Nutuk. Мустафа Кемаль Ататюрк

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Nutuk - Мустафа Кемаль Ататюрк страница 39

Nutuk - Мустафа Кемаль Ататюрк

Скачать книгу

ve üçüncü sorusuna cevap olmak üzere de:

      2- Ne vakit ki Kastamonu halkı, bu durumu olağan dışı bulup endişeye düşmek zaafından kurtularak maksadımıza erişinceye kadar dayanmakta tereddüt eseri göstermeyecektir, işte o zaman olağan dışı durum kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Kabinenin direnişi tabiidir. Buna karşı başka tedbire kalkışmadan önce ilk tedbirimizi hakkıyla ve her tarafta kesinlikle uygulama çarelerini düşünelim. Mesela: Bolu’nun durumu hakkında ne yapılmıştır? Bolu hizasına kadar bütün mevkilerin İstanbul ile resmî haberleşmesinin kesildiğinden emin miyiz? Bununla ilgili olarak, beklediğimiz bilgiler henüz gelmedi. İşte, bu dediğim tedbir İstanbul’a kadar genişletildiği takdirde kabinenin direnmeye gücü kalmayacağını sanırım. Bunun beraber bundan sonra da çok cahilce ve çok ahmakça bir direnişe devam etmek isterlerse, her hâlde daha tesirli tedbirler uygulanmasına imkân vardır.

      Bundan sonra Vali ve Komutan’ın verdiği bilgilerden şunlar anlaşıldı: İnebolu’dan İstanbul’a geri gönderilen yeni vali Zonguldak’ta, Dâhiliye Nazırı’ndan şöyle bir emir almış:

      “Bolu ve çevresi serbesttir. Zonguldak’a çıkınız, vilayetin gereken yerleriyle haberleşiniz ve son emre kadar orada bekleyiniz.” Gerçekten yeni vali, Zonguldak’ta kalmış ve tehditlere başlamış. Ferit ve Osman Beyler, Zonguldak Mutasarrıfı’na yeni valiyi tevkif edip karadan Kastamonu’ya gönderilmesini emretmişler, Mutasarrıf bunu yapmamış. Bununla beraber teşebbüsü öğrenen yeni vali, orada barınamayarak, İstanbul’a dönmüş (Ves. 106).

      Ali Fuat Paşa, Batı Anadolu Kuvayımilliye Komutanı

      Bir münasebetle arz etmiştim ki 20’nci Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa, Kongre adına bazı kararlar almış ve hazırlıklar yapmıştı. Ali Fuat Paşa’ya, Kongrece “Batı Anadolu Kuvayımilliye Komutanı” unvanı verildi. Paşa, Eskişehir ve dolaylarını millî bir bölge sayıp komutanlığına Süvari Yarbayı Atıf Bey’i; Afyonkarahisar dolaylarını da millî bir bölge sayıp komutanlığına 23’üncü Tümen Komutanı Ömer Lütfü Bey’i tayin etmişti. Bu Tümenle Anadolu’ya geldiğimizin daha ilk günlerinde ilgilenildiğini ve meşgul olunulduğunu o günlere ait açıklamalarım sırasında söylemiştim. İstanbul hükûmeti Fuat Paşa’nın yerine Hamdi Paşa’yı tayin etmiş ve göndermişti. Hamdi Paşa, Eskişehir’e kadar geldi. Orada, kendisine 16 Eylül’de İstanbul’a dönmesi gerektiği bildirildi.

      İngilizler, Eskişehir Bölgesi Kuvayımilliye Komutanı olan Atıf Bey’i tevkif edip İstanbul’a gönderdiler. Kuvayımilliye Komutanı olan bir kimsenin kendini kolaylıkla düşman eline düşürmeyecek tedbirleri almış olması gerekirdi. Bu husustaki gaflet ve tedbirsizlik kendisini kurtarmak için uzun zaman arka arkaya teşebbüslerde bulunmamızı gerektirdi. Bildiğiniz gibi o tarihte Eskişehir’de İngiliz birlikleri vardı. Fuat Paşa, toplayabildiği millî kuvvetlerle birlikte Eskişehir’e yakın Cemşit denilen yere gitmişti. Eskişehir’i uzaktan sardı. Eskişehir’de bulunan İtilaf Kuvvetleri Komutanı General Sally Clade’in Fuat Paşa’ya gönderdiği bir mektupta kullanılan ifadeler ve Kuvayımilliye’mizi vasıflandırış şekli, millî komutanlarımızın ve Kuvayımilliye’mizin yüksek şeref ve haysiyetlerine karşı bir tecavüz sayıldığından ve adı geçen generalin hak ve yetkisi dışında görüldüğünden bu hususta İstanbul’da bulunan İtilaf Devletleri siyasi temsilcilerinin bir muhtıra ile dikkatleri çekilmişti. 25 Eylül 1919 tarihinde General Sally Clade’in Fuat Paşa’nın yanına gönderdiği bir heyet -ki bir kurmay binbaşı ile Eskişehir İngiliz kontrol subayından meydana gelmişti İngilizlerin iç işlerimize ve millî mücadelemize hiçbir şekilde karışmayacaklarına dair söz verdiler. Bu sıralarda İngilizler, Merzifon’da bulunan kuvvetlerinin geri alınması hâlinde memnun olup olmayacağımızı dolaylı yoldan anlamak istemişlerdi. Tabiatıyla, pek memnun olacağımızı, bildirmiştik. Gerçekten, oradaki kuvvetlerini bütün ağırlıklarıyla birlikte, önce Samsun’a çektiler. Sonra oradan da İstanbul’a götürdüler. Eskişehir’e hâkim olduktan sonra Fuat Paşa’yı, Bilecik ve Bursa dolaylarına göndermeyi düşünüyorduk.

