ARABA SEVDASI. Recaizade Mahmut Ekrem

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу ARABA SEVDASI - Recaizade Mahmut Ekrem страница 9

Жанр:
Серия:
Издательство:
ARABA SEVDASI - Recaizade Mahmut Ekrem

Скачать книгу

Bihruz Bey, düşüne düşüne hele düşüncelerini bir sonuca ulaştırmakla, tasarılarını bir karara bağlamayı başarabildi. Bu karar da kendisini daha şimdiden cefa çeken âşığı saydığı Periveş zalimine aşkını itiraf etmeyi ve ayrıldıkları sırada kendisinin, “Saat kaçta?” sorusuna cevap verilmemesinden ve özellikle landonun hareketi sırasında bir veda işareti yapılmamasından dolayı sitem ve serzenişi içeren bir mektup yazmak, gelecek cuma günü saat sekizde ve belki daha erken bahçede bulunarak Periveş Hanım’ın gelmesini beklemek ve hanımefendi görünür görünmez hazırlanacak mektubu bir yakınlaşmayla kendisine takdim edip ondan sonraki harekât ve davranışlarını duruma uydurmak, kısacası; ulaşılmak istenilen amacın süsü olan nazlı salınışlı ve güzel endamlı ceylanı, Keşfi zevzeğine rağmen arzunun tuzağına düşürmeye çalışmaktan ibaretti.

      Bu sırada üçüncü defa olarak izin aldıktan sonra salona giren Mişel, lambaları kontrol ederek, fitillerini biraz indirip yine çıkardıktan sonra beyefendinin yüzüne gizlice baktı. Hâlinde gözlemlediği sakinlik belirtisinden cesaret alarak yavaş bir sesle, “Yemek soğuyor,” diyebildi.

      Bihruz Bey’in sıkıntı veren zihin meşguliyeti, söz edilen karardan sonra her ne kadar bütün bütün geçmemiş ise de haylice hafiflemiş ve sal a manjede (yemek odasında) hemen üç çeyrek saatten fazla kendisini bekleyen Muallim Mösyö Piyer’i daha fazla bekletmenin çirkin olacağı düşüncesi o zihnin bir köşesinde kendi kendini gösterebilmişti. Dolayısıyla bey, yerinden kalktı, üçte ikisinden fazlası yana yana bitmiş olan sigarasının uzamış beyaz külünü masanın bir tarafındaki sigara tablasına bıraktıktan sonra sigaradan kalan parçayı dudaklarının arasına kıstırarak yemek odasına yöneldi. Kapıdan içeriye girer girmez muallim efendiye hitaben – şüphe yok ki – artık bu defa pek saf Fransızcayla, “Affedersiniz azizim, muallim efendi! Pek önemli bir şey düşünüyordum da sizi beklettim. Ümit ederim ki bana gücenmediniz?” dedi ve tokalaşmak için hoca efendiye elini uzattı.

      Mösyö Piyer oralarda değildi, zaten bütün bütün denecek derecelerde yemekten kesilmiş ve olanca iştahı, zevki, eğlencesi siyasî gazetelerin gündemdeki meselelere ilişkin sütun sütun yayınladıkları makalelerin ve yorumların okunmasına ayrılmış olan bu altmış beşlik ihtiyar, köşke geç vakit gelerek ikinci kata çıkar çıkmaz aç gözlü Mişel’in: “İsterseniz buraya buyurun, şimdi yemek çıkacaktır,” demesi üzerine doğruca yemek odasına girerek, sakosunun22 cebinden çıkardığı bir yığın gazeteden ayırdığı çarşaf kadar bir tanesini katlayıp, küçülterek bir iskemlenin üstünde tam bir dikkat ve önemle okumaya koyulmuş ve yemeğin gecikip gecikmediğinden asla haberdar olmamıştı.

      Bunun üzerine Bihruz Bey’in o yolda kusura bakmamasını istemesine şaşırmakla beraber: “Hiç zararı yok, zaten ben gazetemi okuyordum,” diyerek karşılık verdikten ve Bihruz Bey’in uzattığı eli sıkıp bıraktıktan sonra beyle karşı karşıya sofraya geçtiler, oturdular.

      Mösyö Piyer’in o çarşaf kadar gazetede büyük bir önemle okuduğu şey, o devrin en önemli siyasî meselelerinden olan Süveyş Kanalı’na dair özel bir makaleydi ki, meselenin aslı hakkında servet, ticaret, siyaset bakış açılarından, birtakım yorum ve değerlendirmeleri içeriyordu.

      Politikaya fazlasıyla merakı olan Mösyö Piyer, gazetede okuduğu şeylerin hâlâ etkisi altında bulunarak düşüncelerini onlarla biraz daha oyalamak ihtiyacında olduğundan sofraya oturur oturmaz Bihruz Bey’e hitaben: “Patri’de şimdi özel bir makale okudum. Süveyş Kanalı hakkında çok önemli değerlendirmeler içermektedir,” diye söze başlayarak, okuduğu şeyleri bölüm bölüm özetleyerek bunlara kendi özel yorumunu da eklemeye başladı.

