ARABA SEVDASI. Recaizade Mahmut Ekrem

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу ARABA SEVDASI - Recaizade Mahmut Ekrem страница 11

Жанр:
Серия:
Издательство:
ARABA SEVDASI - Recaizade Mahmut Ekrem

Скачать книгу

“Lâkin bazen ben de münasebetsizlik ediyorum! Zavallı çocuğu fena sıktım. Şuna, gelecek salı kadın sevgisine dair güzel bir eser getireyim,” sözleri istemsizce dökülüverdi.

      Koca profesör! Gelecek salı akşamı öğrencisine cildi yaldızlı bir Kont dö Bokas31 hediye etmeyi kararlaştırmıştı. Bu iyi niyet üzerine Bihruz Bey’e dair artık hiçbir endişesi kalmadı. Önündeki Bordo şişesine uzandı, kadehini doldurdu. Kendi sağlığına içti, sofradan kalktı. Bihruz Bey’in önceden büfenin kenarına bıraktığı sigar32 parçasını kendinin zannederek yakaladı, lambada yaktıktan sonra gazetelerini aldı, bir tarafa çekildi. Yine gönül rahatlığıyla okumaya koyuldu.

      Öte tarafta Bihruz Bey uykuya dalar dalmaz gündüzki olaylar o kapalı gözlerin önünde karmakarışık bir şekilde cereyan etmeye, sofra başındaki konuşmalar ise o kaynar beyninin içinde birbiriyle bağlantısız bir hâlde çın çın ötmeye başladı: Periveş Hanım’ın landosu İstavroz’un üzerinden Beylerbeyi’ne doğru yokuş aşağı o derece hızlı gidiyor ki, tekerlekler yere değmiyor! Landoyu çekenler beygire asla benzemeyen bir çift acayip yaratık. Bunları kullanan bildik parlak düğmeli koşe (arabacı) değil, Keşfi Bey’in kendisi! Bihruz Bey yağız bir ata binmiş, landoyu takip ediyorsa da bir türlü yetişemiyor. Atı kırbaçlıyor, sürüyor, koşturuyor, tam landoya yetişeceği zaman hayvan geri geri gitmeye başlıyor! Bihruz Bey bu hâlden oldukça sıkıntı çektiği hâlde arkasına dönüp görüyor ki Madam Piyer olması gereken bir ihtiyar madam, hayvanın kuyruğuna yapışmış geri geri çekip duruyor. Bu ara Mösyö Piyer, etekleri yerlere sürünür derecede uzun bir robdöşambr giymiş, başında rengarenk tüylerle süslü bir kadın şapkası, iki koltuğunda da birer Bordo şişesi olduğu hâlde birdenbire meydana çıkıyor. “Kes köse kö lamur? Se tön tambur! Me mon şer kavaliye! Javu anfen kö lö bo seks vo miyo kün lapen (Aşk nedir? Bir davul! Dostum arabacı, sana şunu itiraf edeyim ki kadın kısmı bir tavşandan iyidir)!” diye haykırıp sıçradıkça landoyu çeken acayip şekilli yaratıklar şaha kalkıp landoyu deviriyorlar! Landonun içinden bir çift kaplumbağa ile bir de fino köpeği ortaya çıkıyor, derken Bihruz Bey’in yağız atı, beyin altından sıyrılıp ve büyük bir atmaca gibi havalanıp uçmaya, kaplumbağalar dans etmeye, fino köpeği de Bell Elen operasından bir parçayı söyleyerek havlamaya başlıyor.

      Bunlara benzer daha birçok garip vaziyetler, şekiller, hâller…

      Zavallı Bihruz Bey bunları görmekten, bunları işitmekten fazlasıyla huzursuz oluyorsa da gözlerini o rahatsızlık verici uykudan bir türlü açamıyordu. Hele sabaha karşı dadı kalfanın odanın kapısına vurarak, “Beyim nasılsın? Baş ağrısı geçti mi?” diye haykırması genç beyi uyandırdı. Bey, hemen yatağından fırladı. Önce bir pencere açtı, sonra kapıya doğruldu. Dadı kalfayla birkaç laf ettikten ve lavaboda uzun uzadıya yüzünü gözünü yıkayıp kuruladıktan sonra tekrar geldi, açık pencerenin önüne, bahçeye karşı oturdu. Yine düşünmeye başladı. Düşündüğü şeyler rüyasında gördüğü şeyler kadar biçimsiz, garip, münasebetsiz değilse de hemen onlar kadar karışık, onlar kadar birbirinden kopuktu.

      Sabahleyin, Büyük Çamlıca dağından kopup kendisine kadar gelen taze ve saf havayı teneffüs sayesinde yorgun vücuduna bir zindelik, ağrılı başına bir hafiflik geldi. Sinirlerindeki gerginlik geçti. Bu ara iki rafadan yumurta, bir parça taze tereyağıyla büyücek bir fincan içinde sütlü kahveden, iki ufak dilim de francaladan ibaret olmak üzere dadı kalfanın getirdiği kahvaltıyı epeyce bir iştahla yiyip içtikten ve bir sigara da tellendirip beş altı nefes çektikten sonra hemen giyindi, selâmlığa çıktı.

