Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 25

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa

Скачать книгу

olanlar ise bundan utanırlardı. Bu yüzden pek çoğu, yeni doğan kız çocuklarını diri diri gömerlerdi. Bir de Arapların geçim yolları dar olup, evlerini geçindirmekte zahmet ve sıkıntı çekmekte olduklarından, bazıları yoksulluk bahanesiyle kız çocukları ve bazen erkek çocuklarını bile öyle diri iken gömerek öldürürlerdi. Bundan dolayı Medinelilerle yapılan sözleşmede, “Çocuğunu öldürmemek” maddesi, ayrı bir şart olarak ileri sürüldü ve bu madde, insanlık için büyük bir iyilik oldu.

      Bu şekilde biat edenler daha önce söylendiği gibi on iki kişi olup, ikisi Evs Kabilesi’nden, geri kalanı Hazreç Kabilesi’ndendi. Hepsinin başı Es’ad bin Zürare idi. Hepsi o şekilde sözleştikten sonra, dönüp Medine’ye geldiler ve hemen İslam’ı yaymakla uğraşmaya başladılar.

      Miraç Olayı

      O sıralarda Hz. Muhammed’in Miraç Olayı meydana geldi. Cebrail (a.s.) bir gece geldi ve Resul-ü Ekrem’i (s.a.v.) aldı, Kâbe’den Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürdü. Oradan yukarı çıkardı. Bütün semaları seyrettirdi. Sonra Allah’ın Sevgili Kulu bu görünen âlemin dışına çıkarıldı. Kendisine nice acayip ve garip şeyler gösterildi. Yüce Allah’ın (c.c.) sözünü işitti ve pak cemalini gördü. Yine o gece mutlu bir şekilde evine döndü.

      İşte beş vakit namaz, bu Miraç gecesi farz kılındı. Gerçi ondan önce de namaz kılınırdı. Fakat beş vakit sırayla namaz kılmak, o gece emredildi.

      Ertesi gün Hz. Muhammed (s.a.v.) Miraç Olayı’nı ümmetine söyledi. İlk önce Hz. Ebu Bekir ve sonra diğer ashap tasdik ve tebrik etti. Müşrikler inkâr edip Mescid-i Aksa’nın nişanlarını sordular, Resul-ü Ekrem (s.a.v.) aynısını haber verdi. Onlar yine inkârlarında ısrar edip durdular.

      Bu sırada İslam, Arabistan’ın her tarafına yayılmakta, özellikle Medine’de pek hızla tutunmaktaydı. Öyle ki Evs ve Hazreç kabileleri, ashaptan birinin Medine’ye gönderilmesini rica etmiş olduklarından, Resul-ü Ekrem (s.a.v.) de onlara Kur’an-ı Kerim’i ve İslamiyet’i öğretmek üzere Mus’ab bin Umeyr’i Medine’ye göndermişti.

      Mus’ab, Medine’ye vardığında oradaki Müslümanların sayısı kırka yükselmişti. Başkanları Es’ad ve hocaları Mus’ab ile birlikte hepsi cuma günleri Medine dışına çıkıp bir yerde cemaatle namaz kılmaya başladılar.

      Fakat Es’ad’ın teyze oğlu ve Evs Kabilesi’nin başkanı olan Sa’d bin Muaz ile yine başkanlardan Üseyyid bin Hudayr daha iman etmemiş olduğundan İslam dini tam olarak yayılamıyordu. Bir gün Mus’ab ile Es’ad, Zuferoğullarının evlerinden birinde sohbet ederlerken, Üseyyid bin Hudayr süngüsü elinde olduğu hâlde onların üzerine geldi. “Maksadınız nedir? Bazı zayıflarımızı aldatıp azdırıyorsunuz!” diye hiddet ve şiddetini dile getirdi. Mus’ab, ona nazik bir şekilde, “Hele biraz dur, otur. Sözümüzü dinle, maksadımızı anla.” deyince Üseyyid de oturdu. Mus’ab, ona İslam dinini tarif etti ve biraz Kur’an okudu. Kur’an’ın belagati kendisine tesir ettiğinden Üseyyid, “Ne güzel şey!” dedi ve “Bu dine girmek için ne yapmalı?” diye sordu.

      Mus’ab, ona İslam dinini bir güzel anlattı. O da Müslüman oldu. “Ben varayım, size birini göndereyim. Eğer o da imana gelirse, artık bu şehirde iman etmedik kimse kalmaz.” diyerek gitti ve Sa’d bin Muaz’ı gönderdi. Sa’d ise oraya hiddetle çıkageldi. “Ya Es’ad! Eğer seninle aramızda hısımlık olmasa, böyle kabilemiz içine soktuğunuz çirkin işlere katlanamazdım.” diyerek onu azarladı ve tehdit etti.

