Toraman. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Toraman - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 5

Жанр:
Серия:
Издательство:
Toraman - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

‘Birkaç okka kuyu fındığı aldır. Kabuklarını kır. İçlerini yorgan tiresine tespih gibi diz. İyice hesapla. Tamam beş yüz tane olsun.’ dedi. ‘Kız, beni günaha sokma, hiç fındıktan tespih olur mu?’ dedim. ‘Sedef, mercan, akik, öd ağacı, kuka, yüz sürü tespihler Tanrı’nın yarattığı şeylerden yapılıyorsa fındığı başkası yaratmadı ya! Tespih hesap içindir. Kirli olmayan her şeyden yapılabilir.’ dedi.”

      “Bu da haklı.”

      “Ben de dediği gibi yaptım. Hanım, bu da ucuz bir şey değil. Kaç okka fındık gidiyor bilsen… Benim oğlana hesaplattım. Beş yüzü, on dört defa dönersen yedi bin olurmuş. Yedi yüz yetmiş yedisi de kolay. Tespihi her dönüşte yanıma bir fasulye koyuyorum. Kaç defa yine şaşırdım ya. Fındıklardan da bir parça elim yağlanıyordu. Ama Allah kabul etsin, işte böyle çekip gidiyordum. Bir sabah kalktım. Seccademi yükten çıkardım. Arasında tespih arıyordum. Hanım, o caanım beş yüzlük tespihten kala kala beş on tanecik kalmış. Boğazlarına kor düşsün, yemişler. Çığlığı bastım. Hepsi geldi. Kim tıkındı benim tespihcağzımı diyorum. Fare yemiştir diyorlar. Fare yese bir parça kırıntısı kalır. Yemin edin bakayım siz yemediğinize diyorum. ‘Biz bir okka fındık için yemin edemeyiz.’ diyorlar. Hala mı yedi? Kız mı yedi? Piç mi yedi? Oğlan mı yedi? Efendi mi yedi? Günahları üstlerinde kalsın. Yoksa hep birer parça paylaştılar mı? Önce anlaşılamadı. Ah hanım ya sabur çekilecek sıra ama tespihsiz kaldım. Ben artık ya saburları kararlamadan çekiyorum. Bir sabah oğlan geldi. Benim Aziz. ‘Anneciğim, vah vah tespihsiz kaldın. Başka bir tespih yaparsan bu sefer bademden yapalım.’ dedi. Kız söze karıştı. ‘Fıstıktan daha güzel olur.’ diyordu.”

      “Aaa hanım, inan olsun, senin tespihi yemişler. Kuru yemişçilerde kaç türlü şey varsa sana hep onlardan birer kere tespih yaptırıp tıkınacaklar…”

      “Dur hanım, dur! Anlatayım. Sonra iş ortaya çıktı. Önce oğlanı çok sıkıştırdım. Aziz inatçıdır. Babasının inadı… Bütün bütün ona çekmiş. Bana hiç benzemez. Ağzından söz almak mümkün olmadı. Sonra kızı sıkıştırdım. Evladı üzerine yemin verdirdim. Kız bana benzer, dayanamadı. Söyledi. Babaları ‘Ananız böyle fındık dervişliği ede ede bir gün çıldıracak. Şeyh ona yedi bin tespih çekmeye izin vermişse ben vermiyorum. Hadi şunun tespihini yiyelim.’ demiş. Paylaşmışlar. Ziftlenmişler! Fındıktan tespih olur mu, olmaz mı diyorduk. Şimdi anladım ki bizim evlerde yemişten tespih dayanmaz. Bunca ilim adamlarının aklı yok mu? Tespihleri yenmez, katı şeylerden yapmakta meğer sebep buymuş. Şimdi her dolmayı sardıkça on tane ya sabur çekiyorum. Artık kaç eder bilmem…”

      2

      Adile Hanım’ın kızı evden bağırır:

      “Anne gel, Mebrure Hanım teyzem geldi. Seni çağırıyor.”

      Adile Hanım: “Söyle buraya gelsin. Azıcık lakırtımız var.”

      Kız “Nasıl azıcık lakırtı? Bir saattir konuşuyorsunuz, bitmiyor!”

      Mebrure Hanım başörtüsü, yeldirmeyle bahçeye çıkar. İki kadın birbiriyle sırlı bir hâlle işaretleşirler. Adile, Mebrure’ye parmağıyla susmasını hatırlatır. Misafir tahta perdeye yaklaşarak ev sahibinin kulağına:

      “Duydun mu?”