      Beri tarafta, bir ucu Periveş Hanım’ın saçlarına ilişip kalmış, diğer ucu Keşfi Bey’in püskülüne takılıp dolaşmış olan düşüncelerinin karmaşası arasındaki zihni yeniden perişan olmaya başlayan Bihruz Bey, Mösyö Piyer’in sözlerini asla dinlemiyordu ve dinlese de anlayamazdı.

      Öğrencisinin, böyle siyasî ve ciddî konularla ilgilenmedeki yeteneksizliğini herkesten fazla anlamış olması gereken Mösyö Piyer’in, konuşurken Bihruz Bey’in yüzüne bakması; önünde bulunan sürahiye, Bordo23 şişesine hitap etmektense, kaşı gözü hareket eden, eli ayağı oynayan bir heykele hitap etmek istemesindendi.

      2

      Mösyö Piyer bir ara, konunun kendince tam can alacak bir noktası üzerinde hararetli hararetli konuşma ustası olup dururken bu gevezelikler, bu gürültüler ister istemez kulağına yansıyınca beynini tırmalayıp, fikrini bütün bütün karıştıran Bihruz Bey’in, “Pardon monşer! Parlon damur ön pö (affedersiniz azizim! Biraz sevdadan bahsedelim),” diye hocasını aşk ve arzu konularına davet etmesi Mösyö Piyer’i birden bire, büyük bir hayretin sessizliğine düşürdü. Zavallı ihtiyar, çatalı bıçağı bırakarak iki eliyle gözlüğünü iyice yerleştirdikten ve Bihruz Bey’in yüzüne – sofraya oturduğundan beri henüz birinci defa olmak üzere – dikkatlice bir hayli baktıktan sonra Fransızca: “Peki, buyurunuz, ondan bahsedelim,” dedi ve çatalı bıçağı tekrar tutarak sözüne devam etti.

      “Dö kel amur vule vu kö jö parl? Vu save bien kil ya lamur dö la patri, lamur filyal, lamur maternel, lamur dö proşen, lamur dö sua. sö son dez amur dö differant natür. Dö kel vule-vu kö nu parliyon (Sevdanın hangi türünden söz etmek istiyorsunuz? Malûm ya sevginin çeşitleri var: Evlât sevgisi, valide sevgisi, hısım akraba sevgisi, aşk. Bunlar hep ayrı ayrı şeylerdir. Hangisinden bahsedelim)?”24

      “Dö lamur dö fam, bien sür (kadın aşkından).”25

      Bihruz Bey tarafından girişilmek istenilen bu konunun Mösyö Piyerce yersizliği, zamansızlığı, ihtiyarın canını epeyce sıkmıştı. Beyin birdenbire söylediği, “Dö lamur dö fam!” tabirindeki münasebetsizlik üzerine herifin o yorgun sinirleri şiddetle oynamaya, o soğuk kanı hızla kızışmaya başladı. Yüzü kızardı. Gözleri açıldı. Edepsiz öğrencisini iyice haşlamak istedi; fakat istediğini yapamadı; çünkü Çamlıca’nın havadar bir köşkünde haftanın iki gecesini gönül huzuruyla geçirmek için vapur ve araba ücretlerinden başka peşin olarak her ay eline geçirdiği altı adet yirmi iki frank yetmiş beş sent, Mösyö Piyer’e hatırlıca bir dosttu. Bihruz Bey, karakterinin hafifliğiyle, tembelliğiyle, garip garip davranış ve sözleriyle Mösyö Piyer’i ne zaman öfkelendirse o hatırlıca dost meydana çıkar, Mösyö Piyer’in kulağına, “Canım, o daha çok gençtir. Gençliğin bu türlü hallerini mazur görmek gerekir. Şu zavallı çocuğa öfkelenmenin ne lüzumu var? Sen, filozof bir adamsın, öyle kusurlara bakmamalısın,” yollu söz söylerdi. Muallim efendi de bu hatırlı, bu yumuşak yüzlü, bu sevimli dostunun o gönül okşayan nasihatini onaylayarak Bihruz Bey’in her fenalığını hoş görürdü.

      Bu defa da yine o dostun, yardımseverliğinin zorlayıcı şekildeki uyarısı üzerine kendini tuttu. Yalnız, Bihruz Bey’in açıkça ortaya sürmek istediği kadın düşkünlüğü bahsini beyin hoşlanmayacağı bir şekle dökerek manevî bir intikam almak arzusundan vazgeçemediği için tekrar, şu şekilde söze başladı:

      “La Bruyer26 mi, yoksa La Roşfokol27 mu? Bilmem hangisidir ki:

Скачать книгу


<p>22</p>

Sako (it.): Paltoya benzer bir üstlük

<p>23</p>

Bordo şehrinde yapıldığı için aynı adla anılan Fransız şarabı

<p>24</p>

Bu tercüme, Recaizade Mahmut Ekrem tarafından yapılmıştır.

<p>25</p>

Bu tercüme, Recaizade Mahmut Ekrem tarafından yapılmıştır.

<p>26</p>

Jean de La Bruyère, Fransız yazarı ve ahlâkçısı

<p>27</p>

François de La Rochefoucauld: Fransız yazar