Toraman. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Toraman - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 9

Жанр:
Серия:
Издательство:
Toraman - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

İşte bu aralık karşısına Servi-naz çıktı. Lakin kadın adındaki nazla adamın kalbinde bir arzu ateşi uyandıramadı. Adamcağız bu kadının düzgün altında derinleşen buruşuklarına baktıkça Hasnâ’nın istek uyandırmak için süslendiği zamanlardaki yorgun yüzünü hatırlayarak onu görmüş gibi oluyor, kanı, iliği, siniri buz gibi donuyordu.

      Kadın yalnız adındaki nazın sihirli kuvvetiyle yetinmez kurnazlardan biriydi. İhtiyar kalplerin geç tutuşur fakat bir kere kıvılcımlandıktan sonra ateşin çatıyı saracağını biliyordu. İş, büyüleme metodunu amaca iyi isabet ettirebilmekteydi. Herifin yıkılmaya yüz tutmuş kalp hisarını fethetmek için yeminler etti. Antlar içti. Hiçbir şeyden çekinmeyecek ve yılmayacaktı. Komisyoncunun eğilimlerini, duygularını inceden inceye araştırmaya, incelemeye girişti. Zaafının, düşkünlüğünün gençlere karşı olduğunu anlayınca kavaf kadın, silahı kendi yorgun ve titrek elinden sağlam, genç bir avcının aman vermez başarılı eline bırakmak gerektiğini kabul etti.

      Servinaz’ın Binnaz adlı hayatının yirminci yılına adım atmış, Tanrı’nın özenle övmüş yaratmış, gerçekten eşsiz bir güzellik ve çekiciliğe sahip, şeytan, fettan bir kızı vardı. Bir temiz, namuslu ortamda yetişseydi birbirinden üstün olan zekâ ve güzelliğiyle kızın değerine paha olmazdı. Fakat bir anadan bin babadan olma bu Binnaz, orospuluk çöplüğünde yetişti, gelişti. Aşktan doğmuş bir güzellik, tutuşmuş iki kalbin alevlerinden fırlamış bir yasak aşk çocuğuydu. Yasak şey tatlı olur sözündeki iddiaya bu kızın yaratılışından daha açık bir örnek olamaz. Onu herhangi bir şeye benzeterek anlatmak, göz önüne getirmek mümkün değildir. Edasına, tadına, albenisine söz yoktu. Fakat nihayet pek yürek yakan, en acı ve tehlikeli zehirlere dönen tatlılardandı. Dışarıda büyük bir öğretim görmemiş, Güzel Sanatlar Akademisine gitmemiş, öğretmen okullarının semtine uğramamış, o özel ana okulunda yetişip sanatının ustası olmuştu. Anasının tutkunlarına verdiği gizli ziyafetlerde ruhları titreten gazeller okur, dinleyenlerin, orada hazır bulunanların akıllarını da beraber zıplatacak çiftetelli oynar. Maçiçte, tangoda Parizyana artislerini gölgede bırakırdı. Anasının göstermelik olarak iş edindiği kavaflıktaki başarısı kızının yüzündendi. Binnaz’ı billur şişeye konmuş bir hayat suyu ve neşe pınarı gibi iştahlılarına yalnız dışından yalatır, kimseye bir yudum yutturmazdı. Ateşten yanan bir ağız böyle sızdırılmış, süzülmüş bir sevda içkisini kabın dışından yalamakla nasıl artan bir ateşe uğrarsa buna da dil uzatanlar öyle tutuşurlardı.

