Seyahatü'l Kübra. Karçınzade Süleyman Şükrü

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Seyahatü'l Kübra - Karçınzade Süleyman Şükrü страница 35

Жанр:
Серия:
Издательство:
Seyahatü'l Kübra - Karçınzade Süleyman Şükrü

Скачать книгу

nefretle bakıp onlardan uzakta durmaktan başka ne yapılabilir ki? O gibilere karşılık dahi vermekten kendimiz uzak tutuyorduk. Bunlara verilebilecek en iyi ceza bunların her şekilde görülen kötülüklerine karşın toplumda oluşan nefrettir. Aksi takdirde onlara haddini bildirmek gibi bir işi önemsemiyorduk.

      Fakat kendilerine yakışanı yaptıkları için sustuğumuz bu kötülüklerinin dışında daha bizim hiç bilmediğimiz gizli saklı ne çok ahlaksız işleri varmış. Bizim fark edemediğimiz bu dikkat isteyen ince şeyleri hükûmet yetkilileri fark etmede zorlanmadılar. O dönemde valilik makamında merhum İşkodralızade Hasan Paşa oturmaktaydı.

      Müslüman olmanın ağırbaşlılığı, memuriyetin şerefini korumak, devletin namusuna sahip çıkmak ve insanlığı yaşatmak gibi yüksek bir huy ve asaletten yoksun olan bu adi herifi Hasan Paşa’nın bir süreliğine kendi hâline bırakmasında üzerinde durduğu başka hedefleri varmış. Düşünceleri de kendileri gibi büyük olan adamların gösterdiklerin sabrın arkasında saklı gizli sır, sonradan gün yüzüne çıkmaktadır. Rezillik yapmakta tam hız ilerleyen bu arsızın çirkin keyfi beklediği gibi sürmedi. Birilerinin fark etmesinin zor zannettiği kötü işlerini hükûmet tüm detayları ile ortaya çıkardı. Bu şeytan herifin bu derece şımarması, ahlaksızca keyif içinde yaşamaya ve soygunculuğa girişerek kurduğu iktidar ortamını devam ettirme yolunda hiçbir aşırılıktan çekinmemesi yetmemiş. Daha da fazlası, Saltanat kurumunu, Allah korusun temelinden yıkmak için çaba sarf eden Ermeni bozguncularının gizli yazışmalarını Başmüdürlüğe özel resmî zarflar içinde kendine bağlı memurlar aracılığıyla dağıtmaktaymış. Buna karşılık da çete reislerinden bolca altın alırmış! Devletini ve dinini bir dinara harcayan bu alçak herif bahsedilen bu resmî zarflar içerisindeki zararlı yazışmaları kim bilir ne zamandan beri bu çetelerin tarafları arasında taşıttı. Fakat sonuç olarak gayretli Vali bunu gün yüzüne çıkardı.

      Eskiden olduğu gibi kaçırmak istediği bu bozgunculara ait yazışmaları Başmüdürlüğe ait zarflar içerisine koyup zarfların üzerindeki muma da kendi damgasını mühürlermiş. Ardından zarfın içindeki yazışmaların olduğu zarfa da “Filan ve filan yerlere özel gizlilik içerisinde teslim edilip cevaplarını da tarafıma resmî bir zarf içerisinde gönderiniz. Görevde terfi etmeniz maksadıyla yazdığım bu yazıların dikkate alınacağını Bakanlıktaki dostlarım bizzat özel mektuplarında bana müjde olarak ilettiler. Nasıl ki ben sizin görevde yükselmeniz için gayret ediyorum, sizler de benim işlerimi dikkatli yapmaya özen gösteriniz.” şeklinde notlar bu zarfların içerisinde el yazılı kâğıtlarda bulunmaktaydı. Bu şeytanın bu gibi işlerine ve buna yeltenebilme cesaretine hayret içerisinde şahit olan Vilayet İdare Meclisi Heyeti hemen bir tutanak hazırladı. Tutanağa yukarıda bahsedilen bu belgeleri de ekleyerek Babıali’ye gönderdiler. Fakat ne yazık ki her hainin bir gafil koruyucusu bulunmaktadır. Bu konudaki sırlar perdesini aralamak mümkün değil. İkiyüzlü Bedri Sivas’ta Başmüdürlük yapıyorken dalkavukçuluk yaparak yaranmaya çalıştığı dönemin valisi Halil Rıfat Paşa bu olayların patlak verdiği zaman Sadrazamlık makamında bulunmaktaydı. Bu durum Bedri’nin imdadına yetişti. Kesinlikle idam edilmesi gereken bu din ve devlet düşmanı şeytana Sadrazam sahip çıktı. Halep’ten Adana’ya görev yeri değişikliği ile yetinilmesinin yeter bir uyarı olacağını söyleyerek konunun üzerini kapatmıştır. İhanet edenlere acımanın caiz olmadığının farkında olmayan Halil Rıfat Paşa her ne kadar o önemli yazıları sumen altı ettirse de Vilayet İdare Meclisi’ndeki resmî kayıtları ortadan kaldıramayacaktır. Bu nedenle yukarıdaki kötü işleri ne zaman ortaya çıkarmak istenirse bu kolaylıkla yapılabilir.