      Mus’ab, ona da “Hele biraz durunuz. Oturunuz, dinleyiniz, anlayınız da beğenirseniz kabul ediniz. Beğenmezseniz biz de size çirkin gördüğünüz işi tekliften vazgeçeriz.” diye nazik bir davette bulundu. Bunun üzerine Sa’d bin Muaz oturdu ve Mus’ab’ın sözlerine kulak verdi. Mus’ab ona İslam’ın ne olduğunu anlattı ve biraz Kur’an okudu. Kur’an okunurken Sa’d’ın yüzünde iman belirtileri görüldü. Hemen, “Siz bu dine girerken ne yapıyorsunuz?” diye sordu Mus’ab ona İslam dininin esaslarını ve yapılması gerekenleri bildirdi. O da kalbinin bütün içtenliğiyle İslam’a girdi. Sa’d bin Muaz böylece iman ettikten sonra kalkıp döndü. Ve hemen kendi kavmi olan Abdül-Esheloğullarının yanına gitti. Onlara, “Ey cemaat! Beni nasıl biliyorsunuz?” dedi. Onlar da “Sen bizim ulumuz ve en faziletlimizsin.” dediler. “Öyleyse siz de Allah’a ve elçisine iman etmelisiniz. İman etmedikçe bundan sonra hiç birinizle görüşemem.” deyince, Abdül-Esheloğulları Aşireti içinde o gün iman etmedik kimse kalmadı.

      Sonra, Sa’d bin Muaz ile Mus’ab, Es’ad bin Zürare’nin evinde oturup, halkın geri kalanını da İslam’a çağırmakla meşgul oldular. Kısa zamanda İslam dini Medine’de o kadar yayıldı ki Evs ve Hazreç kabileleri içinde Beni Ümeyye bin Zeyd’in evinden başka, İslam nuruyla aydınlanmadık ev kalmadı.

      Evs ve Hazreç kabileleri, Ezd kabilelerinden ayrılmış bir gruptur. Asıl vatanları Sebâ diye bilinen Me’rib şehriydi. Zamanla bu şehrin su bentleri harap olunca Ezd kabileleri, şuraya buraya dağıldılar, işte onların bir grubu da gelip, o zaman Medine’de yerleşmiş olan Yahudilerle anlaşma ve sözleşme yaparak Medine dolaylarında kaldılar.

      O zamanda Medine dolaylarında yerleşmiş olan Yahudiler, Kurayza ve Nadir adlarıyla iki kabileye ayrılmıştı. Ezdîlerin başı olan Harise ölünce, Evs ve Hazreç adlarında iki oğlu kaldı. Bir kısmı buna uymakla EzdîIer de iki kabileye bölündü. Sonra Yahudilerle EzdîIer arasına düşmanlık girdi ve pek çok çarpışmalar oldu.

      EzdîIer her ne kadar iki kabileye ayrılmışlarsa da düşmana karşı birlikte hareket ettiklerinden ve Yahudilere göre kalabalık olduklarından çok defa Yahudilere üstün gelirlerdi. Sonradan Evs ve Hazreç kabileleri arasına düşmanlık girdi ve birbiriyle uğraşarak ikisi de yıprandı. Fakat bu sefer İslam birliği yönünden birleştiler ve barıştılar. Bu şekilde kuvvet buldular ve Yahudilere üstün geldiler.

      Peygamberliğin on üçüncü senesinin hac mevsiminde Mus’ab, Mekke’ye döndü. Onunla beraber Müslümanlardan yetmiş üç erkek ve iki kadın da Mekke’ye gitti. Bunların kimisi Evs ve kimisi Hazreç Kabilesi’nden idi. Neccâroğullarından Ebu Eyyûbi Ensari diye bilinen Hz. Halid de onlardan birisiydi.

      Mekke’ye vardıklarında hepsi yine Akabe’de Resul-ü Ekrem (s.a.v.) ile buluştular. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Medine’ye göç buyurması meselesini konuştular. Resul-ü Ekrem (s.a.v.) onlara bazı ayet-i kerimeleri okuduktan sonra, nefislerini, çocuk ve eşlerini nasıl koruyup gözetirlerse, kendisini de öylece koruyacaklarını garanti etmek üzere onlardan kesin söz istedi.

      Düşündüler taşındılar. “Ya Resulullah! Senin uğrunda ölürsek bize ne var?” dediler. Resul-ü Ekrem (s.a.v.) “Cennet var.” deyince, “Öyleyse elini ver.” dediler. Resul-ü Ekrem (s.a.v.) mübarek elini uzattı. Hemen biat ettiler, yani can verip cennet aldılar. Pek hayırlı bir alışveriş ettiler ve hemen dönüp Medine’ye gittiler.

      Bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.v.) artık Medine’ye göç etmek üzere ashaba, izin verdi. Onlar da hemen göçe başladılar. Muharrem ve sefer aylarında vatanlarını terk ederek birbiri arkasından Medine’ye gittiler. Önce Habeşistan’a göçüp de sonradan Mekke’ye gelmiş ve kâfirlerin eza ve cefasından usanmış olan Ebu Seleme bin Abdül-Esed (r.a.) bu izni işittiği gibi, herkesten evvel kalkıp Medine’ye göç etti. Arkasından birçok Müslüman Medine’ye gitti.

      Daha sonra Hz. Ömer, kardeşi Zeyd ve Abbas

Скачать книгу