Peygamberimiz. Muhammed Ali Lâhûrî

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Peygamberimiz - Muhammed Ali Lâhûrî страница 12

Жанр:
Серия:
Издательство:
Peygamberimiz - Muhammed Ali Lâhûrî

Скачать книгу

geçmediği kesin olan bu fetret devrine müteakip, aynı şiddette olmamakla beraber Peygamber aynı hissi duymuştu. Bu defa da Hz. Hatice’den kendisini örtmesini istemişti. Fakat bu sefer Hz. Peygamber’in risaletini açıklaması emredilmişti.

      “Ey kendisini örten insan! Kalk, inzar et.” 57

      Bu ilahi emir Peygamber Efendimiz’in hayatında yeni bir devir açtı. Allah kelamının ilan ve risaletin fiilen telkin edilmesi devri başlamış oldu.

      SEKİZİNCİ BÖLÜM

      İLK MÜSLÜMANLAR

      İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır. Naim cennetlerinde Allah’a en çok yaklaştırılmış olanlar işte bunlardır. 58

      Hz. Muhammed’in peygamberliğinin hak olduğuna ilk iman eden insan, Peygamberimiz’in zevcesi Hz. Hatice idi. O, risaletin doğruluğu hakkında hiçbir zaman zerre kadar şüpheye düşmemişti. Bilakis, ızdıraplı dakikalarda, Hz. Hatice, Peygamberimiz’in en kuvvetli teselli kaynağı idi. On beş sene önce, henüz Hz. Muhammed’in zevcesi değilken, tarafsız bir insan sıfatı ile onun güzel hasletlerine hayran olmuştu. Hz. Hatice’de, Peygamberimiz hakkında hasıl olan kanaat, iki taraf arasındaki tanışma, evlilik sıfatı ile de kuvvetlenince samimiyet derinleşmiş ve kökleşmişti. Peygamberimiz ilk olarak kendisine gelen vahyi telakki edip, beşeriyeti nasıl kurtarabileceğini düşünerek ızdıraba uğradığı zaman, bu faziletli kadın, kalbinin ilhamına tabi olarak ona teselli veriyordu. Hz. Hatice, Peygamberimiz gibi seciyesi yüksek bir kimsenin hüsrana uğramayacağını takdir ediyordu. Hiçbir kimse, Hz. Hatice kadar Peygamberimiz’in en mahrem sırlarını bildiğini söyleyemez. Bir kocanın hayatına ait en ince teferruat, zevcenin gözlerinden saklanamaz. Bu suretle Hz. Hatice, Hz. Muhammed’in peygamberliğine iman eden ilk ve en samimi insandır.

      Hatice’yi takiben ilk müminler meyanında Varaka gelir. O, Peygamberimiz’in risalet tebliğine memur edilmezden önce, yani fetreti vahiy esnasında irtihal ettiğinden imanını resmen ilan etmek fırsatından mahrum olmuştu. Fakat başka bir bölümde de beyan ettiğimiz gibi Varaka, Hz. Muhammed’in Nebi Mev’ud “Vadedilen Peygamber” olduğunu tasdik etmişti. Onun bu hareketi, kendisinin ilk müminlerden sayılmasına vesile olmuştur.

      Bunlardan sonra Mekke’nin muteber kişilerinden Ebu Bekir gelir. O, muhakemesindeki isabet dolayısıyla pek yüksek bir makam sahibi idi. Ebu Bekir’in vatandaşlarından gördüğü hürmet çok büyüktü. Hz. Peygamber’in nübüvvete mazhar olmadan önce, Hz. Ebu Bekir ile münasebetleri çok samimiydi. O da Hz. Hatice gibi Peygamberimiz’in doğruluğuna kesin inanç sahibi idi. Onun da Hz. Muhammed’e hiçbir zaman itimadı sarsılmamıştı. Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz’e vahiy geldiğini duyar duymaz, onun Allah’ın Resulü olduğunu kabul etmiştir. Erkekler içinde ilk defa İslam şerefi ile müşerref olan insan da Hz. Ebu Bekir’dir.

      Peygamberimiz’in amcası Ebu Talip’in oğlu Ali de Hz. Muhammed’in peygamberliğine ilk iman edenler arasındadır. Hz. Muhammed’in doğruluğuna inanan Ali, onun nübüvvetine iman etmekte asla tereddüt göstermedi.

      Zeyd b. Haris, Peygamberimiz’in azat ettiği bir köle idi. Peygamberimiz’e ne kadar bağlı olduğunu daha evvelki bölümde beyan etmiştik. Peygamber’e bağlılığı babasından ve akrabasından feragat etmesine sebep olmuştu. O da ilk iman eden Müslümanlar arasındadır.

