Pis Adam. Пер Валё

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Pis Adam - Пер Валё страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Pis Adam - Пер Валё Martin Beck

Скачать книгу

kimlik beyan edercesine göğse mi takılmalı, yoksa cepte saklı mı durmalı şeklinde giden uzun tartışma da şaşırtıcı bir son bulacaktı. Rozetlerin bir amacı kalmamıştı, yerini sıradan kimlik almıştı ve polisler üniformanın görüntüsü altında rahatça saklanabiliyordu.

      “Adın ne?” dedi dışından.

      “Andersson.”

      “Buraya saat kaçta geldin?”

      Polis, kol saatine baktı.

      “İki on altıda. Dokuz dakika önce. Bu civardaydık.

      Odenplan’da.”

      Rönn gözlüğünü çıkarıp üniformalı oğlana baktı, yüzü açık yeşildi ve kendini tutamayıp lavaboya kusuyordu.

      Yaşı daha büyük olan polis memuru bakışını takip etti.

      “Daha yeni, akademi öğrencisi,” dedi bıyık altından.

      “İlk dışarı çıkışı.”

      “Ona yardım etsen iyi olur,” dedi Rönn. “Bir de Beşinci Bölge’den beş altı adam çağır.”

      “Beşinci Bölge’den acil durum otobüsü, tamam, efendim,” dedi Andersson, sanki asker selamı verecek, hazır ola geçecek ya da bunun gibi saçma bir hareket yapacak gibiydi.

      “Bir saniye,” dedi Rönn. “Buralarda şüphe uyandıran bir şey gördün mü?”

      Belki çok iyi ifade etmemişti, memur hasta odasının kapısından ona hayretler içinde baktı.

      “Şey, aaa…” dedi kaçamakça.

      “Onun kim olduğunu biliyor musun? Oradaki adamın?”

      “Başkomiser Nyman, değil mi?”

      “Evet, o.”

      “Gerçi bakarak anlayabilmek mümkün değil.”

      “Hayır,” dedi Rönn. “Mümkün değil.”

      Andersson dışarı çıktı.

      Rönn alnındaki teri silip ne yapması gerektiğine kafa yordu.

      On saniye boyunca. Sonra jetonlu telefona yürüdü ve Martin Beck’in evini aradı.

      “Selam. Ben Rönn. Sabbathberg’deyim. Gelsen iyi olur.”

      “Tamam,” dedi Martin Beck.

      “Çabuk olsan iyi olur.”

      “Tamam.”

      Rönn telefonu kapayıp diğerlerinin yanına gitti. Bekledi. Kumaş mendilini öğrenciye verdi, o da utana sıkıla ağzını sildi.

      “Özür dilerim,” dedi.

      “Herkesin başına gelebilir.”

      “Kendimi tutamadım. Hep böyle midir?”

      “Hayır,” dedi Rönn. “Öyle diyemem. Yirmi bir yıldır polisim ve doğrusunu istersen, daha önce hiç buna benzer bir manzara görmedim.”

      Sonra da siyah kıvırcık saçlı adama döndü.

      “Burada psikiyatri koğuşu var mı?”

      “Nix verstehen,” dedi doktor.

      Rönn gözlüğünü takıp doktorun beyaz gömleğinin üstündeki plastik isim etiketini okudu. Sahiden de üstünde adı yazıyordu.

      DR. ÜZK ÜKÖCÖTÜPZE.

      “Ah,” dedi kendi kendine.

      Gözlüğünü çıkarıp bekledi.