      Oturduğumuz o iskemleler üzerinde bu arkadaşlar bu sözleri üzüntü ve acıma duygusu içerisinde anlattılar. Bu gibi hem devletin hem de padişahın düşmanı dinsizlere sahip çıkmanın ve devlet kadrolarında bunları istihdam etmenin amacı ne olabilir ki anlamak mümkün değil. Biraz hava almak amacıyla çıktığım vakit buluştuğum bu kişiler ile gerçekleştirdiğimiz sohbet bu şekilde hararetli bir konuya doğru sürüklenince hepimizin içine ateş bastı. Bu nedenle ortamda huzur kalmayınca vedalaşarak oradan ayrıldık.

      Ertesi sabah Halep’ten yola çıkarak İskenderun istikametinden deniz yoluyla Mersin’e geçtim. Annemi Adana’ya bıraktım. Ardından Silifke istikametine devam ettim.

      SİLİFKE

      Silifke, kadim dönemlerde Selefikiya-yı Trahya adıyla bilinmektedir. Güneydoğusundan bulunduğu Mersin’e 68 kilometre uzaklıktadır. Göksu Nehri’nin sağ sahilindeki bir dağın eteğinde konumlanmıştır. Bu küçük liva sancağının nüfusu 2 bin 500’dür.

      Silifke’nin şimdiki yeri MÖ 311’de Selefkiyan yönetimi zamanında büyük bir körfez idi. Harabelerin tamamen bayırlarda bulunmasından anlaşıldığı üzere Kasabaya doğru olan tepedeki kale o dönemde limana hâkim bir yerde bulunmaktaydı. Şehrin önünden geçen Göksu Nehri’nin kendi yatağından getirdiği kumlar Akdeniz sularının doğal yoldan çekilmesine meydan hazırlamaktadır. Bu nedenle sahilden kasabanın başlangıcına kadar olan uzunluğu 16 kilometre olan ovanın sonradan oluştuğuna dair hiçbir şüphe bulunmamaktadır.

      İlk Çağlarda gerçekleşen savaşların sertliğini ve büyüklüğünü sergileyen Silifke Harabeleri’nin çoğunluğu Mersin yolu üzerindedir. Yine bu yolun orta kısmındaki Paşa Türbesi civarında buluna “Karikus” adı verilen kadim şehrin her tarafa savrulmuş harabeleri bahsettiğim o kanlı savaşları akla getirmektedir.

      Hâlen mevcut olan Kızkalesi olarak da bilinen kayalık bir ada üzerindeki Gorgus Kalesi adlı eski kale de bu harabelerin tam karşısındadır. Limos Nehri suyunu bu kaledeki büyük su sarnıcına taşıdıktan sonra kolaylıkla gemilere dağıtmak amacıyla suyu dereden dereye aktarmak için yüksek ve sıralı taş köprüler yapmışlar. Bu surları nehrin üzerinden aktarmalarına bakılırsa o çağlarda su terazisi tekniğinin henüz bilinmediği anlaşılıyor.

      ERMENEK

      Ertesi sabah güneşin doğuşuyla birlikte Silifke’den ayrılarak öğlenden sonra Gökbelen’e geldim. Burası Silifke’nin güneybatısına düşmekte ve aralarında 30 kilometre mesafe bulunmaktadır. Yeşil bir vadi olan bu toprakların suyu bol, havası güzel ve bağ ve bahçe bakımında zengindir. Silifke’nin varlıklı insanları yaz mevsiminde buraya gelir eylül sonlarına kadar kalırlar. Buradaki her bir bağda birer yazlık bulunmaktadır. Gökbelen’de bir gece konakladım. Ardından sabah yola çıkarak gün ortasında Arik Deresi’ne ulaştım. Güneş battıktan sonra ise Ermenek’e varmıştım. Karun gibi yerin dibine geçmiş olan bu güneş görmez gölgeye boğulmuş dereden Ermenek’e geçtim. Fakat beş saat yokuş yukarı yaptığım bu seyahat çekilir bir dert değildi.

      Ermenek ile Silifke arası yirmi beş saat sürmektedir. Boğa Sıradağları’nın zirvesinde bulunan Ermenek 120 metre yükseklikte korkunç bir uçurumda konumlanmıştır. Havası güzeldir. Suyu çok kalitelidir. Bulunduğu yerin manzarası ferahtır. Şehrin her tarafı bağ ve bahçe ile doludur. Sokakları dardır ve iki kişinin yan yana geçmesi dahi zordur. Öyle ki değil insan şeytan dahi asasıyla burada hareket edemez. Bayırlarının tamamen kaplayan bağ ve bahçelerinde gezinirken bir kişinin kazara ayağı kaysa derinliği yürümeyle beş saat mesafe alan büyük vadinin en altına kadar bir dakikada Göksu Nehri’ne ulaşır.

      Dış görünüşü hiç de iç açmayan evleri, aynen sokakları gibi düzensizdir. Şehrin nüfusu 4 bin civarındadır. Gezinti yapılması zor bir yamaca kurulmuş olan bu şehirde üç gün konakladım. Ermenek

Скачать книгу