayıp büyüyememiş bu devleti yok etmeye çalışıp, yıkmayı amaçlayanlar çoktu. Duruncan Hatun’un ana duyarlılığı taşıyan yüreği bunu sezmişti. (s. 368)

      Tuğrul Sultan’ın emri ile İbrahim Yınal, kendi yayının kirişi ile boğulur. Duruncan’a hayran olan Tuğrul Sultan, onun vasiyeti üzerine Bağdat Halifesinin kızı Seyyide ile evlenmeye çalışır. Üç yıl aracılar göndererek uğraşır. Yirmi yaşında genç bir kız olan Seyyide bu evliliği hiç istemese de kabul eder. Tuğrul Sultan sevgisi ve şefkati ile ona kendisini sevdirir. Ancak Tuğrul Sultan’ın çok istemesine rağmen Seyyide’den de çocuğu olmaz. Onun çocuğu olmadığı için kendisinden sonra tahta Çağrı Bahadır’ın oğullarından biri geçmelidir. Vezir Kundurî, Çağrı Bahadır’ın oğulları içinde sözünü geçirebileceği, yumuşak başlı Süleyman Şehzade’yi tahta geçirip, kendi vezirliğini daim kılmak ister. Bunu sağlamak için Süleyman’ın annesini etkilemeye çalışır. Tuğrul Sultan da yengesini kırmaz ve vasiyetini Süleyman’a emanet eder: “İki kardeş vuruşarak, birinin kanı akarsa, sultanlık da bundan sonra bu gibi çekişmelerle devam edip gidecektir. Süleyman kendini sultan saysın, vezirse cihanı parmağının ucunda döndürebilsindi.” (s. 458) Ancak Alparslan kendi rızasıyla taht üzerindeki hakkından vazgeçmemiştir. Kundurî, kardeşlerin arasına ateş düşürmeyi başarır. Babası Arslan’ın Sultan Mahmud tarafından zindana atılmasını, onun hükümdarlığını da Tuğrul ile Çağrı’nın almasını hiç içinden çıkaramamış olan Kutalmış Han, Sultan Tuğrul’un ordusuyla çatışır:

      Kutalmış Han, etrafına sultanlıktan pay alamayan Türkmenleri toplamıştı. Hâlâ Oğuzluk yoluyla göçlerine devam edenler çoktu. Onların arasında İslam çok geç yayılıyordu. Onların yeri yurdu belli değildi… Sultan Tuğrul onları hiçbir zaman kendinden uzaklaştırmak istememişti. Onlara göçün yolunu açmıştı… Sultan Tuğrul’un son zamanlarda her şeye eli değmiyordu. Onun büyük amaçları vardı… Tüm Oğuzları Peygamberin akrabası yapmak, kan kardeşi yapmak istiyordu. O bunu gerçekleştirmek için üç yıl çaba göstermişti. O zamanlar Rumistan’ı da, oraya giden Türkmenleri

Скачать книгу


<p>24</p>

Prof. Dr. Nesrin Sarıahmetoğlu’nun verdiği bilgiye göre gulam; savaşta esir, köledir. Selçuklularda ise paralı askerdir ve Türk gulamların sarayda ve orduda büyük hizmetleri olmuştur.