      Karı kendi sevgi büyüsüyle komisyoncuyu çarpamayınca av silahını kızının eline verdi. Kendi bir hastalık bahanesiyle işleri yürütmek için büroya Binnaz’ı göndermeye başladı. Anası çekirdekten yetiştirdiği kızına artık sanatı devrediyordu. Binnaz hem kaçar hem davul çalar sözünü yerine getirir bir davranışla komisyoncunun karşısına melekçesine bir şeytanlıkla çıktı. Öyle ki Şuayip Efendi bu eşsiz güzelliği görünce gökte huri kardeşlerinden ayrılmış bir gökyüzü sürgünü sandı. Bu çekicilikte bir kadının bir erkeği ne gibi kaza ve belalara sürükleyebilecek büyüleme gücünde olduğunu düşünerek o zamana kadar yerdiği, tenkit ettiği bazı adamlara şimdi hak verdi. Kendisi de böyle bir günah için cennetten kovulmayı göze alacak bir ahlak sarsıntısına düştü. Kendi cinsel hayatının hayallerini dolduran, duman üstünde aşk sofrası işte buydu. Ağzının salgısı çoğaldı. Yutkunuyor, yutkunuyordu. Zavallı adamcağız şair değildi. Kendi kendine küçük dilini yutarcasına “Heyyyyy! Bu nasıl mahluk böyle be? Bir lenger kaymak, kaymak, kaymak…” tutkusunun şaşkınlığı içinde salyalarının yarısını içeri, yarısını dışarı akıttı. Onun değer ölçüsünde ve şairliğinde beyazlık, yumuşaklık, tat ve güzellikçe kaymaktan üstün bir şey yoktu. Bütün tutkunluğunu bu benzetmeyle dile getirir, imrendiği her şeyi buna benzetirdi: Kaymak… Zavallı adam nihayet kaydı. Tepesi aşağı baş döndürücü bir patinaj yaptı. Artık bir daha da doğrulamadı.

      Bu bir lenger taze, nefis kaymak, komisyoncunun zihnini öyle bir kaplayış kapladı ki evde, sokakta, uykuda aklında hep o… Hep o kaymaktan tatmak görüntüleri… Onu yemedeki tadın hayalleri… Rüyalarında bu lengerin kıyısından bucağından banmaya uğraşırdı.

      Çoğu yaşlılara ihtiyarlık hırsı dedikleri bir pintilik gelir. Sebebi, başka tatların azalarak boş bıraktıkları yerlere bir bencillik gelmesi, kazanç kaynaklarının, zengin olma imkânlarının azalması, vücudun çalışma gücünden düşmesi bunun için ömrünün sonlarında yokluğa, yoksulluğa uğramak korkusudur. Bu hâl Şuayip Efendi’de de başlamıştı. O, ucuzca bir hovardalık etmek istiyordu. Kıza karşı uyanan bu muhabbetinde bir meşruluk kokusu yoktu. Eğlenip geçmek fikrindeydi. Bu bir lenger kaymağın okkası değil, dirhemi kendine kaç yüz liraya mal olacağını hesaplayamadı. Bir tutam pastırma parçasına hayatını feda eden bir fare düşüncesizliğiyle kapana girdi.

      Kızın büroya uzun süre gelip gitmesini sağlamak için anasının hastalığının uzamasına kalpten dua ediyor fakat görünüşte nezaketle daima “Anneniz iyileşiyor inşallah?” sualini edip de Binnaz’dan “Ah hayır efendim, daha bir süre sokağa çıkamayacak sanırım.” cevabını aldıkça Şuayip Efendi son derece memnun oluyordu.

      Binnaz komisyoncuya ne yılışıklık göstererek bol bol iltifat ediyor ne de büsbütün soğuk duruyor. Ağırbaşlı, ciddi bir serbestlikle namusluluk, meleklerin saflığına benzer bir toyluk ve masumluk gösteriyor, herifin iştahlı bakışlarını bütün bütün parlatmak için nurdan yapılma gerdanı, billur bilekleri göstermek gerektikçe kaza ve dalgınlığa verilebilecek yapma unutkanlıklarla çarşafının ucunu, kenarını düşürüyor, Şuayip’in yutkunmaları artıp gözleri döndükçe onun her türlü saldırı isteğini kıracak davranışlarda bulunuyordu.

      Kızın büroya geldiği belirli günlerde daha o gelmeden önce komisyoncu odasını boşaltarak sevgilisini yanında uzun süre tutabilmek için beş dakikalık işlere birkaç saatlik konuşma genişliği verebilme çarelerini düşünüyor, uzun, tatlı, eğlenceli konuşma ortamı hazırlamaya uğraşır fakat kendisi yaratılış itibarıyla pek konuşkan ve güzel söz söyleme sanatına sahip bir adam olmadığından o yutkunmaları sırasında nemli, kuru, kalıplaşmış sözlerini de çiğneyip yutar, ne söyleyeceğini şaşırır.

      Binnaz’ı karşısına oturttuktan sonra hemen daima değişmez bir biteviyelikle aralarında şu konuşma tekrarlanır dururdu:

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

Скачать книгу