      Konya Valisi Cemal Bey İstanbul’a Kaçıyor ve Konya Halkı da İstanbul’u Tanımıyor

      Efendiler, Konya’da vali bulunan Cemal Bey, Ferit Paşa kabinesinin Anadolu’da önemli bir dayanak noktası hâline geldi. Konya’da Ordu Müfettişi olan Cemal Paşa’nın İstanbul’a gidip gelememesi, orada bulunan Kolordu Komutanı Selahattin Bey’in kararsızca davranışları ve en sonunda habersiz İstanbul’a çekilip gitmesi, Konya ve dolaylarını Vali Cemal Bey’in hükmü altında bırakmıştı. Oraya, gayeyi yakından anlamış olan bir kimsenin gönderilmesine ihtiyaç vardı. Sivas’ta yanımızda bulunan Refet Bey’in gönderilmesi uygun görüldü. Refet Bey hareket etti. Konya’da, Heyetitemsiliye tarafından gönderilen bir komutanın gelmekte olduğu haber alınınca, vatansever kimseler canlanmış, öte yandan da Vali Cemal Bey cezaevinde ne kadar kanlı katil, tutuklu varsa hepsini çıkarıp silahlandırmış ve kendisine bir kuvvet yapmak istemişti. Konya’nın muhterem halkı, bu alçakça harekete karşı ayaklanarak vatanseverliğin gerektirdiği şeyi yapmaya karar vermiş ve bunun farkına varan Cemal Bey, 26 Eylül’de İstanbul’a kaçmıştır (Ves. 107). Halk, belediye dairesinde toplanarak, Hoca Vehbi Efendi’yi vali vekilliğine getirmişti.

      Refet Bey’in Yersiz Bazı Teklifleri

      Efendiler, dikkate değer bir noktadır; bu anda hatırıma geldi, yüksek heyetinize arz etmeden geçemeyeceğim; Sivas-Konya yolu üzerinde bir telgraf merkezinden, Refet Bey’den özel bir telgraf aldım. Refet Bey, bunda Konya ve dolaylarında başarı sağlamak için kendisine 2’nci Ordu Müfettişliği unvan ve yetkisinin verilmesi lüzumunu bildiriyordu. Refet Bey birçok zaman sonra Ankara’da bulunduğum sırada, Bolu dolaylarındaki asilerin tepelenmesine memur edildiği zaman dahi oradan bir şifre ile halk üzerinde mühim tesiri olacağından söz ederek kendisine Paşa unvanının verilmesini benden istemişti. O zamanlar Refet Bey’in gerek birinci ve gerek ikinci arzularını yerine getirecek resmî mevki ve yetkide bulunmadığımı açıklamaya lüzum yoktu. Özellikle bunu Refet Bey’in en iyi bilmiş olmasına şüphe edilebilir mi? Refet Bey, bu arzularını yerine getirtmek için benim İstanbul hükûmeti nezdinde aracılık etmemi ima etmek istiyordu da denilemezdi. Çünkü dünyaca biliniyordu ki ben, ordu müfettişliğinden ve askerlikten istifa etmiş olduktan başka, Padişah ve İstanbul hükûmeti tarafından sürülmüş ve idama mahkûm bulunuyordum. Çalışmalarım bir kongrenin seçtiği heyet içinde, Heyetitemsiliye içinde, onun adına oluyordu. Millî çalışmalarda bulunmak ve bilhassa bu hususta başarılı olmak için resmî unvan ve yetki şart idiyse de zaten o, benim kendimde yoktu. Başarı sağlamak için içinde bulunduğum durum ve şartların ne olduğu anlaşıldıktan sonra, benden resmî şekiller içinde sıfat ve yetki aramaya lüzum olmayacağı tabii idi. Şüphesiz Refet Bey’i Konya’ya gönderirken biz kendisine gayeye uygun her türlü iş ve hareket için tam ve geniş yetki vermiştik. Bunun kullanılması ve uygulanması onun kendi becerikliliğine ve kudretine bağlıydı.

      Efendiler, her tarafı faaliyete ve millî teşkilatlar kurmaya yöneltmek için çalışırken, İstanbul hükûmetinin emeline hizmet eden bazı sivil idare amirleri tarafından sözde manevi tehditle dolu telgraflar da alıyorduk. Mesela, Urfa Mutasarrıfı Ali Rıza adında biri tarafından, yaptıklarımızın İtilaf Devletleri’ne karşıymış gibi sayıldığı ve bu yüzden bütün Osmanlı ülkesinin İtilaf Devletlerince askerî işgal altına alınarak Türk hükûmetine son verileceği, temas neticesinde aldığı bilgiye göre bildiriliyor ve kabine ile uzlaşma teklif olunuyordu. Bu telgrafın Mutasarrıf’a yabancılar tarafından yazdırıldığına şüphe yoktu. Buna, tabiatıyla

Скачать книгу