      6

      Oda beş metre uzunluğunda, yaklaşık üç metre genişliğinde ve neredeyse dört metre yüksekliğindeydi. Odada hâkim olan renkler donuktu. Tavan kirli beyaz ve plastik boyalı duvarlar belirsiz bir grimsi sarıydı. Yerde gri-beyaz mermer fayanslar vardı. Kapı ve pencere doğramaları açık griydi. Pencerenin önünde kocaman, ağır, soluk sarı damasko perdeler ve arkalarında incecik beyaz pamuklu tül asılıydı. Demir yatak beyazdı, çarşaf ve yastık da. Komodin gri, ahşap sandalye açık kahveydi. Mobilyalardaki boya eprimişti ve pütürlü duvarlar, eskilikten çatlak çatlaktı. Tavanın alçı boyası kabarmış, çeşitli yerlerde rutubetten kahverengi lekeler oluşturmuştu. Her şey eskiydi ama çok temizdi. Komodinde nikelaj gümüş rengi bir vazo ve içinde solmuş yedi kırmızı gül. Ayrıca bir gözlük ve gözlük kılıfı, içinde iki hap duran şeffaf bir plastik beher, beyaz küçük bir transistörlü radyo, yarısı yenmiş bir elma ve açık sarı bir sıvıyla yarı yarıya dolu bir sürahi. Altındaki rafta bir tomar dergi, dört mektup, çizgili sayfalı bir bloknot, parlak bir Waterman tükenmez kalem ve dört farklı renkte kartuş ve bozukluklar vardı. Tamı tamına sekiz âdet on öre, iki âdet yirmi beş öre, altı âdet de bir kron. Komodinin iki gözü vardı. Üstteki gözünde üç tane kullanılmış kumaş mendil, plastik kutusunda bir kalıp sabun, diş macunu, diş fırçası, küçük bir şişe tıraş losyonu, bir kutu pastil ve deri bir çantada tırnak makası ve törpü. Diğer çekmecede bir cüzdan, elektrikli tıraş makinesi, küçük bir dosya dolusu postane zarfı, iki pipo, bir tütün çantası ve Stockholm belediye binasını gösteren boş bir kartpostal. Dik sandalyenin arkasında asılı duran bazı giysiler vardı; pamuklu, gri bir ceket, aynı renk ve kumaştan pantolon, dize kadar inen bir gömlek. İç çamaşırı ve çoraplar sandalyenin oturma yerinde duruyordu ve yatağın hemen yanında bir çift terlik vardı. Kapının yanındaki askıda bej rengi bir sabahlık asılıydı.

      Odada tam anlamıyla aykırı olan bir renk vardı. O da korkunç bir kırmızıydı.

      Ölü adam yatakla pencere arasında kısmen yana dönük yatıyordu. Gırtlağı öyle bir kuvvetle kesilmişti ki kafası neredeyse doksan derece açıyla arkaya düşmüştü ve sol yanağı aşağı gelecek şekilde yerdeydi. Dili açılan yarıktan zorla dışarı fırlamıştı ve kurbanın kırılan takma dişleri yamulmuş dudaklarının arasında sıkışmıştı.

      Arka üstü düşerken şah damarından oluk oluk kan fışkırmıştı. Bu da yatağın üstündeki çapraz kızıl çizgiyi ve vazoyla komodine sıçramış kanı açıklıyordu.

      Öte yandan, kurbanın gömleğini sırılsıklam yapan ve vücudunun etrafında kocaman bir kan gölü oluşturan yara böğründekiydi. Bu yara yüzeysel incelendiğinde birisinin, tek darbeyle, karaciğeri, safra kesesini, mideyi, dalağı ve pankreası kestiği anlaşılıyordu. Atardamarlar da cabası.

      Vücuttaki tüm kan resmen birkaç saniye içinde dışarı akmıştı. Cildi, mavimsi beyazdı ve neredeyse şeffaf görünüyordu, yani görünebildiği yerlerde, örneğin alında ve kaval kemiğiyle ayakların bazı kısımlarında.

      Gövdedeki lezyon yaklaşık yirmi beş santim uzunluğundaydı ve kocaman açıktı; parçalanmış organlar peritonun dilim dilim kenarları arasında sıkışmıştı.

      Adam resmen

Скачать книгу