      Mösyö Piyer sabahleyin çıkıp gitmişti. Bunu haber alınca sevinerek doğruca odasına girdi. Kütüphanesinin önüne oturdu. Raflardaki irili ufaklı, ciltli ciltsiz, yaldızlı yaldızsız kitapları camın arkasında inceledikten sonra kütüphanenin kapısını açtı. İki cilt kitap aldı. Orta yerdeki yeşil çuha örtülü masanın üzerine koydu. Kendi de bir iskemleyle masanın yanına geçti, oturdu.

      5

      Bihruz Bey’in kütüphaneden aldığı iki ciltten birisi, Jan Jak Ruso’nun33 âşıkane haberleşmeleri içeren meşhur Nuvel Elo-iz’i,34 diğeri ise Sökreter des Amants35 adında ufak bir kitaptı.

      Bihruz Bey, kolası parlak Frenk gömleğinden başlayarak Terzi Mir markalı hafif ve zarif pardösüsüne kadar üzerinde bulundurduğu yakalı ne kadar şey varsa, her birisiyle yakasını pençesine başka başka teslim etmeye özendiği amur dö fam (kadın aşkı) hakkında Profesör Mösyö Piyer cenaplarından her ne kadar bir öğüt alamamış ise de – yukarıda bahsi geçtiği gibi-gelecek cuma günü Periveş Hanım’a sunulmak üzere mükemmel bir sitem mektubu hazırlamaktan ibaret olarak akşamdan kendi kendine vermiş olduğu karardan vazgeçmemişti; fakat beyin fikrince Periveş Hanım gibi nobl (asil) bir aileye mensup, mükemmel terbiye görmüş bir nazenine takdim edilecek aşk mektubunda bulunacak tabirler, santimanlar (duygular) da nobl (asil) olmak zorundaydı ve bu konuda Fransızca o yolda yazılmış şeylere müracaat zorunluydu. Bunun üzerine beyefendi, önce Nuvel Eloiz’i açtı. Ötesinden berisinden okudu. Anladı, anlayamadı; çünkü kitabın cümleleri pek çetin, cümlelerde gizlenen fikirler ise fazlaca felsefîydi. Kitabı karıştırdı, yine karıştırdı, birçok karıştırdı. Nihayet kolay sandığı ve azıcık değişiklik yapmakla kendi hâl ve durumuna uygulanabilir gibi gördüğü birinci mektubun gerekli yerlerini duruma göre değiştirerek tercümeye başladı ise de bu şekil sökmedi. Yalnız, baş taraflarındaki şuradan buradan birkaç cümleyi almakla yetinerek ve geri kalan yerlerini kendi düşüncesinden çıkararak uğraşa uğraşa aşağıdaki mektup suretini meydana getirdi:

      Ah, güzel hanımefendi!

      Sizden kaçmalıyım. Evet efendim, burasını pek iyi hissediyorum. O kadarcık bile durup size bakmamalıydım ya da sizi hiç görmemeliydim; fakat bugün ne yapmalı, kendimi nasıl idare etmeli? Bakınız hâlime de zavallı âşığınıza bir konsey (nasihat) veriniz. Bilirsiniz ki bendeniz bahçeye kendi arzumla girmedim, sarhoş eden bakışınızın davetiyle girdim. Yer aynalarını güzelliğine hayran eden yüzünüzü yakından gördüm, çıldırdım! Evet, sizden ayrıldıktan sonra bahçenin öbür kapısından âdeta mezon dezalieneden (akıl hastanesinden) kurtulmuş gibi çılgın bir şekilde çıktım. Bunun üzerinde temiz kişiliğinizi temin edebilirim.

      Ah! O momanda (an)da ne kadar örö (mutlu) ne kadar da malörö (talihsizdim). Derece-i noblesini (asalet derecesini) tarif etmeye yeterli kalifikatif (uygun kelime) bulmaktan aciz kaldığım temiz kişiliğinize takdime cesaret ettiğim o fakir jeranyumu (sardunyayı) par jantiyes (nezaketen) kabul buyurdunuz da o güzel korsajınızda ona yer bile verdiniz. Ah! O fane (solmuş) çiçeğin bahtiyarlığına haset! Her biri bir cihana bedel olan iltifatınız onunla da kalmadı, lâkin kendime emportans (önem) vermiş olmaktan korkarım, bunları tekrar etmekten çekinirim. Her ne kadar bazı talanlar kültive (tecrübeler kazandımsa)da masum kişiliğinize lâyık olmadığımı itiraf ile kendimi bahtiyar sayarım. Hem de malörö (talihsizim) demiştim; çünkü ah, sizden şikâyet etmek bile cinayettir; lâkin kulda kusur çok olur, affeder efendisi, bu anlamda kölenizin bu kabahatini affetmenizi yüce şahsınızdan beklerim. Gelecek cuma günü yine buraya gelelim diye buyurduğunuzda saat

Скачать книгу


<p>31</p>

Decameron: İtalyan yazar ve şair Giovanni Boccaccio tarafından yazılan kitap

<p>32</p>

Sigar: puro, yaprak sigarası

<p>33</p>

Jean-Jacques Rousseau: Cenevreli filozof ve yazar

<p>34</p>

Julıe Ou La Nouvelle Heloıse: Türkçeye Yeni Heloise olarak çevrilmiştir.

<p>35</p>

Le Secretaire Des Amants: Âşıkların Sekreteri, 1890 yılında anonim yayımlanmış bir çeşit aşk sözlüğü