      Hatice, Ebu Bekir ve Zeyd, Peygamberimiz’le pek samimi olarak görüşen insanlardı. Hepsi de onun hususi hayatını bilirlerdi. Hepsinin imanı da aynı samimiyette idi. Bunların hiçbirisi, onun doğruluğu hakkında en küçük bir şüphe göstermemişlerdir. Bütün ömründe “Emin” olarak yaşadığını biliyorlardı. Binaenaleyh Hz. Peygamber’in yalan uydurduğunu, bunlardan hiçbirisinin düşünmesine imkân yoktu. Bunlar, Hz. Muhammed’e bir sahtekâr gözü ile bakamazlardı. Çünkü onun eski arkadaşları olmaları hasebiyle, seciyesinin her safhasını tetkik etmiş olma fırsatını bulmuşlardı. Hz. Muhammed’i tanıyanların, daha yakından tanıdıkça ona olan bağlılıkları artıyordu. Onun güzel hasletlerine hayran oluyorlardı. Aynı zamanda onun sözlerini tasdik etmeye âdeta koşuyorlardı. Peygamberimiz’in seciyelerinin bu tecellisi, Muir, Springer gibi tenkitçileri bile Hz. Peygamber’in samimiyetini itirafa sevk ediyordu. Peygamberimiz telakki ettiği vahyin ilahi mahiyetine tamamıyla inanıyordu. Onun davasında bir riya gölgesi bile olsa ondan şüphe edecek, onu reddedecek insanlar, hiç şüphe yok ki onunla temas eden bu kimseler olurdu. Hâlbuki tam tersine bu insanlar, onun nübüvvetinin doğruluğuna ilk iman eden kimseler olmuşlardı.

      Hz. Ebu Bekir, Müslümanlığı kabul eder etmez başkalarına da hakikati telkin etmeye başlamıştı. Hz. Muhammed’in nübüvvetine Ebu Bekir’in imanı bu derece sağlam, bu derece şuurlu idi. Çok geçmeden Ebu Bekir’in bu ciddi faaliyeti sayesinde Osman, Zübeyr, Abdurrahman, Saad ve Talha gibi yüksek mevki sahibi olan kimseler yalnız İslam tarihinde değil aynı zamanda cihan tarihinde yerlerini almışlardı. Bu kimselerden başka Bilal Yasir ve zevcesi Sümeyye ile Yasir’in oğlu Ammar gibi yüksek mevkide olmayan kimseler de Müslümanlara iltihak etmiş, iman sahibi olmuşlardı. Abdullah İbn Mesud ile Habbab da hidayet şerefine ilk nail olan kimselerdendi. Evi, Peygamber Efendimiz’in faaliyetine merkez olan Erkam da nübüvvetin dördüncü senesine doğru İslamiyeti kabul etmişti. Fetreti vahiy üç sene devam etti diyenlerin iddiasını bu anlattığımız gerçekler çürütür. Eğer vahyin kesilmesi devri üç sene devam etmiş olsaydı, Hz. Peygamberimiz’in ilahi davetini açıklamasının dördüncü sene başlaması gerekirdi. Hâlbuki nübüvvetin dördüncü senesinde Müslümanlık birçok taraftar kazanmıştı. Mekkelileri düşündüren nokta da Müslümanlığın bu suretle durmadan ilerlemesi idi. Bu sebepten faaliyetlerini düşmanca tecavüzlerden nispeten uzak olabilecek bir yere nakletmeye mecbur kalmış, Erkam’ın evini de bu maksat için seçmişti. Nübüvvetin dördüncü senesinde Müslümanların kırk kişiden aşağı olmamaları, “Fetreti vahiy uzun süre devam etti.” diyenlerin aleyhinde çok kesin bir delil teşkil eder.

      Müslümanların sayısı gittikçe çoğalmış, Kureyş’in büyüklerinden birkaç kişinin de bu dini kabul etmesi ile bir nevi kuvvet bulmuştu. Bunlardan en önemli olanlarından birisi de Peygamberimiz’in hem süt kardeşi hem de amcası olan Hamza’dır. Hamza, harbe ve bedeni idmanlara meraklı bir kimse idi. Bunun için vatandaşları arasında, ayrıca güzel ahlakı sayesinde büyük bir mertebe sahibi idi. Hz. Hamza, Peygamber Efendimiz’e özel bir hürmet gösterirdi. Bir gün Ebu Cehil her zaman yaptığı gibi Peygamber Efendimiz’e eza ederken Hamza’nın bir cariyesi bu manzarayı görmüş, çok müteessir olmuştu. Hamza da o sırada ava gitmişti. Eve geldiğinde cariye gördüğü olayı ona anlattı. Hz. Peygamber’in asaletine hayran olan Hamza, onun bu gördüğü ezadan çok müteessir olarak hiddetlenmiş, Hz. Muhammed gibi doğru ve emin bir insanın tarafını tutmamanın mertliğe yakışmayacağını, belki bir alçaklık olacağını düşünmüş ve bütün kuvveti ile onu müdafaa edeceğine, hakikat davasına bağlı kalacağına, bu uğurda gayret sarf edeceğine karar vermişti. Bunun üzerine Hz. Hamza, doğrudan doğruya Kâbe’ye giderek orada Müslümanlık aleyhinde bir suikast tertibi ile meşgul bulunan Ebu Cehil ve taraftarlarına kendisinin İslam dinini kabul ettiğini ilan etmişti.

      Müslümanlık için sarsılmaz bir direk olduğunu ispat eden bir diğer şahıs da Hz. Ömer’di. Sert mizaçlı olan Ömer, İslam’ın amansız bir düşmanı idi. Ömer, yeni hareketin müsebbibi saydığı Hz. Peygamber’in kellesini uçurarak, onu imhaya karar vermişti. Bir gün Ömer bu maksadını gerçekleştirmek için

Скачать книгу


<p>57</p>

Müddesir, 74/1-2.

<p>58</p>

Vakıa, 56/10-12.