      “Duydum.”

      “Buraya onu söylemeye mi geldin?”

      “Onun için geldim ama kadının kızını kocası yeni bıraktı. Aklı başında yok. Şeyhlerle, tespihlerle uğraşıyor. Şimdi bunu söylersem ayılır bayılır. Bir tarafına bir şey olur diye korkuyorum.”

      “Bayılırsa benim yanımda lokman ruhu var. Dostluk bu günde belli olur.”

      “Dur dur, şimdi olmaz. Hasnâ’yı Rukiye Hanım’ın evine götürelim de orada söyleyelim.”

      “Söylemeli ya… Saklamak olur mu hiç? Biz Hasnâ’nın dostu değil miyiz? Rukiye’nin evine götürmezden önce burada bir parça çıtlatalım da kulağı alışsın.”

      “Bunun çıtlatması nasıl olur? Kocan evlendi diye patadak ben bu kadına söyleyemem.”

      Hasnâ Hanım tahta perdenin arkasından:

      “Karılar nedir o fiskos? Beni mi çekiştiriyorsunuz?”

      Mebrure Hanım: “Allah etmesin! Seni ne diye çekiştirelim? Siz her gün burada, bu budak deliğinin önünde böyle bağıra bağıra konuşuyorsunuz da yanı başınızdaki evde meyzinin karısı hepsini işitiyor. Akşam kocasına anlatıyor. O da mahalle kahvesinde ezan okur gibi herkesin kulağına bağırıyor. Mahallede bir parmak bal oluyoruz. Onun için yavaş yavaş konuşuyoruz.”

      Hasnâ Hanım: “Meyzinse meyzinliğini bilsin! Ezanı bitirdikten sonra minareden tülbentçinin kızı Huriye ile al sevda ver sevda işaret gırla gidiyor. Kaç defa gördüm. Karısı olacak yosma bizi dinleyeceğine, kocasına dikkat etsin. Onu gözetlesin. Tanrı evinde böyle kepazelik olur mu? Büyüklüğüne kurban olayım, çarpılmıyorlar da…”

      Mebrure: “Sus kardeş Hasnâ… Sus hanım sus! Korkmuyor musun?”

      Hasnâ sesinin tonunu yükselterek:

      “Ben Tanrı’dan başka kimseden korkmam! Meyzininden kork, imamından ürk, bekçisinden çekin. Nedir bu?.. Aaaa illallah… O meyzin olacak herifin sarığını çıkarıp da Kâğıthane’den gazel okuduğunu mahallede bilmeyen var mı? O nasıl ezan okuyuştur hanım? Kutsal sabah ezanının içinde uzun uzun ahlar var mıdır? Şükredelim ki başımıza ateş yağmıyor.”

      Adile Hanım: “Hasnâcığım, Şeyh Keramet’in sana verdiği suskunluk taşını nereye koydun?”

      Hasnâ Hanım: “Cebimde…”

      Adile: “Al onu ağzına kardeş, al ağzına…”

      Hasnâ Hanım: “Ağzımda olsa valla yutar da yine söylerim. Dayanılır mı? Benim nemi dinliyormuş meyzinin karısı? Bunları da işitsin de akşam kocasına anlatsın…”

      Müezzinin karısı pencereden başını uzatarak:

      “Yine bu çirkefe kim taş attı? Çarpsın seni binlik tespih inşallah!”

      Hasnâ Hanım: “Kolun budun çarpılsın! Kullanılmış kuyu çıkrığı karı! Bak bak, sabahtan beri burada konuştuklarımızı hep dinlemiş.”

      Müezzinin karısı: “Yaptığın yalancı dolmanın içine bir avuç daha tuz koy da akşam mahalle bekçisine yedir. Çünkü kocan üstüne evlenmiş. Bir daha yanına gelmeyecekmiş.”

      Hasnâ Hanım: “Aaaaa hepsini dinlemiş! Aman çarpıntım tutuyor. Kocama ne olmuş dostlar? A dostlar kocama ne olmuş? Anlayamadım.”

      Adile Hanım: “Bir şey olmamış. Bir şey olmamış. Meyzinin Nuriye seni kızdırmak için uyduruyor.”

      Hasnâ Hanım: “Onu yedi dağın haydutları uydursun.”

      Müezzinin

Скачать книгу